Bahçeli grup toplantısında çok ağır bir konuşma yaptı, gazetecileri ve Sinan Ateş’in ciğeri yanık annesini tehdit etti, MHP’ye yönelik eleştirilere sert bir mukabelede bulundu.

Toplum liderlerin –dini- üzerinedir. Liderlerin üslubu, topluma yansır, onların halet-i ruhiyelerini etkiler. Vur deyince öldür diye anlaşılır. Böyle bir toplumda kavga ve gerilim eksik olmaz.

Bahçeli’nin iddia ettiği gibi Ateş cinayetinden dolayı MHP’nin kurumsal kimliğini suçlayan kimse yok, tam aksine gazeteciler de Sinan Ateş’in ailesi de bu konuda son derece dikkatli davranıyorlar. Eleştirilerini MHP içinde yuvalanmış küçük bir çıkar grubuna yöneltiyorlar. Kimse evladını, eşini veya kardeşini kaybetmiş bu insanlardan susmalarını, katil veya katilleri alkışlamalarını bekleyemez.

Ortada menfur bir cinayet var, torbacılara öldürtülmüş bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı var. Bu davaya sahip çıkmak her gerçek ülkücünün namus borcudur. Bu olayı aydınlatmak, gerçek faillerin ceza almasını sağlamak yeni cinayetleri engellemenin biricik yoludur.

Doğru olan, Bahçeli’nin Ateş’in cenazesine sahip çıkıp, bu işe bulaşanların ceza alması için gayret göstermesiydi. Tam tersini yaparak MHP’yi töhmet altına soktu, birkaç muhteris çıkarcı için MHP’nin kurumsal kimliğini feda etti.

Eleştirilerin MHP’nin içine yönelmesinin nedeni MHP karşıtlığı değil, olaya karışan araç ve kişilerin MHP ve Ülkü Ocakları ile ilişkisidir. Olayda kullanılan araçlardan biri MHP adına kayıtlı, Ülkü Ocakları tarafından kullanılan bir araç. Bu araçla ilgili soruların cevabının elbette MHP yöneticilerinden beklenmesi gerekir.

Bahçeli grup konuşmasından sonra, yeni yasama döneminin resepsiyonuna katıldı. Orada karşılaştığı Özgür Özel’e “ konuşmamdan dolayı umarım alınmıyorsunuz, o sözleri siyaseten söyledim” dedi. Bahçeli, grup konuşmasında ağır sözlerle CHP’ye de yüklenmişti. O sözleri siyaseten söyledim demek, tabanımı kandırıyorum, onların gazını alıyorum, üzerinize almayın demektir. Fakat tabanda bu sert sözlerin düşmanlık ürettiğini, toplumu ortadan ikiye böldüğünü görmüyor. Oysa milliyetçilik bir bütünleştirme doktrinidir. Siyasi mülahazalarla toplumda bölünmeye, hasımlaşmaya neden olacak bir dil kullanmak milliyetçilik değildir.

Daha ilginci ve ibret verici olanı ise Sinan Ateş’in annesini ve gazetecileri tehdit eden Bahçeli’nin gidip DEM partili vekillerle tokalaşmasıydı. Siyasette yumuşama, kavgaları sonlandırma iyidir. Lakin,  çocuğunun kanı yerde kalmasın diyen bir anneyi ve bir cinayetin aydınlanmasını isteyen gazetecileri tehdit edip, düne kadar her konuşmada  kapatılması için propaganda yaptığı bir partinin vekillerine el uzatmak bir çelişkidir. Rahmetli Ateş’in ailesinin bu DEM Partililer kadarda mı hatırı yoktu?

Erdoğan’ın hedefi, –ölünceye kadar- ülkeyi yönetmek. Bahçeli’nin hedefi, ölünceye kadar MHP’nin başında kalmak. DEM Partinin hedefi ise ilk aşamada –Kürtçeyi- resmi dil haline getirip önce ülkeyi dilsel olarak parçalamak. Yeni bir anayasa, ancak DEM Partinin Cumhur İttifakının arkasına takılması ile mümkün. Bu kucaklaşmaların, tokalaşmaların hangi maksada matuf olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Aslında herkes oynanan tiyatroyu görüyor ama çıkarları öyle gerektirdiği için susuyor. G.Orwelin ifadesiyle(mevcut siyasetçilerden hiç birini kast etmeden, genel bir değerlendirme olarak) “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değil, suç ortağıdır.”