CB Erdoğan 12 yıl aradan sonra Mısır’a giderek Sisi ile görüştü. Doğru olan, işlerin bu noktaya getirilmemesi, darbeyi kınayıp ilişkileri sürdürmekti. İşe ideoloji karışınca rasyonellik ortadan kalkıyor, münasebetleri gerçekler yerine –saplantılar- yönetiyor. Hatırlayın, Sisi için neler neler söylenmişti. Sn Cumhurbaşkanı, “ zinhar bir darbeci ile görüşmem” diyordu. Mısır siyasetini meydanlara taşıyarak rabia işareti yapıyor, başka bir ülkenin sorunlarını iç mesele haline getiriyordu. Mursi’ye sahip çıkma adı altında onu daha zor durumda bırakacak adımlar atıyordu. Öyle ki 2018 yerel seçimlerinde rakip partiler ve adaylar Sisi, AKP adayları da bir nevi Mursi olmuşlardı. Binali mi, Sisi mi sözü hala hatırlardadır.
Bu politika, Türkiye’ye o kadar çok şey kaybettirdi ki, Mısır’ı Akdeniz’de Yunan’la işbirliği yapacak noktaya itti. Filistin meselesinde İsrail’in cüret ve cesaretini artırdı, ortak bir politika oluşturma imkanını yok etti.
Dış politikada yapılan yanlışlar Mısır’dan ibaret değil, Suriye’nin bugün yıkılmış, parçalanmış bir ülke haline gelmesinde bu ideolojik dış politikanın payı büyük. Merkezi yönetimi yıkma adına yapılan hamleler, merkezi hükümeti ülkeyi kontrol edemez hale getirerek Suriye’nin güneyinde bir PKK devletinin kurulmasına, milyonlarca mültecinin Türkiye’ye akmasına vesile oldu.
Kıbrıs meselesinde, Erdoğan’ın yıllar önce sarf ettiği “toprak verebiliriz” sözü barış ihtimalini çıkmaza soktu. Hiçbir ülke, “toprak veririz diyenden” toprak almadan barış yapmaz. Rusya’dan alınan S-400’lerin ambalajları bile açılmadı. Hem bu ülkenin 2 milyar doları çöpe gitti, hem de NATO ile ilişkileri bozuldu.”Abdülhamitçilik oynamanın” bedelini millet ödedi, daha ne kadar ödeyeceği belli değil.
Yapılan her yanlış ülkeye büyük bir maliyet olarak dönüyor. Sonunda ne oldu? Sisi’nin ayağına gidildi, “darbeci Sisi, kardeşim Sisi “oldu. Bu keskin dönüşlerin en büyük maliyeti bu politikanın öznesi olanların inandırıcılıklarını kaybetmeleridir. Onca keskin ifadeden sonra böyle bir dönüşün yapılması, uluslararası ilişkilere bir güvenilmezlik notu olarak yansır. Kimse bu sözlerin sahibinin beyanlarına itibar etmez. Vatandaş açısından da aynı sorun ortaya çıkar. Tek taraflı propagandaya maruz kalarak doğru enformasyona ulaşma imkanı olmayanları bir süre aldatabilirsiniz, ama gerçeğin yükü insanların omuzlarına binince her şey tersine döner. Gönüllü körlük ve kulluğun yerini sınırsız tepki alır.
Sisi ve Mısır’la kopan ilişkilerin yeniden kurulması doğrudur. Bunu anlamak için 12 yıl beklemek, onca bedel ödemek mi gerekirdi? Yandaşların –kulluk ve kutsallaştırma- yarışına rağmen Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin en başarısız politikacılarından biridir. Seçim kazanmak devlet adamı kumaşı taşımanın bir ölçüsü değildir, asıl ölçü; ülkenin biriken sorunlarını çözmektir. AKP iktidara geldiğinde hangi sorunlar varsa bugün hala aynı sorunlar daha kronikleşmiş olarak var. Terör devam ediyor, Kıbrıs’ta bir adım ileri gidilemedi, etnik bölücülük güçlendi, ekonomi bozuldu, Batı ile ilişkiler zedelendi, AB üyeliğinde mesafe alınamadı, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet bir yönetim tarzı haline geldi. Peki, ne çözüldü? Bazılarının “başörtüsü” dediğini duyar gibiyim. Başörtüsünü Erdoğan çözmedi, bu millet 28 Şubat’a direnerek kendisi çözdü, Erdoğan’a bunu resmileştirmek kaldı. Kaldı ki, o resmileştirme sürecine bütün partiler destek verdi.
Umarım, yaz- boz tahtasına dönen bu ideolojik dış politikadan vaz geçilerek daha akılcı ve gerçekçi bir dış politika izlenir. Bir ülkenin itibarı bu kadar yerlere düşürülmez. Bir dünya liderine(1?) Sisi’nin ayağına gitmek hiç yakışır mı?