Termik santrallere filtre takılması meselesi nasıl bir sistem sorunu ve ahlaki problemle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Erdoğan, AKP genel başkanı olarak meclise getirip AKP ve MHP oyları ile meclisten geçirdiği yasayı gelen tepkiler üzerine Cumhurbaşkanı sıfatı ile veto etti. Yasayı çıkaran güç de veto eden güç de aynıydı. Ama asıl ibret verici olan yasaya evet oyu veren vekillerin vetodan sonra yaptıkları açıklamalardı.Bir ağızdan yasanın zararlarını, vetonun haklılığını anlatmaya başladılar. Sanki mecliste vatandaşı zehirleyen bu santrallere filtre takılmasını erteleyen onlar değil,başkaları idi.
Ülkenin asıl sorunu hiç bir ahlaki ölçüsü kalmayan bu siyaset tarzıdır. Kıblesine CB'na yaranmayı alan bu siyaset biçiminde neyin doğru neyin yanlış olduğunun önemi kalmamakta, doğru ve yanlış bir kişinin istek ve taleplerinde ifadesini bulmaktadır. Daha önemlisi, meclisin artık hiç bir ağırlığının, kalmaması, yasalar hazırlanırken de çıkarılırken de etkisinin sıfırlanması, itibarının yerle bir edilmesidir. Bir veto ile aslında ortada meclis diye bir güç merkezinin olmadığı gösterilmiştir. Bu tabloyu, -parti disiplini- gibi siyasetçiyi kişiliksizleştiren, ona fikirlerinin icaplarına göre hareket etme imkanı vermeyen ölçülerle ifade etmek de mümkün değildir. Zira hiç bir disiplin milli menfaatlerden üstün olamaz. Aslolan parti çıkarları değil, vatandaşın menfaatleri, sağlığı ve emniyetidir. Bir disiplinin sınırlarını milli menfaatler çizmiyorsa, o partinin millete hizmet etmesi mümkün değildir.Bu başka ülkelerde de vardır ancak gevşek bir disiplindir asla toplum çıkarlarını parti çıkarlarına feda etme noktasına varmaz.
Bu kısa süreç, CB sistemi getirilirken yürütme ,yasama ve yargının daha da güçleneceği iddialarını çürütmüştür. Aslında ötekileri zayıflatma pahasına güçlendirilen tek erk yürütme ve onun başında bulunan CB makamıdır. Parti başkanı sıfatıyla yasama CB makamının emrine verilmiştir. HSYK üyelerinin seçim sistemi değiştirilerek tüm üyelerin aynı güç tarafından(iktidar partisi ve CB) seçilmesi sağlanarak yargı bağımsızlığı tamamen yok edilmiştir. Zira HSYK üyelerinin yarısını CB sıfatıyla yarısını da parti başkanı sıfatıyla aslında aynı kişi seçmektedir. Gücün tek elde toplanması, demokrasinin kuvvetler ayrılığı üzerine oturan ve her kurum ve kişinin birbirini denetlediği tabii yapısından uzaklaşarak demokrasi dışı bir sisteme evrilmeyi ifade etmektedir.Demokrasilerde hesap vermeyen, iş ve eylemleri denetlenmeyen makam yoktur. Sadece seçim yapmak, yönetenleri seçimle iş başına getirmek demokratik bir düzenin varlığı için kafi değildir. Zira her şeyin tek elde toplandığı bir yerde aslında demokratik bir seçimden söz etmek de mümkün değildir. Demokratik bir seçimden söz edebilmek için halkın bilgiye rahatlıkla ulaşması, basının hür olması, muhalefet yapma ve eleştirinin risk taşımaması, kimsenin düşüncelerinden dolayı muaheze edileceği endişesi içinde olmaması gerekir. Bugün öyle mi? Parti kurmanın, eleştirmenin vatana ihanet gibi görüldüğü, seçim süreçlerinde tehdit dilinin kullanıldığı, medyanın tek tarafa hizmet ettiği bir yerde hangi demokratik seçimlerden söz edilebilir? Bu süreç bu gerçeği bir defa daha gözler önüne sermiştir. Yapılması gereken aslında demokrasiyi yeniden bütün kurum ve kuralları ile inşa etmek, hukuku hakim kılmak, kuvvetler ayrılığını temin etmek olmalıdır.