Günlük politikalar, politikacıların gündem değiştirmesi, medyanın yalakalığı, televizyonda gazetecilik adına yapılan iğrençlikleri haber gibi vermeler ve televizyon dizileri, hayatımızı alt üst etti.
Teknoloji sayesinde komşu ziyaretleri, ev sohbetleri unutuldu.
Aile içinde bile babanın elinde telefon, evlatların elinde telefon, annenin elinde telefon ve TV evlilik vs. programları izlemesi derken konuşmayı bile unutturur oldular.
Çocuğumuzun bir problemi olunca yanımıza gelince elimizde telefondan kopamıyoruz ve sorunlarını geçiştiriyoruz.
Yakın bir dostumuzun zor durumunu görmezlikten geliyoruz veya ilgilenmek istemiyoruz.
Evimizin bir eksiğini yapmıyoruz, tamir edebileceğimiz elektronikleri uğraşmadan hemen atıyoruz.
Daha da ileri giderek gününde saatinde almak zorunda kaldığımız ilaçları bile ihmal ediyoruz.
Biz nereye gidiyoruz?
Hiç bu soruyu kendimize sorduk mu?
Hiç çocuklarımızın sorularını cevapsız bırakarak, yalan yanlış eğitim veren öğretmen ve okulların çocukların beynini karıştırıp, çıkmaza girdiklerini düşündük mü?
Maalesef kendimizi teknolojinin oyuncaklarına, sosyal medya safsatalarına kaptırmışız.
Evimizde raflarda dolu duran kitapları açıp okumuyoruz, çocuklarımıza okutturamıyoruz.
Bilgi kirliliği almış başını giderken, yeni nesli de kaybediyoruz.
Tarih bilgisini, din bilgisini sosyal medyadan öğrenen çocuklar; “Biz her şeyi biliyoruz” diye karşımıza çıkarsa şaşırmayalım.
O bilgiler ne kadar yanlış olursa olsun, çocukların beynine işliyor ve beyinleri teknoloji esiri olarak yönlendiriliyorlar.
Sosyal medya sayesinde herkes kendini âlim yazar sanatçı zannetmeye başladı.
Ben biliyorum, yazarım, düşünüyorum diye aslında düşünceden fersahlarca uzak olan beyinler medya kirliliğinden lağıma dönmüş durumda.
Birisi klavye kahramanı olarak yazdıkları beğeni alıyorsa kendini allame zannediyor, ardından başlıyor teknolojide her şey var ve yazıyor, üç kuruş arttırıyor ve hemen matbaaya koşuyor; “Ben yazar oldum” diye yalan yanlış sosyal medyadan öğrendiklerini diziyor ve ortaya kitap çıkıyor.
Bu kitap ne kadar yalan yanlış bilgiler ile dolmuşsa, okuyan inanıyor: “Kitaptan okudum yalan mı” diye birde üstüne bastırıyor.
Tarih eğitimi almamış, kitap okumamış, sosyal medyadan okuduklarını, bulduklarını kopyala yapıştır yapıp birde saçma sapan yorum yapıp ortaya tarihçiyim diye çıkanları çok gördük.
Şimdi moda oldu özellikle Avrupa ülkelerinde edebi değeri olmayan, bilgi yoksunu bir sürü zırva yazıldı, basıldı ve fikir yoksunu akıl fukaralarıyla dolu hemşeri derneklerinde imza günleri vs. tabi Avrupa’da yaşayanların çalışmasa bile işsizlik parası var.
Dikkat edin bunların hemen hepsi, işsizlik parasıyla geçinen, eğitimi olmayan bastırılmış duygularını dışa vuran zavallılar.
Noktayı koyarken bir yaşadığım olayı anlatayım.
Cezaevinde durmadan okuyoruz, bir iki kişi dini kitapları karıştırmaya başladılar.
Birden şekilleri değişti, sarık cüppe vs. yatak çarşaflarıyla dikerek bir de bunu boyayarak piyasaya çıktılar.
Ülkücü dergilerde cezaevindeki arkadaşlarımız kendi kendini eğitiyor diye bunların saçmalıklarını yayınlayınca başladılar allamelik taslamaya.
Bir gün dikkatimi çekti, hadis, fıkıh kitaplarını almışlar ha bire yazıyorlar.
“Hayırdır ne yapıyorsunuz?” dediğimde:
“Birkaç ciltlik Fıkıh kitabı yazıyoruz.” Dediler.
“Yahu sizin Siyer, Kelam, Fıkıh, Hadis vs. bilginiz, eğitiminiz hele Arapçanız yok. Nasıl olacak?” dediğimde.
“Adamlar yazmış bizde yazarız, kıskanıyorsun.” Dediler.
Bunlar hapisten çıktıktan sonra dincilerle irtibatlı olduklarından birkaç başörtülü kız gönderdiler cezaevine bir kısmı evlendi, sonra gerçek hayatı görünce kızlardan boşandılar, kimisi devam ettirdi ve mafyacılık yapıyorlar.
Halimiz melalimiz bu.
Aile kendi içinde üzerine düşeni yapmalı.
Çocuklar, komşular, akrabalar ihmal edilmemeli.
Sosyal medya saçmalığına kendimizi kaptırmayalım.
Sonumuz Namaz Hocası okuyup fıkıh kitabı yazanlar gibi olmasın.