İki haftadan az bir süre içinde Esat rejimi devrildi. Rejimin boğduğu kitleler meydanlara koşarak özgürlük sloganları attılar. Böyledir, diktatörlerin arkasında halk yoktur, ihtiyaç duyduklarında halkı yanlarında bulamazlar, hikayeleri hep aynı şekilde son bulur.

Esat, halkı kazanmış olsaydı bugün başka bir hikâyeden söz ediyor olabilecektik.

Erdoğan medyası, muhaliflerin harekete geçtiği günden beri Türkiye savaşın tarafıymış gibi yayın yapıyor. Amaç, çıkacak sonucu iktidarın kâr hanesine yazmak.

Türkiye’nin baştan beri SMO’yu desteklediği biliniyor. Sahada olan güçlerden biri de Suriye Milli Ordusu. Zaferden pay sahibi olduklarına şüphe yok. Ancak bunun kimin zaferi olduğunu belirlemek için çok erken. Savaşın gerçek sonucunu belirleyen sonraki diplomasi ve sahada bulunanların tutumlarıdır.

Demokratik, çoğulcu, halka dayanan bir sistem kurulabilirse Suriye altmış yıllık kabustan kurtulmuş olur, aksi takdirde yeni bir despotizmin pençesine düşer.

Parçalı toplumlarda demokratik bir düzen kurmak çok zordur. Demokrasi - milletleşmiş/ toplumların düzenidir. Etnik ve dini kavgaların keskin olduğu coğrafyalar dikta rejimleri üretirler. Çünkü bu tip bölgelerde birbirinden kopmuş toplulukları ancak güç bir arada tutar. Suriye’nin böyle bir demokrasi geçmişi, HTŞ’nin böyle bir kültürü yok. Dolayısıyla Suriye’nin kaderi ile ilgili bugünden yarına bir şey söylemek pek mümkün değil.

Bu kısa açıklamadan sonra kim kazandı sorusunun cevabını arayabiliriz. Harekât başlayana kadar Türkiye’nin politikası Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıydı. Şimdi ise muhaliflerin başarısı alkışlanıyor. Suriye’nin en azından bugünkü görüntüsü bir Kürt bir Sünni bölgesi olarak parçalanmış olduğudur. Hem Suriye’nin bütünlüğünün hem bu parçalı yapının birlikte savunulması mümkün değil. Yarınlarda yeni parçaların oluşması da muhtemel görünüyor. Kendi içinde kavgalı, bir bölgesi PKK işgalinde olan bir Suriye için Türkiye yararınadır demek çok zor. Şu sorunun bu noktada anlamlı olduğunu düşünüyorum; Esat yönetiminde bile olsa bütünlüğünü koruyan bir Suriye mi Türkiye’nin menfaatlerine uygundu? parçalı bir Suriye mi?

Bu sorunun cevabı mevcut duruma nasıl bakmamız gerektiğini de netleştirecektir.

Gücün nasıl bir zehirleyici ve ölçüsüzleştirme aracı olduğu ortada. Şimdi önemli olan Esat’ı devirenlerin ele geçirdikleri gücü nasıl kullanacaklarıdır. Benim örgütüm, benim mezhebim derlerse Suriye kanamaya devam eder.

 Tunus’ta statüko devrildi, demokrasiye geçileceği sanıldı, Gannuşi temsil ettiği dindar kitle adına buna destek oldu ama gücü ele geçiren CB Kais Said, kısa bir süre sonra bir diktatöre dönüştü. Muhalifleri tutuklattı. Arap Baharı, bir diktatörü bir başka diktatör için devirmekten başka bir işe yaramadı.

Suriye’de şu an kesin olan, ABD/İsrail güdümünde bir PKK devletinin varlığıdır. Esat’ı devirenlerin ne yapacağı, Suriye’nin nasıl bir noktaya evrileceği bugün için meçhuldür. HTŞ lideri Colani Mutedil açıklamalar yapıyor. Suriye halkı ve Batı’yı rahatsız edecek sözlerden kaçınıyor. Bu ne kadar sürer? Göreceğiz. Bu çizgi sürdürülürse kazanan Suriye olur. Şunu unutmamak lazım, bu kadar silah ve mühimmata sahip bir örgüt bunu kendi başına ve imkanları ile temin edemez. Arkalarında kim ve hangi ülkeler var sorusu bu noktada büyük anlam taşıyor. Silahı verenler direktif de vereceklerdir.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz . Esat’ın devrilmesi her şeyin sütliman olacağı anlamına gelmiyor. Oded Yinon daha 1980’lerde Suriye, Irak gibi ülkelerde bir devletin olduğunu ama milletin bulunmadığını söylüyor, bunların etnik ve dini temelde parçalara ayrılabileceğini söylüyordu. İlk operasyon Irak’a yapıldı, üçe bölündü. İkincisi Suriye’ye yapıldı. BOP’un hedeflerinden biri de buydu. İsrail’in etrafında İsrail’i tehdit edecek bir güç bırakmamak. Suriye kaç parça olacak? Buna savaşanlar ve arkasındaki güçler karar verecek. Orada bir PKK devleti durdukça Türkiye kaybeden taraftır. Üstelik bu bölünmeyi hazmedemeyen muhalif güçler için de bu hep bir gerilim ve çatışma nedeni olacaktır. Muhaliflerin Suriye’yi bütünleştirme hedefi varsa PKK/YPG ile çatışmaları kaçınılmazdır. Bu da Türkiye’yi şu veya bu ölçüde etkileyecektir. Sular durulup, durum netleşmeden sağlıklı tahminlerde bulunmak kolay değil. Suriye’deki PKK devleti bu iktidarın yanlış politikalarının sonucuydu. O hala yerinde duruyor. Üstelik o gaileyi başımıza açan kişiyi serbest bırakmak, halkı ikna etmek için çirkin bir kampanya yürütülüyor. Bu, PKK devletinin kurumsallaşmasına açık bir katkıdır. Yüzlerce yıllık bir tarihten süzülüp gelen bir devlet aklı, kendine yönelik bir tehdidi büyütmez, günü birlik kararlarla hareket etmez, yüz, iki yüz yıllık perspektiflerle hareket eder. Hem oyun kurar hem de aleyhine olan oyunları bozar. Suriye’de ne olduğunu ne olacağını zaman içinde hep birlikte göreceğiz.