Aslında suya ve sabuna dokunmak iyidir.
Lakin rahatsız olunur çoğunlukla. Dokunulmasın, görülmesin, konuşulmasın, yazılmasın istenir. Dokunulacaksa da başkasına dokunulsun, biz bu manada unutulalım istenir. Oysa su hayattır, sabun ise temizlik. Temiz bir hayat olmalı insanlığın aradığı…
Bu bir siyasi yazı değildir.
Tam da günlük siyasetle ilgilendiğini sanırken milli siyasette neler olduğunun farkında bile olamayan biz Türklerin sevdiği suya-sabuna dokunmayan, mala-davara zararı olmayan, ne şiş yansın ne kebap yazısı… Aslında basit bir öneri.
Futbolu severim. Lise ve Fakülte takımları yanında amatör olarak da yıllarca futbol oynadım. Ayrıca Fenerbahçe ve Milli Takım maçlarını kaçırmamaya çalışırım lakin epey bir süredir Türk Futbolunu izlemekten zevk almıyorum.
Nedeni, Türk oyuncu sayısının azlığıdır. Yanılmıyorsam Galatasaray’ın bir maçında hiç Türk oyuncu yoktu, hakeza diğerlerinin. Türk vatandaşı yapılan, Türk ismi verilen yabancı oyuncu yerine ben, kendisi veya atası (işçi çocukları) bu topraklarda doğanların, buranın ekmeğini yiyenlerin, suyunu içenlerin veya onların çocuklarının teşviki gerekir.
Dünyada milli marşı olmayan ülke yoktur… Demek ki milli marş konusu önemli. Milli marş okunurken dudağını bile kıpırdatamayan milli oyuncu görmek üzüyor insanı. Ekonomik olarak da öyle. Sporcu dış ticaretinde net açığımız var. Yabancı oyunculara verdiğimiz para, yurt dışında oynayan Türk sporculardan elde edilenden kat be kat fazladır.
Peki kaliteli sporcu yoksunluğunun nedeni ne?
Neden çok ama baş neden alt yapıya önem vermeme. Diğer taraftan milli takımların havuzu sayılan spor kulüplerinin yerli sporcuya emek vermek yerine, kolaycılığa kaçarak tümden ithal oyuncuya yönelmesi. Eskiden dört büyükler yapardı ağırlıklı olarak, şimdi ikinci-üçüncü kümelerde bile var. Burada yabancı oyuncuya karşı olduğumuz anlaşılmasın. Yabancı sporcu elbette olacaktır. Ancak sahadaki yabancı oyuncu sayısı takımın yarısını geçemez kuralı rahatlıkla konulabilir diye düşünüyorum.
Aslında bu sorun kendiliğinden de çözülebilir. Nasıl mı?
İşte benim Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş nezdinde Belediye Başkanlarına çağrımın kaynağı…
Belediyeler sporda güçlü alt yapılar kurmalı ve desteklemeli. Süper lig takımına bir haftada yapılacak katkı ile yüzlerce genç yetiştirilir. Böylece buralarda yetiştirilen sporcular profesyonel olduğunda, ulusal hatta uluslararası takımlara transfer olduğunda bonservis bedellerinden alacağı payla yeni sporcular yetiştirmekle kalmayıp artan parayı bütçeye bile aktarabilir.
Zaten belediyelerin öncelikli işi alt yapı değil mi?
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, Türk Bayrağını istiklal marşımız eşliğinde göndere çeken Türk sporcularına…