Hayatları boyunca savundukları tüm fikirleri, siyasi duruş ve felsefelerini, güvenilirlik ve inanılırlıklarını bir gecede çöpe atma pahasına keskin dönüşler yapan siyasi kişilikleri gördükçe şaşırıyoruz haliyle.
Neden ve ne karşılığında?
Herkesin bir fiyatı mı var yoksa bu insanlar baştan beri çok kişilikli miydi?
Hiç kimse uzun süre hangisinin doğru olabileceği konusunda şaşkına dönmeden, bir yüzü kendine, diğer yüzü kalabalığa takınamaz (İki yüzlü bir din adamının cinayetini anlatan film: Primal Fear)
Adı büyük kendi küçük insanlar her camiada vardır. Bazen bu insanların gerçek yüzünü görmek için yılların geçmesi gerekir.
Lakin hiç kimse topluma menfaatleri gereği gerçekleri saptıran, gizleyen din ve bilim insanları kadar zarar veremez.
Doktor Richard Doll'un hikayesi bu konuda ibretliktir.
Dünya Amerika’nın keşfi sonrası tütünle tanışmasına rağmen sigaranın zararları ve akciğer kanseri ile ilişkisi 1950’ye kadar bilinmiyordu. Hatta sigara firmaları yaptıkları kampanyaları da solunum hastalıklarına iyi geldiklerini ileri sürülüyorlar, astım sigarası olarak üretilen sigara reklamlarında doktorları kullanıyorlardı.
İngiltere’de 50’li yıllarda akciğer kanserinden ölümlerde geçmişe göre korkunç bir artış bazı hekimlerin dikkatini çekmeye başlamıştı.
Doktor Richard Doll akciğer kanserli hastaların çoğunun sigara kullandığını fark eder. O yıllarda neredeyse %90'ı sigara içen 50 bin doktora anket yollayarak sigarayla ilgili bir çalışma başlatır. Hekimlerin takibinde akciğer kanserine bağlı ölümlerin sigara içenlerde içmeyenlere göre 17 kat fazla olduğunu ortaya koyar ve tütün -akciğer kanseri ilişkisini kesin olarak kanıtlayarak yayınlar.
Sonraki yıllarda asbest işçilerinin genel topluma göre 13 kat fazla akciğer kanserine yakalanma riskine sahip olduğunu belirler. Asbest sanayi iş verenlerinin baskısına rağmen bu çalışmasını da yayınlar.
Artık o ''Sir'' ünvanlı, kanser davalarında bilir kişi olarak ağzının içine bakılan itibarlı bir bilim insanıdır.
Adını tıp tarihine altın harflerle yazmıştır.
Vietnam savaşı sonrası kansere yakalanan askerler 80’li yıllarda ordunun savaşta kullandığı sık ormanları kurutan ve yüz binlerce insanın ölmesine, 500 bin sakat doğuma yol açan portakal gazı olarak bilinen bir kimyasal ajanın kendilerini kanser ettiğini belirterek dava açarlar. Bilirkişi olarak Doktor Doll tayin edilir.
Portakal gazının kanser yaptığına yönelik veriler çok net olmasına rağmen Doll bu kimyasallar ile ilgili deneylerin sadece hayvanlarda yapıldığını ve son derece zayıf bir kanserojen olduğunu belirterek bu maddenin kanserojen olduğuna dair geçmiş çalışmaların bilimsel değerinin olmadığını belirtir. Portakal gazını üreten Monsanto şirketi davadan hiç zarar görmeden kurtulur.
Sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda Vietnam’da kimyasal ilacın yoğun püskürtüldüğü bölgelerde savaşanların %110 daha yüksek oranda Lenfoma’ya yakalandığı, denizcilerde bu alanlarda savaşanların akciğer kanserine yakalanma oranının %58 daha yüksek olduğu belirlenir.
Bundan 2 yıl sonra kullanılmış nükleer yakıtı işleyen fabrikaların çevresinde yaşayan çocuklarda kansere yakalanma oranının yüksek olduğu, annesi nükleer yakıt işleyen fabrikalarda çalışan çocuklarda daha yüksek oranda kan kanserinin ortaya çıktığı yayınlanır. Çocukları lösemi olan iki ailenin davasında Doll bilirkişi atanır ve lösemi radyasyon arasında herhangi bir ilişki olmadığını raporlayınca aileler davayı kaybeder. Doksanların sonunda plastik kaplarda bulunan vinil klorür ile uğraşan işçilerin beyin ve karaciğer kanserine yakalandığını belirten çalışmalar yayınlanınca davalar açılır ve firmalar Dr Doll’un yaptığı sonuçların anlamlı olmadığına yönelik çalışmaları gösterilerek mahkemeden aklanır. Oysa Doll yaptığı çalışmada sadece genç işçileri katmış (maruziyet yılı az olan) ve tehlikeli olan bazı kimyasalları çalışmasına almamıştır.
Belli ki menfaat ve para hırsı yıllar önce tütün ve asbest ile akciğer kanseri arasında ilişkiyi saptayıp cesaretle büyük firmaların karşısında durabilen ve halkın yanında yer alan bu onurlu bilim adamını şirketlerin tarafına geçirmiştir.
Ölümünden bir yıl sonra 1979’dan 1987’ye kadar portakal gazını üreten şirkete günlüğü 1500 dolardan danışmanlık yaptığının ortaya çıkar...
Doktor Doll'ün hikayesi aklıma kadın kokusu filminden hatırladığım şu efsane replik geldi ‘Hayatımda uzuvlarını kaybetmiş çok genç gördüm ama dünyadaki en dayanılmaz şey kesilip atılmış bir ruhtur. Onun için protez olmaz’
Geçmişte yaptıklarının ve söylediklerinin tam tersi davranan insanlara birde bu gözle bakmak gerek...Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.
Ön ekleri büyük kendisi küçük adamlar nice hayatları bir imza ile mahvedebilir.
Yazımı son günlerde çok tepki alan bir diziden replikle bitireyim.
Malum ahlak deyince hepimizin aklına bel altı geliyor.
Tamah ettim gümüşe, gönül verdim......
Hüner gitti elimden şaşırmadım bu işe...