Tanrının Kırbacı Attila
(Türklerin Avrupa’ya Yayılışı)
Bilhassa Osmanlı tarihçileri arasında sıkça dile getirilen yanlış bir anlayış vardır. Bu anlayışa göre Türkler Avrupa’ya Osmanlılar zamanında yerleşmiş ve buranın hâkimi olmuşlardır. Oysaki Türklerin Avrupa’yı yurt edinmesinin tarihi Hunlarla başlamaktadır. Motun (Mete) Kağan’ın M. Ö. 209 yılında tam teşkilatlı kurduğu Hun Devleti üç asra yakın Türkistan coğrafyasında konfederasyon şeklinde bir yönetim göstermiş, iklim değişikliklerinin de etkisiyle miladi ikinci asrın sonlarına doğru dağılma sürecine girmiştir. İşte bu Türklerin bir kısmı 365’li yıllarda Alanları mağlup ederek, batıya yönelmişlerdir. 370’li yıllarda Balamir önderliğinde İtil Nehri’ni aşarak burada bulunan kavimlerin Avrupa’ya göç etmelerine neden olmuşlardır. 395 yılında ise Türkler yeniden harekete geçmiş ve iki koldan ilerlemişlerdir. Bir kısmı Balkanlar’dan Trakya’ya yönelirken, diğer bir kısmı ise Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya gelmişlerdir. Türklerin bu kadar kısa sürede, hızlı bir şekilde düşmanları üzerine akınlar düzenlemesi Avrupalılar tarafından ‘yükseklerden esen kasırgalara’ benzetilmelerine sebep olmuştur. Buradan da anlaşılmaktadır ki Türkler 4. asırdan itibaren hem Rumeli hem de Anadolu topraklarında bulunmuşlardır. Her ne kadar Anadolu’da fazla kalamasalar da, 7. asırdan itibaren Rumeli’de kaldıklarını yazı dizimiz devam ederken rahatlıkla göreceksiniz.
Balamir’den sonra Hunların en dikkate değer Hakanı Uldız’dır. Bu dönemde Hunlar; Doğu ve Batı Roma ile mücadele içerisinde olmuşlardı. Hunlar, belli bir dönem Doğu Roma’ya karşı Batı Roma’yı desteklemiştir. Bu siyaset, daha sonraki dönemlerde Avrupa Hunları’nın hedefi haline gelmiştir. Uldız Dönemi’nde hem İstanbul hem Roma; Hunlar’dan çekinir hale gelmiştir. Rua Dönemi’nde ise hedef daha da büyütülmüş, Doğu ve Batı Roma üzerine seferler düzenlenmiştir. En önemli seferler İstanbul ve Roma Seferleri’dir.
Rua’dan sonra Hun tahtına iki kardeş geçmiştir. Bu iki kardeş Attila ve Bleda’dır. Attila ve Bleda, Rua’nın küçük kardeşi Muncuk’un (Boncuk) oğullarıdır.
Attila amcasının yanında yetişmiş, devlet yönetimi hakkında onun tecrübelerinden yararlanmıştır. Amcası öldükten sonra kardeşiyle beraber yönetimi ele geçiren Attila, ilk olarak Doğu Roma’ya elçi göndermiş, yıllık vergiyi artırmalarını talep etmiştir. Doğu Roma, Attila’nın niyetinin farkına varınca antlaşma imzalamak zorunda kalmıştır. Margus Antlaşması’na göre;
a. Yıllık vergi iki katına çıkarılacak,
b. Ticarette her iki ülke aynı seviyede kabul edilecek,
c. Doğu Roma sınırındaki Hun asileri iade edilecekti.
Buradan da anlaşılacağı gibi Türkler Avrupa’ya gelerek burada huzursuzluk çıkarmamış, aksine huzursuzlukları bitirerek Bizans ve Roma’nın baskısı altında ezilen Slav ve Gotların kurtarıcısı olmuştur. Bilhassa Pagan Slavlar Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerse bunun en mühim sebebi Attila’nın kendilerini korumasıdır.
Bleda öldükten sonra Attila Avrupa Hun Devleti’ni tek başına yönetmiştir. Attila döneminde Uldız Siyaseti devam ettirilmiştir. Diğer bir ifadeyle; Doğu Roma her dönem baskı altında tutulmak istenmiştir. Bu yönde iki Balkan Seferi’ne çıkılmıştır. I. Balkan Seferi’nde Attila, iç isyanlarla uğraştığı için başarılı olamamıştır. II. Balkan Seferi ise daha düzenli yapılmıştır. 447 yılında gerçekleşen II. Balkan Seferi’nde Attila, Sofya ve Filibe’yi hâkimiyet altına almış; Edirne’yi kuşatmıştır. Edirne kuşatmasının sonucunu beklemeden İstanbul üzerine yönelmiştir. Doğu Roma, tehlikenin farkına varmış, Barış antlaşması önermiştir. Anatolius (Anadolu) Barışı’na göre;
a. Yıllık vergi üç katına çıkarılacak,
b. Savaş tazminatı olarak 6.000 altın Hunlar’a verilecek,
c. Bütün Hun asileri teslim edilecekti.
Attila, Doğu Roma’ya verebileceği kadar zarar vermiş, II. Balkan Seferi sonrasında hedefini Batı Roma olarak belirlemiştir. Attila’nın beklediği fırsat 449-450 yıllarında kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Batı Roma İmparatoru tahta varis çıkmaması için, kız kardeşini bekâr kalmaya zorlamış, 449 yılındaki Roma sarayında patlak veren skandaldan sonra kız kardeşini İstanbul’a (Doğu Roma) göndermiştir. İstanbul’da gözlem altında tutulan Honaria, Attila’ya mektup yazarak içine de bir yüzük bırakmış, eğer kabul ederse; evliliğe hazır olduğunu belirtmiş; yüzüğü de nişan yüzüğü olarak kabul etmesini istemiştir. Bunun üzerine Attila, Honaria’nın teklifini kabul etmiş, Batı Roma’ya bir mektup yazarak, Honaria’nın nişanlısı olarak Galya Bölge’sinin kendisine çeyiz olarak verilmesini istemiştir. Eğer bu teklif kabul edilmezse; Batı Roma üzerine sefere çıkacağını beyan etmiştir. Teklifi kabul etmeyen Roma’ya savaş ilan edilmiştir. Attila, günümüzdeki Fransız topraklarında fazla zaman kaybetmeyeceğini düşünmüştür. Ancak ‘Metz’ şehrinde büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Metz şehrini aldıktan sonra yönünü Roma’ya çevirmiş, yapılan savaşta (Campus Mauricus) ne Avrupa Hunları ne de Doğu Roma, başarılı olamamıştır. Savaşta Gotlar’ın taraf değiştirmesi ve Hun ordusunun yorgun düşmesi Avrupa Hunları’nı etkilemiştir. Bunun üzerine Avrupa Hunları ve Romalılar, savaşı daha fazla sürdürememiş ve savaş herhangi bir galip olmadan neticelenmiştir. Bunun üzerine Attila, ordusunu geri çekmiş, bir sonraki yıl Roma Seferi’ne hazırlık yapmıştır. Attila, 452 ilkbaharında ordusuyla beraber Pannonia Bölgesi’ne girmiş, sınır şehirlerini birer birer zapt ederek yoluna devam etmiştir. Alpleri aşan Attila, İtalya’ya girmiş kendisine karşılık veren şehirlere ağır kayıplar verdirmiştir. Felaketin farkına varan Batı Roma, barış şartlarını görüşmek üzere bir heyet tertip etmiş, başkanlığına da Papa getirilmiştir. Batı Roma geleneklerinde ilk defa bir dini lider, bir heyete başkanlık ediyordu. Attila ile Papanın ne konuştuğu bilinmemektedir. Ancak İtalyan şehirlerinin birçoğunu hâkimiyet altına alan Attila’nın barışa razı geldiği düşünülürse; Batı Roma’nın önemli miktarda altın ve bütün Hun asilerini geri verdiği rahatlıkla söyleyebiliriz.
Doğu Roma’ya son darbeyi vurmayı düşünen Attila planladığı seferi gerçekleştiremeden ölmüş, Attila’nın ölümüyle oğulları arasında taht mücadelesi başlamış, bunun üzerine Doğu ve Batı Roma rahat bir nefes almıştır. Hunlar Orta Avrupa’da 469 yılına kadar kalmıştır. Gotların, Doğu ve Batı Roma’nın baskısına da daha fazla dayanamayan Hun birlikleri bu tarihte İrnek komutasında Tuna’yı geçmiş, günümüzdeki Ukrayna topraklarına gelerek burada yeni bir güç olan Türk Bulgarları oluşturmuşlardır. Türk Bulgarlar daha sonra 7. asrın sonlarına doğru yeniden Rumeli’ye yöneleceklerdir. Avrupa Hunlarının devamı olarak Macar Ovası’nda ve Karpat Dağları’nda az da olsa Türk kalmıştır. Günümüzde ‘Sekel’ diye tabir edilen halk, Avrupa Hunları’ndan bize miras kalan toplumdur (Sekeller ayrı bir yazının konusudur. Bu konuyu daha sonra sizlerle paylaşacağız).
Görüldüğü gibi Türkler tarihi bilmeyen ya da bildiği halde bilmemezlikten gelenlerin dile getirdiği gibi üç-beş asır önce değil, 16 asır önce Avrupa’ya gelmiş ve gitmemek üzere bu topraklarda hayatlarını sürdürmüşlerdir. L. Rasonyi’nin dediği gibi ‘Türk Bulgarların izini Avrupa Hunlarında, Avrupa Hunlarının izini de Altay Bölgesi’nde görmek mümkündür. Yapılan kazılarda bulunan tarihi materyaller de söylediklerimizin bir kanıtıdır’.
Yararlanılan Araştırma Eserleri
Ali Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Ankara 2001.
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1993.
Laszlo Rasonyi, Doğu Avrupa’da Türklük, (terc. Yusuf Gedikli), İstanbul 2006.