Popülizmin yükselmesi yeni despotizm biçimleri ortaya çıkardı. Gıdasını yalandan, komplo teorilerinden,ucuz sloganlardan alan demagogların önünü açtı. Irk, din ve kimlik siyasetleri popülist liderlerin sık sık başvurdukları propaganda malzemesi haline geldi.Biz ve onlar ayırımı yaygınlaştı.
Geçmişte despotizm, baskı, zulüm, adaletsizlik ve kaba kuvvetle tanımlanırdı.
Yeni despotizmler çok farklı, yeni despotlar halkı korkutup yıldırarak değil, ayartarak, sadakatlerini satın alarak saflarına çekiyorlar. İktidar onlar için devlet korumasında yolsuzluk yapacakları bir hazinenin anahtarı. Hukukta öyle. Onun için despotların ilk işi kendilerini hukuk denetiminden kurtaracak adımları atmaktır. Bir defa o denetimden kurtulup yargı kontrol altına alınınca,hukuku rakiplerini bastıran keskin bir kılıca çevirirler.
John Kane, yeni despotizmleri tanımlarken, boyun eğme ekip, korkaklık biçtiklerini söyler. Gerçektende nutukları çoğunlukla mahiyetini sadece kendilerinin bildiği bir dava ve itaat üzerinedir. İtaati yüceltilir, sadakatsizliği alçaltırlar.Medyanın bütün imkanlarını kullanarak yeni bir iktidar tipi yaratırlar. Tabiatıyla iktidarın paylaşımını esas alan demokrasiden hoşlanmazlar. Çünkü gücü paylaşmanın kendilerini sınırlandıracağını, iktidarı istedikleri gibi kullanmalarına engel olacağını bilirler.
21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde dünya birçok despot yönetici ile tanıştı.Sovyetlerin dağılmasından sonra demokrasilerin yükselmesi ve yaygınlaşması beklenirken tam aksine yeni despotizmler ortaya çıktı. Bu aslında demokrasilerin uygulamadaki hatalarına, başarısızlıklarına verilen bir tepkiydi.Yeni despotlar, demokrasinin işlev bozukluklarından, kimi konulardaki yetersizliklerinden beslendi.
Lütuf ve korku, despotizmlerin iki önemli silahıdır.Taraftarlar lütufa boğulurken, karşıtlar için korku silahı hazır tutulur. Mesela Macaristan Başbakanı Orban, sosyal yardımlarla geçinen ilkokul arkadaşı tesisatçı Meszaros'u ihalelere boğarak ülkenin en zengin beşinci oligarkı haline getirdi. Kendisine sadakat ve bağlılıklarını sunma karşılığında devlet imkanları ile yeni bir zengin sınıfı oluşturdu.Bürokratlarını ayrıcalıklı maaşlarla kendine bağladı. Devlet sadakati yerine kişiye sadakati ikame etti. Bu yönüyle despotizmler, eski çağlarda krizokrasi (chrysocracy) denilen zenginler tarafından ve zenginler için şeklindeki yönetim biçiminin 21. yüzyıldaki versiyonlarıdır. Onun için yeni despotizmler daha dayanıklıdır. Sadece zora dayanmadıkları için kitleleri iğfal etmeleri daha kolaydır. Halktan beklentileri, rejimin rutinini bozacak hiçbir şey yapmamaları,yolsuzluklara, adaletsizliklere tanık olduklarında gözlerini yummaları, kısacası gönüllü kulluktur. Yeni despotizmlerin, ömürlerini uzatan da bu gönüllü kulluktur.
Kısacası despotizm,dişlilerini maddi kazanç elde etme arzusunun yağladığı ve servetin güç verdiği bir iktidar şeklidir.Despotlar bir taraftan devletin kasasını boşaltırken bir taraftan da servet dağıtarak kendilerine sadık ayrıcalıklı kesimler oluştururlar. Dağıtılan imtiyazlarla yönetenlerle-yönetilenler arasında bir nevi efendi köle ilişkisi kurulur. Bu yüzden despotizmlerde iş dünyası ile hükümet birbirine karışmış, iç içe geçmiştir. Kane, bu gerçekten hareketle, yeni despotizmlerin öğrettiği derslerden birinin, orta sınıfların iktidarın paylaşılmasını esas alan demokrasilere karşı içgüdüsel bir sevgisinin olmadığını söyler. Açgözlülük, mesleki ve ailevi itibar, saygınlık, gelecek kaygısı gibi çeşitli dürtülerin yönlendirdiği bu sınıflar devleti yönetenler tarafından alıkonulmaktan mutludur; müsrif hizmetlerle, nakdi ödemeler ve sosyal yardımlarla, hayatlarını yaşamalarına izin verilmesi gibi görünmez faydalarla satın alınmaya isteklidirler. İşte demokrasi ile despotizm arasındaki sarkacı despotizmden yana çeviren de budur!
Not: Bu yazıda John Keane'nın Yeni Despotizmler isimli kitabından yararlanılmıştır.