Büyük ülke olabilmek için, adalet sisteminizin saat gibi çalışması gerekir. Bizim ülkemizde de saat gibi çalışıyor ama bozuk bir saat!
2014 yılının Eylül ayı içinde, IŞİD terör örgütü Ayn El-Arab'a (Kobani) doğru ilerler ve şehri kuşatır. YPG (PKK'nın revize hali) militanları, ülkemiz sınırlarımız içerisinden geçerek, Ayn El-Arab'a gitmek isterler. Bu talepleri, hangi kurumun aracılığıyla hükümetimize iletilir? Türk siyasetinin, PKK terör örgütü ile hiç bir bağlantısı bulunmayan HDP aracılığıyla tabii ki(!) Dönemin hükümeti bu çağrıyı önce, hızlı bir şekilde reddeder. Hükümetin bu kararı karşılığında, 6 Ekim 2014 günü HDP Merkez Yürütme Kurulu bir karar alır ve Kürt halkı, sokağa çıkma ve süresiz eyleme çağırır. Militan ruhlu ve bölücü zihniyete sahip olan HDP seçmeni bu çağrıya uyar ve sokağa dökülür. Bilanço 46 ölü, 682 yaralı ama gerçekte çok daha fazla olduğunu herkes biliyor.
Gelelim işin adli boyutuna...
Selahattin Demirtaş'ın içeride olmasının sebepleri arasında; "halkı taşkınlığa sürüklemek" yok mudur? Figen Yüksekdağ'ın suçları da, Demirtaş'ın suçlarıyla benzer görüntüde değil midir? Benzer suçlamayla Ayhan Bilgen de hapsedilip serbest bırakılmadı mı? Peki neden 25.09.2020 tarihinde, yani tam 6 sene sonra yeniden gözaltılar yaşandı? Tamamıyla siyasi bir hamleydi, orası kesin ama neden şimdi?
1999-2002 yılları arası devleti yöneten koalisyon hükümeti, AK Parti'ye sıfır terör teslim etti. Apo, tecrit edilmiş ve diğer partiler de MHP gibi "İDAM KALKMASIN" diye oy verseler, nerdeyse asılacak ve tüm milletin yüreğine su serpecekti. Ancak, Fetö destekli iktidara gelen AK Parti, ilk icraat olarak idamı kaldırmış ve sonu "AÇILIM SÜRECİ" diye adlandırılan bir ihanetin yaratıcısı olmuştur. HDP'nin bugünkü küstah ve yüksek perdeden konuşabilmelerinin müsebbibi de AK Parti kurmaylarıdır. Fetö'nün siyasi ayağı, görevini başarıyla tamamlayacakken dersaneler gerginliği başladı. Akabinde Gezi Olayları ve 2013'ün sonunda 17-25 Aralık yaşandı. Anlayacağınız, ortaklık bozuldu ve ne çözüm süreci kaldı, ne de Pensilvanya. Önce adı 'PARALEL' oldu, sonra 'FETÖ'.
Tehlikleli oyun...
Devlet yönetiminde tek başına kalan Recep Tayyip Erdoğan, bir Rusya'ya yanaştı, bir ABD'ye yanaştı. Suriye politikasını elini yüzüne bulaştırdı. Çektiği testlerin hepsini geri çekmek zorunda kaldı. Aynı 6 Ekim 2014 tarihinde çektiği rest gibi. 20 Ekim 2014 günü Mevlüt Çavuşoğlu yaptığı açıklamada "Kobani'ye peşmerge(pkk teröristleri) geçişine izin verdiklerini" açıkladı ve ne acıdır ki; eline asker kanı bulaşmış teröristler, davullarla, zurnalarla, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli günü olan 29 Ekim gününde geçişe başladılar.
Gelelim bugüne...
Benim hiç bir suçum yok o dönemde diyorsa Sayın Cumhurbaşkanı ki; "Barack Obama'ya, peşmergeler geçsin diye biz teklif ettik" demişti, o dönem görev yapan tüm kabineyi hapse almalıdır! En az HDP'liler kadar, o gün bu ülkeyi yöneten ve bir gün dedikleri, diğer günü tutmayan AK Parti hükümetleri de suçludur.
HDP, bölücü zihniyete bir partidir ama adaleti bu şekilde işletmezsiniz.
* HDP bölücüyse neden hala açık?
* O gün bu adamlar suçluysa, neden 6 senedir dışarıdalar?
* O günün Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bugün tuhaf açıklamalar yapıyor. Neden hala savcılar kendisini davet etmiyor?
* CHP, neden HDP'den daha fazla ses çıkarıyor bu duruma?
* MHP neden sessiz kalıyor? O gün HDP militanlarıyla çarpışan MHP'li gençler ve HÜDAPAR'lılar değil miydi?
Seçim yakın mı?
AK Parti hükümeti, her seçim dönemi öncesinde bir gündem yarattı ve bu genellikle terörün hortlaması şeklinde yansıtıldı. Bu hamleyle, yeni bir seçim döneminin yakın olduğunu anlamamak için siyaseti okuyamamamız gerekir. HDP'nin kilit parti olması nedeniyle, TBMM çatısı altındaki tüm partiler, kendi tarzlarıyla HDP'yi kendilerine çekmeye çalışıyorlar.
Sonuç olarak; adaleti mi tesis etmek istiyorsunuz, yoksa gündem mi değiştiriyorsunuz? Önce bunun kararını vermeniz lazım. Adalet, devletin her ferdi için eşit işletilmeli! Sadece oy kaygısı nedeniyle, terörist faaliyetlerin içinde bulunan kişilere destek veren bir siyasi parti savunulmamalı! Adaletin bir gün herkese lazım olacağı da hiç bir zaman unutulmamalı!