Cumhur İttifakı Genel Seçimleri ‘HDP karşıtlığı üzerine’ kurmuştu. Muhalefeti HDP ile iş birliği yapmakla, Kandil'le görüşme yapmakla suçlayarak seçim kazandı. Montaj kasetler yayınlandı, ahlak dışı bir politika izlendi.
Şimdi aynı Cumhur İttifakı’nın AKP kanadının kapalı kapılar ardında DEM'le görüştüğü iddia ediliyor. Hatta görüşmeleri eski bakan Efgan Ala'nın yürüttüğü yazıldı, çizildi. Ala, şimdiye kadar bu iddiaları yalanlamadı. Tarafların anlaşma noktasına geldiği ancak AKP'nin anlaşmayı yazıya dökmekten çekindiği için -şimdilik- tarafların herhangi bir metin imzalamadığı belirtiliyor. DEM'li Ahmet TÜRK dee katıldığı bir TV programında bu görüşmeleri doğruladı.
DEM ile yapılan görüşmelerden Kandil'in habersiz olması mümkün değil. Bu konuda asıl belirleyici olan da Kandil. Nitekim, kısa bir süre önce Murat Karayılan yaptığı açıklamada ‘güzel şeyler ve sürpriz gelişmeler’ olacağını söyledi.
AKP'nin örgüt ve onun uzantılarıyla görüşmesi yeni değil. Çözüm sürecinde Öcalan adeta filozof ilan edilerek İmralı su yolu yapılmış, örgüte bir nevi meşrulaşma yolu açılmıştı. O görüşmelerde de devrede olanlardan biri Efgan Ala'ydı. Çözüm süreci, HDP'yi yüzde 5'ten yüzde 13'e çıkarmaktan, yeni taraftarlar kazandırmaktan başka işe yaramadı. Bugün bu mesele daha büyümüşse sorumlusu Sayın Erdoğan ve onun ekibidir.
AKP hiç bir zaman HDP karşıtlığında, muhalefeti iş birliği yapmakla suçlarken samimi olmadı. HDP karşıtlığı, HDP'nin bu ülkeyi bölmeye yönelik düşüncelerinden çok onun kendisine ram olmamasıyla ilgiliydi. AKP, HDP'yi eleştirirken aslında hep "ya benle ol, ya da hiç kimse ile" noktasında oldu.
Bölücü hareketi güçlendiren, tehlikeyi büyüten AKP'nin bu tavrıdır. HDP veya DEM hep bu iş birliğine hazır tavırdan beslendi. Bir gün hedefine varacağını, iktidar oyununda kilit olacağını, karşılığında her şeyi alacağını düşündü. AKP yönetiminin -ne pahasına olursa olsun- iktidarda kalma hırsının ülke bütünlüğü pahasına bile olabileceğine kanaat getirdi. Bu kanaat onları hep ayakta tuttu. Bölücü çevrelerin devam eden umutlarının sebebini anlamak için Hakan Fidan'ın -internette dolaşan- Oslo görüşmelerindeki söz ve vaatlerine bakmak kâfi. Bölücülerin bu umuduna su verildikçe bu mesele daha da çözümsüz ve tehlikeli bir hâl alacaktır.
AKP böyle de CHP farklı mı? Benzer bir duyarsızlık orada da var. İktidar olmayı istemenin karşılığı bu ülkenin bütünlüğünden taviz vermek olmamalı. Atatürk'ün partisinin daha dikkatli, daha seçici olması gerekir, değil mi? Ama öyle değil, sadece bir örnek kâfi. CHP'nin Esenyurt Belediye Başkan adayı Ahmet Özer. Bu kişi aslında HDP'ye yakın bir isim. Daha önce SHP'den Van adayı olmuş. İmralı tutanaklarında bu Ahmet Özer'le ilgili ilginç şeyler var: Öcalan, İmralı'ya gelen HDP milletvekillerine, Ahmet Özer ve Mesut Yegen gibi isimlerden faydalanılmasını söyler. 11 Ocak 2014 tarihli görüşmede İdris Baluken, Ahmet Özer'e ulaşıldığını, Özer'in "bilim adına üretilen bilgilerden çok fazla yeni bir perspektif alamadıklarını, ancak Öcalan'ın kitaplarına yoğunlaştıklarında yeni perspektifler edindiklerini" söylüyor.(İrfan Sönmez, Kayıp Barış, s.147) Düşünebiliyor musunuz, Türk üniversitelerinde ders veren bir hoca sadece Apo'nun kitaplarından yeni perspektifler edindiğini söylüyor ve bu kişiyi CHP Esenyurt'tan aday yapıyor. Bu kafayla bölücülüğün önü kesilir mi?
Türkiye'nin milliyetçi bir iktidara ihtiyacı var. Yoksa bir gün korktuğumuz başımıza gelebilir. Bahçeli'nin Erdoğan'a, “ben ve Türk milliyetçileri bu ülkeyi yönetemez” anlamına gelen 'bırakamazsın' çağrısından sonra İYİ Parti ve Zafer Partisi’ne daha çok sahip çıkılması gerekiyor. Bu partilerin oy oranı artmalı. Bölücülüğe karşı barikat kuran partiler büyümeli.