ABD Başkanı Biden, beklendiği gibi 1915 olaylarını soykırım olarak niteledi. Her yıl 24 Nisan'da ABD başkanlarının ne diyeceği merakla beklenir, sonunda Ermeni diasporası hayal kırıklığına uğrardı. Bu defa öyle olmadı, Ermeniler uzun bir süredir verdikleri mücadelenin sonucunu aldılar.
Bu sadece laf olarak kalmayacaktır. Önümüzdeki yıllarda Ermeni lobisi soykırım lafının sözde kalmaması, bir karşılığının olması için çalışacaktır. Bu da toprak ve tazminat talebi demektir.
Amerika'nın tarihi daha karanlıktır, Kızılderililere şunu yaptı, bunu yaptı gibi çocukça tepkilerle bir yere varılmaz.
Türk milleti soykırımcı değildir. Ermeniler de karşılıklı kıtaller sonucu tamamen güvenlik nedeniyle tehcir edilmişlerdir. Ortada soykırım yoktur ama bunu biz bize anlatmamızın da bir anlamı yoktur. Keşke bunu dünyaya anlatacak ekipler, komisyonlar, enstitüler kursaydık. Bugün daha farklı bir noktada olabilirdik.
Tehcir olmasaydı ne olurdu? Bugün PKK'ya destek olan ülkeler Ermenilere destek olur, bazılarının Kürdistan dediği yerleri Ermenistan yapmak için olağanüstü çaba harcarlardı. Amaçlarına ulaşırlar mıydı? Ulaşamazlardı, ama iki taraf da büyük bedeller ödemek zorunda kalırdı.
Karara tepkiden önce, daha önce Ermeni Lobilerinin taleplerini reddeden ABD başkanlarının niçin bu defa kabul ettiklerinin sorgulanması gerekir. Kimse bağımsız siyaset izliyoruz, güçlendik, büyüdük, küresel güç olduk, bu tepki ondan yalanları ile milleti uyutamaz. Gerçekten güçlü olan bir devlete bu tür yaftalar yapıştırılamayacağı gibi, güçlü devletler meselenin bu noktaya gelmesine fırsat da vermezler.
Biden'ın soykırım diyeceği önceden belliydi. Türkiye bu ihtimale karşı hiçbir tedbir almadığı gibi hiçbir diplomatik çalışma da yapmadı. Dün Biden'le yapılan telefon görüşmesi ile ilgili yapılan açıklamada da Cumhurbaşkanının Biden’e FETÖ ile ilgili taleplerde bulunduğu ifade edilirken, soykırım ihtimali ile ilgili hiç bir konuşmadan bahsedilmedi. Hâlbuki konuşulması gereken en öncelikli konu soykırım meselesiydi.
İktidar ne yapar? Hiçbir şey yapmaz, bu abandone durumu geçtikten sonra muhtemelen olayı yine şahsileştirilerek -dünya Erdoğan'a karşı- söylemi etrafında iç politika malzemesi haline getirir. Yerel seçimlerde Hollanda, Almanya üzerinden yürütülen propaganda, bu defa ABD üzerinden yürütülür. Her şeyi kişiselleştirme siyaseti, ülkeyi dünyada yalnızlaştırmaya devam eder.
Bazılarının kutsal yalnızlık diye çarpıttığı bir durumun birçok politik sebebi var. En başta Türkiye tutarlı bir dış politika izlemedi, bir o tarafa bir bu tarafa sallanmayı bağımsız siyaset sandı. Demokrasiyi, adaleti terk etti. Uluslararası toplumdan giderek uzaklaştı. Bir kişinin keyfi için bütün bir toplumun menfaatlerini ihmal etti. Suriye'de oyun kurucu olmaya çalışırken yanlış taşlar kullandı. Derin ve zengin bir tarihi tecrübenin neticesi olan diplomatik geleneklerimizi bir tarafa bıraktı. Dış politikayı uzmanlara değil, liyakatsiz yandaşlara bıraktı. Sistemini ülkenin selameti için değil, bir kişinin beklentileri üzerine kurdu. Uluslararası ilişkileri kurumlar ve kurumsal akıl üzerinden değil, dostum Putin, dostum Merkel gibi kişisel münasebetler üzerinden yürüttü. Gelinen nokta ortada. Birkaç yıl önce AB aday üyeliği için ayakta alkışlanan bir ülke, bugün en haklı meselelerde bile destekçi bulamayacak hale geldi. Biden’ın kararı bütün bu yanlışların yarattığı olumsuz imajın bir neticesidir. Yalnız ülke güçsüz ülkedir. Uluslararası sistemde politik ağırlığını kaybeden ülkelerin dostluğunu kaybetmek kimseyi rahatsız etmez. ABD özgül ağırlığı olan bir Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamazdı. Aldıysa bir ağırlığı bırakılmadığı içindir. Ders alınır mı? Hiç sanmam. Bazıları zaten dünyadan soyutlanmış bir Türkiye istiyor. Bu da onlar için bir vesile oldu.