Çok sayıda cemaat/tarikat var Türkiye’de.
Ünlüsü, ünsüzü, çok samimisi, az samimisi, bilgilisi, bilgisizi, veren ellisi, alan ellisi…
Çoğunun ismini bir şekilde duymuşsunuzdur. Ama “Bozkurt Cemaati” diye bir şey duyduğunuzu sanmıyorum.
Büyük şehirlerin sıkıntısıdır. Yardım etmek isteyen, gerçekten yardıma muhtacı bulamayabiliyor. Hatta kurban eti verecek, iftar paketi dağıtacak, fitresini, zekatını sunacak hane bulmakta zorlanır.
İŞİD/DEAŞ/PKK zulmünden evlerini barklarını terke zorlanan Türkmen ailelerimizin bir kısmıyla ilgilenmeye çalışırken çok ilginç hatıralar yaşadık.
Bir ağabeyimiz, -ki kendisi ülkücü camia dışındandır-, hasenatta bulunacaktı. 20 civarında koli hazırlatmıştı. Rabbim hayrını kabul buyursun, kolilere kendi yemediğinden koymamıştı. Mesela makarna sevmez dolayısıyla pakette makarna yoktu, sucuğu severdi her pakette kalitelisinden birer kangal sucuk vardı, evinde zeytinyağı kullanırdı kolilerde birer litre zeytinyağı vardı, gibi…
Türkmen kardeşlerimiz bizi mahallelerinde karşıladılar. Birkaçıyla tanışıyordum ama ağabeyimizle ilk olarak karşılaşıyorlardı.
-Selamün aleyküm, hayırlı günler kardeşler dedim.
-Aleyküm selam, hoş gelmişsiniz abi…
Tanıdığım kardeşimiz yanındakilere, “bu abilerimiz Bozkurt Cemaatindendir” dedi. Hepsinin gözlerinin içi güldü, ilk olarak duyduğum bu ifade nedense nefsimi okşamıştı(!).
Paketleri evlere dağıttık, kalan son paketi bizimle olan Türkmen kardeşe, “bunu da sizin eve bırakalım” dediğimizde, bir Türk’e yakışır cevap aldık.
-Yok abi, bizim durumumuz biraz daha iyidir, şu yukarıdaki aileye verelim dedi.
O kadar mutlu olduk ki bu cevaptan, “insanlık budur işte” dedik.
Görevi tamamlayıp dönerken ağabeyimizin aile dostumuz da olan eşini aradım.
“Haberin olsun kocan artık bir şeyhdir” dediğimde “o da nereden çıktı” dedi. “Cemaatin adı da Bozkurt Cemaati, ben de müridiyim, lütfen şeyhime hürmette kusur edilmesin” dedim, latifeyle.
Ağabeyimiz de itiraz etmedi bu tavra zira arkadaşlarının ve aile dostlarının büyük çoğunluğu ülkücüydü zaten. Halen kendisi şeyhimdir(!)…
Şaka bir yana, devletin bıraktığı boşluk nedeniyle bir zamanlar hayır-hasenat sadece tarikat-cemaat üzerinden yürütüldüğünden, her yardımcı olanı mutlaka bir cemaate endeksleyerek, bizim ülkücü kimliğimiz nedeniyle, olsa olsa bunlar da Bozkurt Cemaatindendir, demişlerdir.
Milletimiz, bu alan açmanın bedelini 15 Temmuz 2016 ihanetiyle çok ağır ödedi. Umulur ki aynı hata farklı versiyonlarla tekrarlanmaz…
Bu aralar bozkurt işareti yapan yapana. Malum ülkücü camia dışından ilk önce Melih Gökçek yapmıştı bir seçim arifesinde, saf ülkücülerin oyu hatırına. Sonra Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu, Binali Yıldırım ve daha niceleri. En son Sayın Cumhurbaşkanı yaptı hayatında ilk kez Mersin’de.
Bunu görünce bir anıyı hatırladım. Malum bir zamanlar MHP Kayseri Erciyes’te geleneksel kurultaylar düzenlerdi. Bizler de katılır, on binlerle birlikte dağda konaklardık. Bizim kurumdan kıvrak birisi de bozkurt işaretiyle çektirdiğimiz fotoğraf karesindeydi. 2002 seçimlerinde AKP iktidarıyla birlikte “kıvrak” hemen saf değiştirerek, terfi almış ve ülkücülere yapılan bürokratik kıyıma el vermişti. Arkadaşların “bozkurtlu fotoğrafı ne çabuk unuttun” hatırlatmasında kimyası bozulmuştu. Zira bozkurt işareti birilerince öteki işaretiydi. Ama ülkücüye yakışmaz diye o fotoğraf unutuldu gitti. Lakin ötekileştirilme de sürdü gitti…
Türkiye’de her şey ne kadar hızlı değişiyor değil mi?
Gel de, 12 Mart 1997’de rahmete ulaşan merhum Galip Erdem üstadımızın, “Bizler davayı Ağrı Dağı'nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu. Ama küçük (!) bir noksanımız olduğunu farkettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız” sözüne hayıflanma.
Rahmet olsun Galip amcaya ve bu vatan uğruna toprağa düşen şehitlerimize, kolaylıklar olsun bu millet aşkına uzvunu kaybeden gazilerimize ve selam olsun hesapsız kitapsız Afrin yollarında, Zeytin Dalıyla cenk eden bozkurtlara…