Son yıllarda bazı yetkililerin bu ülkenin meşhur hainlerine itibar göstermesi, mezarını ziyaret etmesi moda oldu. Siyâset sen nelere kâdirsin! Gün geçmiyor ki üst düzey bir yetkili Ahmet Kaya adlı terör yandaşının mezarı başında Fatiha okumasın, gün geçmiyor ki katil ve terör yandaşı Yılmaz Güney'in (asıl soyadı Pütün) mezarından bir siyasinin veya yetkilinin merhamet sözcükleri saçılmasın...Fransa'ya giden bazı yetkililer ve siyasiler bu hainlerin mezarını tavaf etmeden geri dönemiyor.
1 Nisan'da doğum günü olduğu için yine gündeme düşen Yılmaz Güney'den bahsedelim bu yazımızda. Bakalım çirkin kral diye meşhur edilen çirkin katilin suç serüveni nasıl başlamış ve devam etmiş!

Yılmaz Güney; 1961 yılında İstanbul 1.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından komünizm propagandası yapmaktan 1,5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.
20 Mayıs 1968 tarihinde asker kaçağı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp, Sivas 5.Er Eğitim Tugayına sevk edilmiştir. Asker kaçağı kral (!) burada da şöhretinin avantajını kullanıp rahat durmadı. Bohem yaşamını askerî kışlaya taşıyınca çeşitli disiplin cezaları aldı.
1972 yılında yasadışı örgüt üyelerine yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle tutuklanan sözde kral, Davutpaşa tutukevine kapatılmış, ardından 20 Mayıs 1974'te tahliye edilmiştir.

14 Eylül 1974 tarihinde ise Adana'nın Yumurtalık İlçesinde Hâkim Sefa Mutlu'yu (sırf zevk için veya iddiaya göre bir tartışma sonucu gazinoda eğlenirken) öldürmüş ve yine tutuklanmıştır. Ardından Yılmaz Güney'in amcasının oğlu Abdullah Pütün savcılığa başvurup "Katil Benim" diyerek teslim olmuştur. Ancak olayın tatbikatı esnasında yalan söylediği ortaya çıkınca bu plan da işe yaramamıştı. Yılmaz Güney katildi.

Yılmaz Güney'in işlediği cinayetten sonra tanıkların hemen hemen tamamına yakını olayı görmediklerini, cinayetin işlendiği anda gazinoda tuvalette olduklarını söyleyerek üç maymunu oynamışlardı. Hatta Savcı bile 26 kişinin olay anında iki tuvalete nasıl sığdığını sorgulamıştı. Tanıklar arasında kimler yoktu ki; Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur, Yılmaz Güney'in eşi Jale Fatma Pütün, öğretmen Murteza Timur, sinema dünyasının önemli ismi Şerif Gören ve Ali Özgentürk....

Sanıklar ısrarla olayı görmediklerini söylemeye devam ettiler. Ta ki 27.tanığa gelinceye kadar... 27. sırada dinlenen tanık, Yılmaz Güney aleyhine ifade veren tek kişi olan İsmail Gökçe adlı bir ülkücüydü. Hemen devreye Perinçek grubunun yayın organı Aydınlık Dergisi ve Vatandaş Gazetesi girdi tabii ki! Tanık İsmail Gökçe faşist ilan edilerek hedef gösterildi. Can güvenliği kalmayan Gökçe, sonra ki mahkemelere gelemedi. Ama hazırlık soruşturması aşamasında verdiği ifadeler Güney'in hüküm giymesine yetti.

Yılmaz Güney, bu cinayetin sonucunda sonucunda 13 Temmuz 1976 tarihinde "adam öldürmekten 18 yıl" ve "ruhsatsız silah taşımaktan 1 yıl" olmak üzere toplam 19 yıl hapis cezasına çarptırılırken, suçu üstlenmek çabasına giren amcasının oğlu Abdullah Pütün ise yalancı tanıklıktan 30 ay hapis cezası ile cezalandırıldı.

1981'de cezaevinden firar edip, Fransa'ya sığınan sözde kral, burada Türk Devleti aleyhinde çalışmalarına devam etti. Bunların sonucunda Güney, 1983'te vatandaşlıktan çıkarıldı. Ama yine durmadı. O dönemde önce Apocular olarak bilinip, sonra ülkemizde terör eylemlerine başlayan pkk terör örgütüne de yurt dışında desteğini farklı yollarla sürdürdü.

1984'de Paris Kürt Enstitüsü tarafından düzenlenen Nevruz programında yaptığı konuşmanın birkaç cümlesini ilginize sunuyorum;
"Bildiğiniz gibi Nevruz, Kürt halkı için zalimlere ve zulme karşı direnmenin,
yılgınlık ve teslimiyete karşı durmanın, özgürlük ve bağımsızlık için mücadelenin sembolüdür. Biliyorum ki burada toplanan bütün insanların yüreği bu anlamda
çarpıyor. Çocuklarımızın yüreği de aynı şeyler için çarpacak. Zûlme ve köleleştirmeye karşı direnmek için, özgürlük ve bağımsızlık için..."


"Biz iyi biliriz ki en iyi türküleri, en doğru sözleri, yerinde kullanırsak bir kurşun söyler. Dağlarımız, ovalarımız, ormanlarımız bizi bekliyor...Türk, Acem ve Arap devrimci demokratları, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının en candan savunucuları olarak bu kavganın bir parçasıdırlar. "
Bu konuşma Youtube'da da görülebilir.

Suç dosyası kabarık, devletiyle kavgalı, Anayasaya muhalif, ayrılıkçı Kürtçü, devrimcilik adı altında dönemin silahlı terör örgütlerinin elebaşlarını evinde saklayan, onlara maddi destek sağlayan, 1967-68'de Eşi Nebahat Çehre'nin başında silahla bardak kıracak kadar küstah, ama ülkemizde bir kesim için sevgi pıtırcığı olan Yılmaz Güney...

Şimdi söyleyin Çirkin Kral mı? Çirkin Katil mi!