Gün geçmiyor ki (bir kısım) profesör unvanını almış akademisyenin zihinlerimize, değerlerimize, tarihimize saldırısı olmasın!

Sıraya girmişler, sırası gelen ülkenin birliğine, beraberliğine, tarihine, millî ve manevî değerlerine kurşunu sıkıp, silâhı diğerine veriyor.

Geçtiğimiz haftalarda Ebubekir Sofuoğlu, bilim yuvası olan üniversitelerimizi, fuhuş yuvası hakareti ile aynı cümlede kullanmıştı. Epey destek görürken, daha çok olumsuz tepki aldı.

Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu'nun atanmasına protesto gösterileri düzenleyen Boğaziçi Üniversitesi'nin genelde ülke gerçeklerinden ve Türk kültüründen kopuk gençlerini izlemeye başladık.

Tam bu mevzuyu irdelerken, yine magazinsel bir "pro(FES)ör" düştü meydane; Metin Hülagü! Bu zâtı 2012-2014 yılları arasında Türk Tarih Kurumu başkanı olarak da görmüştük. Evet, inanmazsanız Türk Tarih Kurumu resmi internet sayfasında "Kurumsal" başlığına tıklayıp, "Eski Başkanlarımız" kısmına bir göz atabilirsiniz...

Ne demişti bu çok muhterem, az akademisyen hocamız;

"Milli Mücadele'de biz 7 düvelle falan savaşmadık. Bu tür masalları çocukken dinlemiştik ama anladık yalanmış.Tek savaştığımız devlet Yunanistan ve kısmen Fransa'dır."
Pro(FES)örün sonraki söylemi de şöyle;
"MM'de savaştığımız 7 düveli
alt alta yazın
her iki tarafın ölene ve kalanlarını da yazın
yapılan ikili anlaşmaları da yazın
bakalım kaç devlet çıkacak."


Okurlarımdan özür dileyerek, bu pro(FES)örün yazdıklarını yazım yanlışlarını da hiç düzeltmeden koydum. Koydum ki, milletimiz neden dünyada ilk 100'ü bırakın, ilk 400'de üniversitemiz olmadığını biraz olsun görsün.

 

Şimdi bu pro(FES)öre ne denir ki? 1. Cihan Harbi'nin taraflarını mı sayalım, yoksa Lozan'ı imzalayan ülkelerin isimlerini mi? Yoksa Yed-i Düvel derken burada 7 sayısının kastedilmediğini mi anlatalım?

Sayın pro(FES)ör, Yed-i emin derken 7 tane emin kastedilmez. Tıpkı Yed-i düvel derken 7 devletin kastedilmediği gibi...

Aslında sizi Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atamak gerekir ki çivi çiviyi söker misâli belki faydası olur.

Hazır Boğaziçi demişken, oradaki mevzudan da bahsedelim. Boğaziçi Üniversitesi köklü bir üniversitemizdir ancak kökleri bizde değil dışarıdadır. Kuruluş hikayesini araştırırsanız bunu görürsünüz.

Ayrıca geçmişte düzenlediği konferansların konularına ve konuklarına bakarsanız bu dediğim daha net anlaşılır.

Türkiye'de Türk düşmanlarınca sözde Ermeni Soykırımı iddialarını destekleyen konferanslar en kolay bu üniversitede düzenlenir. Atatürk'e hakaret eden konuşmacıları ve bunları davet eden Amerikan uşağı siyasal

İslamcı üniversite gençlik gruplarını bu üniversitede görürsünüz. Mesela PKK terör örgütünün kuruluş yıldönümü kutlamaları en özgürce bu üniversitede yapılır. Fetöden tutuklanıp, Fetö davası itirafçısı olan ve üç dönem Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsil Kurulu'nun başkanlığını yapan kişiyi de unutmayalım.

Yukarıda da dediğim gibi Boğaziçi köklü bir üniversite ama kökleri dışarıda...

Rektör atama olayına gelince! Zaten bu ülkede rektör atama usûlü yanlıştır. Yalnız bugüne kadar iktidarın tüm politikalarını, özellikle açılım siyasetini destekleyen ve bu nimetleri (!) Türkiye aleyhine sonuna kadar kullanan Boğaziçi Üniversitesi'nin akademik ve yönetim kadrosu ile üniversite gençliği, bugün ne oldu da meydanlara döküldü? Eğer tek sıkıntı rektör ataması ise bu usûl eskiden beri yanlış.

Üniversite önünde protesto gösterileri yapan gençliği de izlediniz mi? Ellerinde LGBT denilen ahlaksızlığın gökkuşağı renkli paçavrasıyla üniversitelerini, bilimi, aklı savunduğunu zanneden müptezel gençliğe şunu söylemek gerek:
 

Ahlâk olmadan bilim olmaz.
Ahlâk olmadan demokrasi olmaz.
Ahlâk olmadan adalet sağlanmaz.
Ahlâksızlığı bayraklaştırarak bilim yuvası savunulamaz
Ahlâksızlık, özgürlük değildir.


Son teklifim şu; Metin Hülagü, Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atansın!!!

Çivi çiviyi söker!