3 Mayıs 1944 Irkçılık/Turancılık davalarının öncesi ve sonrası yaşananlara baktığımızda yakın dönemlerde yaşadığımız Türklük düşmanı birçok gelişmelerle benzer yönleri olsa da, etkileyen amiller ve gençliğin tepkisi yönüyle 1944 olayları farklı bir özelliğe sahiptir. Ayrıca o dönem tek parti iktidarının hükümeti, söylemleriyle devletçi Türkçülüğü ifade ederken, Atsız ve arkadaşları ise siyasi otoriteden bağımsız Türkçülüğü ifade ediyordu. Buna mecbur kalmışlardı. Çünkü siyasi otoritenin Türkçülük söylemleri ile eylemleri birbirini tutmuyordu. II. Dünya Savaşı’nın başlarında Almanlar ilerlerken Almancı, durum Rusların lehine dönünce Moskofçu siyaset Türkçülüğün şiarına uymaz! Çünkü Türkçülük, sağlam bir duruş ister! Siyasi otoritenin veya herhangi bir güçlü devletin tehdidi, baskı, zulüm, mahkeme, ceza, hatta kanun dışı tehditler, Türkçülük ülküsüne sahip birini yolundan çeviremez. İşte Atsız bu ilkelere sahip bir Türkçü idi.
Atsız, II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru savaşın, içinde Sovyet Rusya’nın da olduğu müttefik devletlerin lehine dönmesiyle Türkiye iç siyasetindeki dönüşümü, devletin çeşitli kademelerinde sinsice yerleşmeye başlayan komünizm tehlikesini erkenden fark eder. O dönemde özel Boğaziçi Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği yaparken devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na bir mektup yazar, sonra ikinci mektubu yazar ve Orhun dergisinde yayımlar.. 1944’ün ilk aylarındaki bu mektuplarda komünizm tehlikesine dikkat çeker. Mektuplarda dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in gafletinden bahsediyor ve mektubunda belirttiği öğretmen Sabahattin Ali gibi komünist isimlerin, önceden komünist olduğu yönündeki savunmaları da kabul etmeyip, “Tövbekar olmuş bir fahişe, artık namuslu sayıldığı halde nasıl namuslu ailelerin harimine alınmazsa, eski düşüncelerinden dönmüş olan komünistlerin de devlet harimine alınmamaları gerekir.” demiş ve son olarak bu gafletin içindeki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de bu görevden çekilmesi gerektiğini ifade etmişti.
Tüm bu gelişmeler üzerine Hasan Ali Yücel’in de desteğiyle Sabahattin Ali, mektuplarda kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle Atsız’a 1944 Nisan ayında dava açar. Olayların fitilini ateşleyen bu davanın duruşmasıdır. Aslında Atsız ile Sabahattin Ali’nin yolları ilk kez kesişmiyordu. 1920’li yıllarda İstanbul’da Türk Ocağının gençlere yönelik Kızılelma adı verilen odasında karşılaşmış ve bir dönem samimiyeti dahi olmuştu. Hatta Kür Şad destanını da Sabahattin Ali’ye anlatan ve bu karakteri piyesinde kullanması için veren de Atsız’dır. Ancak Sabahattin Ali, Esirler adlı piyesinde Kür Şad adlı kahramanı aşk düşkünü, zayıf karakterli bir kişilik olarak ele alınca Atsız’ın hışmına uğrar. Bu dönemde Atsız Türkçülük yolunda ilerlerken, Sabahattin Ali komünizme sapmıştır.
Neyse 1944’e tekrar dönersek Sabahattin Ali’nin açtığı davanın 3 Mayıs 1944’teki ikinci duruşmasında da tıpkı ilk duruşmada olduğu gibi mahkeme önü Türkçü gençlerle doludur ancak ilk duruşmada salonu dolduran gençleri bu sefer salona almazlar. Gençler iyice bilenir. Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçer, komünizm aleyhine sloganlar atılıp tekrar adliye binasına doğru yürüyüşe geçtiklerinde polis karşılarına çıkar. Gençlerden bir kısmı gözaltına alınır. Davanın 9 Mayıs tarihli duruşmasında Atsız 4 ay hapis ve 66 lira para cezası alır ancak ceza ertelenir. Ancak 3 Mayıs’ta meydana gelen olaylar yeni bir dava sürecini başlatmıştır; Irkçılık ve Turancılık Davası. Bu nedenle Atsız, 9 Mayıs’ın ertesi günü kaldığı otelde tutuklanır. Devamında neredeyse Atsız’a selam verenler dahi tutuklanmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutku ise davaya etki eden açıklamalar içerir. Bu yönüyle 10-12 yıl önceki Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürecindeki siyasi iktidarın tutumuna da benzerlik gösterir. İnönü nutkunda Türk Milliyetçisi olduklarını ancak ırkçılığa ve Turancılığa karşı olduklarını ifade eden sert cümleler sarf etmiştir. Turancılığı fesat olarak gösterip, buna karşı Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağını ifade eden İnönü, Sovyet Rusya ile Milli Mücadele dönemindeki dostluktan da bahsetmiştir. Aslında İnönü bir yandan Türk gençliğine bir yandan da Rusya’ya seslenmiştir denilebilir. 19 Mayıs nutku ile henüz yargılanması yapılmamış, hüküm giymemiş Türkçülerin hepsi kamuoyu önünde suçlu ilan edilmiştir. Falih Rıfkı Atay da bu konuda o gün, bugünkü havuz medyası gibi görevini ifa etmiştir.
Irkçılık Turancılık davasının ilk duruşması 7 Eylül 1944’te yapılmış ve 23 ismin yargılanmasına karar verilmiştir. Bu isimler; Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, Nejdet Sançar, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Namık Orkun, Sait Bilgiç, M. Zeki Özgür, İsmet Tümtürk, Hikmet Tanyu, H. Sadi Özbek, Muzaffer Eriş, Cebbar Şenel, Nurulah Barıman, Cihat Savaşfer, Fazıl Hisarcıklı, O. Yusuf Kadıgil, Fehiman Altan, Cemal Oğuz Öcal ve Saim Bayrak’tı. Dönemin Türk düşmanı savcısı Kazım Alöç ile Atsız’ın mahkemedeki diyalogları dikkate değerdir.
Sanıklar gizli örgüt kurarak hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle yani darbeyle suçlanmışlardır. Tutuklu kaldıkları süreçte tabutluk denilen hücrelerde, çeşitli işkencelere tabi tutulan Türkçülerin çok eziyet çektikleri bu dava 29 Mart 1945’te sonuçlanmış, 23 sanıktan 13’ü beraat ederken Atsız, Z. Velidi Togan, R. Oğuz Türkkan, Alparslan Türkeş’in de içinde olduğu 10 kişi çeşitli cezalara çarptırılmıştır. 31 Mart 1947’de ise sanıkların tamamı beraat etmiştir.
Irkçılık/Turancılık davası da tıpkı yakın dönemde yaşadığımız Ergenekon ve Balyoz kumpasları gibi birçok adaletsizliği, hukuksuzluğu içeren bir süreç yaşatmıştır Türk Milliyetçilerine… Dönemin gazetelerinin neredeyse tamamına yakını tıpkı bugünkü havuz medyasının Ergenekon ve Balyoz sürecinde yaptığı gibi bu davalarda sanıkları linç etmek üzere haberler yapmışlardır. Sıradan bir hakaret davasıyla başlayan süreç darbe ithamlarına kadar varan ikinci dava süreciyle bambaşka bir şekle bürünmüştür.
3 Mayıs 1944 davaları, Türk gençliğinin siyasi otoriteye ihtarı, haksızlığa, hukuksuzluğa baş kaldırışıdır. Bugünkü gençlik, Ergenekon ve Balyoz kumpasları döneminde Türk Milliyetçisi şerefli Türk subayları linç edilirken 1944 ruhunu ve kararlılığını yansıtamamıştır.
Selam olsun 3 Mayıs 1944’ü bize hatıra bırakan o isimsiz kahraman gençlerimize. Selam olsun bu davanın bedel ödeyenlerine…
3 Mayıs Türkçülük/Türkçüler günümüz kutlu olsun!