İnsanlığın bir arada yaşamaya başladığı tarihten itibaren, düşünürler, filozoflar ve toplumların ileri gelen kişilikleri sürekli bir devlet tanımlaması yaptılar. Ve genellikle bir devlet ütopyaları oldu.
Kimi düşünürün hayali gerçekçi kimininki ise gerçeklerden uzak olmayacak bir organizasyondu.
Platon devleti “Büyütülmüş insan” olarak tarif eder. Ve devlette insandaki var olan özelliklerin genişletilmiş hali olarak niteler.
Ama genel olarak üzerinde mutabık kalınan devletin en teknik tanımı “Sınırları belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların oluşturduğu siyasi olarak örgütlenmiş en üstün otoritedir”.
“Sınırları belli olan toprak parçası"nı da “Vatan” olarak kabul ediyoruz.
Tarihin bazı evrelerinde devlet sınırları milletlerin vatan olarak kabul ettikleri sınırlardan dar ve küçük kalabilir. Türkler Anadolu’yu vatan olarak kabul ettikleri gibi Karadeniz’in kuzeyi tüm Orta Asya, bu gün Çin sınırlarında kalan Doğu Türkistan’ı İran sınırında kalan Güney Azerbaycan’ı, Irak sınırlarında kalan Kerkük ve Musul ve Balkan topraklarının bir bölümünü vatan olarak kabul ederler.
İnsanoğlu devleti nasıl tarif ederse etsin, esas tartışma konusu devletin gücü ve işleyişi üstünedir.
Devletin tanımını metropolde profesyonel bir apartman yönetimine indirgersek , işleyiş ve güç daha iyi anlaşılabilir.
Bir apartmanda yaşıyorsunuz yöneticiniz sizden, binanın bahçesine çöp atmamanızı, evinizdeki çöplerinizi belli bir saatte kapının önüne çıkarmanızı, özel eşyalarınızı ayakkabılarınızı merdiven sahanlığında bırakmamanızı, evinizde çok gürültü yapıp komşularınızı rahatsız etmemenizi, binanın giderlerine katılmanızı vesaire istiyor.
Ve tüm bu işler için her ay aidat topluyor.
Apartmanda mutlu ve huzurlu yaşanması için apartman yöneticisinin giderler üzerinden hırsızlık yapmaması, yaşayan apartman sakinlerini tedirgin etmemesi, hakça bir düzende işlerini devam ettirmesi gerekir.
Eğer apartman yöneticisi binaya gelen elektrik, su gibi ortak kullanım paralarında yolsuzluk, binanın ortak giderlerinde, bahçe bakımında, otopark düzenlenmesinde, cephe tamirlerinde, ortak alanların kullanımında adaletsizlik, el koyma, haksız gelir sağlama, hırsızlık, gibi işler yaparsa o binada insanlar mutlu ve huzurlu yaşayamazlar.
Son günlerde şahit olduğumuz, her gün çeşit çeşit videoların yayınlandığı, suçlamaların havada uçuştuğu, çarpık ilişkilerin ifşa edildiği, aslında bir devlet krizinin yaşandığı olayı bu bağlamda değerlendirmek lazımdır.
Bir apartman yönetemeyecek kapasitedeki insanların eline 300 milyon nüfusluk tüm Türk dünyasının gözbebeği Türkiye Cumhuriyetini teslim eden bizlerdedir suç.
Türkçemizde çok kıymetli atasözlerimiz var.
Biride “Balık baştan kokar” dır.
Bizler, Türk milletinin mensupları Devletimizi emanet ettiğimiz insanlardan; en azından bu gün için adaletli bir yönetim, milletin varlıklarının düzgün kullanılması, milletin emeği ile oluşturduğu varlıkla sorunlarının çözülmesi, bir gelecek planlaması yapmasını beklerken, Devletimizi emanet ettiğimiz insanların yaptıklarını bir avantür dizi film gibi izlemek zül üne katlanmak zorunda kalıyoruz.
Bir seçme sorunumuz mu var acaba? Diye zaman zaman düşünmeden de edemiyorum.
Hayatlarında hiç bir üretim yapmayan , devlete beş kuruş vergi ödemeyen ,havada bulup tavada yiyen , toplumun sırtına sülük gibi yapışan insanların da bu kadar toplumsal popülaritesinin olması da ayrı bir konu ....