Her mesai günü, Türkiye'deki eğitim sistemini yönetmek için Milli Eğitim Bakanlığı'na 125-130 milyon dolar vergi ödüyoruz. Evet, bu miktar Türk lirası değil, dolardır! Ancak bu devasa bütçeye rağmen, okullarda temel hijyen koşulları bile sağlanamıyor. Okullarda tuvalet temizleyecek malzeme ve personel yok! Veliler, çocuklarının sağlığını korumak için okullarda temizlik yapmak zorunda kalırken, öğrenciler de hijyen ihtiyaçlarını evlerinden getirmek zorunda kalıyor. Bu durum, eğitim sisteminin ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor.

Milli Eğitim Bakanı'nın her geçen gün sunduğu çağ dışı eğitim modelleri, mevcut eğitim sisteminin derin sorunlarını daha da görünür hale getiriyor. Öğrenciler, fen bilimlerinden sistematik olarak uzaklaştırılıyor; bu dersler müfredattan çıkarılıyor ve yerine ideolojik, gerici içerikler ekleniyor. Bu durum, öğrencilerin bilimsel düşünme becerilerini köreltiyor ve analitik yeteneklerini geliştirmelerine engel oluyor. Eğitim, çağdaş ve bilimsel bir anlayışla değil, eski ve dogmatik yöntemlerle şekillendirilmeye çalışılıyor.

Bakanlık, müfredatta yer alan dersleri, bilimsel ve eğitici içeriklerden ziyade, ideolojik yaklaşımlarla doldurmakta. Bu durum, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini zayıflatmakta ve onları dar bir bakış açısına hapsederken, toplumsal gelişimi de olumsuz etkilemektedir. Bilim ve mantık yerine, dogma ve ideolojilerle şekillendirilmiş bir eğitim anlayışı, Türkiye'nin geleceğini tehdit eden bir durum haline gelmiştir. Eğitim sistemindeki bu sapmalar, genç bireylerin entelektüel gelişimini engellemekle kalmıyor; aynı zamanda, toplumun bilimsel ve teknolojik ilerlemesini de geri planda bırakıyor.

Eğitim sistemi, öğrencileri bilinçli bir şekilde devletin üniter yapısından uzaklaştırıyor. Eğitim, toplumsal birlikteliği sağlamak için önemli bir araç olmalıdır; ancak mevcut müfredat, milli kimlikleri sorgulamakta ve genç nesilleri toplumsal değerlerden uzaklaştırmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin sosyal dokusunda derin yaralar açarak, toplumsal barışı tehdit etmektedir. Eğitimdeki bu bölücü yaklaşımlar, genç nesillerin ülkelerine karşı olan bağlılıklarını zayıflatmakta ve toplumsal kutuplaşmayı artırmakta.

Okullardaki hijyen koşulları da alarm verici bir düzeyde. Yeterli temizlik personeli ve hijyen malzemesi olmaması, çocukların sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Veliler, hijyen koşullarını sağlamak için okullara gidip gönüllü olarak temizlik yapmak zorunda kalmakta, bu durum ise eğitim sisteminin ne kadar yetersiz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Öğrenciler, tuvalet kâğıdı ve sabun gibi temel ihtiyaçlarını evlerinden getirerek eğitim süreçlerine devam etmekte; bu da onların eğitim hayatını olumsuz etkilemekte.

Temizlik personelinin yetersizliği nedeniyle, ilkokul düzeyindeki öğretmenler sınıfların ve tuvaletlerin temizliğini üstlenmek zorunda kalmaktadır. Eğitim vermeleri gereken öğretmenler, bu tür ek yüklerle meşgul olmak zorunda kalırken, eğitimin kalitesi ciddi şekilde düşmektedir. Öğretmenler, sınıflarında sağlıklı bir eğitim ortamı yaratmak yerine, temizlik gibi ek sorumluluklarla uğraşmak durumunda kalmaktadır. Bu durum hem öğretmenlerin motivasyonunu düşürmekte hem de öğrencilerin öğrenme deneyimlerini olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye’nin eğitim sisteminin acilen yapısal reformlara ihtiyacı vardır. Eğitim, yalnızca bilgi aktarımından ibaret olmamalı; aynı zamanda bireylerin entelektüel, sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleyen bir süreç olmalıdır. Eğitimde çağdaş yöntemler ve bilimsel temellere dayalı bir yaklaşım benimsemek, ülkenin geleceği açısından son derece önemlidir. Eğitim müfredatının yeniden yapılandırılması, bilim ve teknolojinin öneminin vurgulanması ve ideolojik içeriklerin dışlanması gerekmekte.

Türkiye’deki eğitim sistemi, devasa bütçelere rağmen hijyen koşullarının sağlanamaması, fen bilimlerinden uzaklaşma ve ideolojik içeriklerin benimsenmesi gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu durumu göz ardı etmek mümkün değil; zira eğitimde yaşanan bu olumsuz gelişmeler, genç nesillerin gelecekteki potansiyellerini tehdit etmekte ve toplumsal gelişimi engellemektedir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu sorunlara çözüm üretmek yerine, çağ dışı yaklaşımlar benimsemesi, ülkenin geleceğini karanlık bir belirsizliğe sürüklemektedir. Eğitim, bireylerin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlamalı ve evrensel değerlere dayalı bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. Aksi halde, Türkiye’nin geleceği karanlık bir belirsizlik içine sürüklenecektir. Bu noktada, tüm paydaşların (veliler, öğretmenler, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları) bir araya gelerek, eğitim sistemindeki bu ciddi sorunları tartışması ve çözüm önerileri geliştirmesi elzemdir.