“Elekçi nedir?” diye sormayın. Bizim köyün beylik lafıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere seyahatiyle ilgili çok şey yazılıp çizildi. Açıkçası pek bir şey anlamadım. Zâten dış politikaya kafam basmaz. Fakat dikkatimi çeken iki köşe yazısını paylaşmak istiyorum. Köşe yazısı denmez ya neyse. Her iki yazıyı okuyunca “İngiltere’de tatsız birşeyler olmuş.” sonucuna vardım.
Önce Star gazetesinden Halime Kökçe’nin ifâdelerine bakalım.
“Bu arada Türkiye’yi Kraliçe Elizabeth’e şikâyet edecek ve Erdoğan’a ‘yeter’ demesi için yalvaracak kadar şirazesi şaşmış, nihilist gazetecilere kötü haber; Kraliçe’nin umurunda değilsiniz!”
Sanki Kraliçe demiş ki, ”Kızım Halime, söyle onlara umurumda değiller.”
Devâm edelim.
“Hoş, olsanız ne fark eder? Bu yaptığınız, ağabeylerinizin, ablalarınızın “Ordu göreve!” çağrısından hiç ama hiç farklı değil. FETÖ’nün de tasfiyesinden sonra iyice yetim kaldınız anlaşılan. Yaşı gitmiş kraliçeden bile medet umar hâle geldiğinize göre...”
Şimdi soruyorum: Mâdem Kraliçe’nin yaşı gitmiş, umursayıp umursamamasının ne önemi var? Cumhurbaşkanımız, bu yaşı gitmişle 40 dakika ne konuştu? Ayrıca, “Yaşı gitmiş kraliçeden medet ummak” Erdoğan için de geçerli değil mi?
Halime kızımız böyle yazmış ama gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan tersini söylüyor:
“Kraliçe 92 yaşında olmakla birlikte dehşet derecede bir hafızası var. Hafızası o yaşa göre son derece iyi. Abdullah Bey’in Cumhurbaşkanı, benim Başbakan olduğum dönemde, biliyorsunuz Türkiye’yi ziyaret etmişti. O ziyaretini, o vesileyle yaptığımız görüşmeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlıyor. Ayrıca yaptığım bu ziyaretteki temaslarım hakkında da tafsilatlı biçimde bilgi sahibi olduğunu gördüm. Konulara çok iyi hâkim olduğunu, her şeyi dingin biçimde anlattığını müşahade ettim.” (Hürriyet,Vahap Munyar)
Cumhurbaşkanı bile Kraliçe’yi böyle överken heyetteki gazeteci çıkıp “yaşı gitmiş” deme cüreti gösteriyor.
Bu “yaşı gitmiş” ifâdesinde bir öfke, bir kızgınlık var.
Diğer yazı, Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ın. Yılmaz’ın yazısını konu ettiğim için affınıza sığınıyorum. O kadar iptidâî bir yazı ki. İlginç olan, aynı kızgınlık onda da var. Kraliçe’ye hakâret ediyor. Kıyâfeti nevresim takımı gibiymiş. Prens Charles’ın ceketi buruşukmuş. Saçma sapan bir yazı. Bahse değmez de kızgınlığın dışa vurumu için önemli.
Nihâyet Ahmet Takan’ın şu yazdıklarını okuyunca neye kızıldığını anladım.
“İngiltere'de, Kraliçe 2. Elizabeth'in Erdoğan'ı kabul ettiği ve 40 dakika görüştüğü Buckingham Sarayı'ndaki salon, büyük devlet başkanlarının kabul edildiği büyük salonlarından biri değil. İngiliz diplomasisinde fotoğraflar ve simgelere büyük anlamlar yüklenir. Durumdan olağanüstü mânâ çıkarmak isteyenlere itina ile duyurulur!..”
Demek ki neymiş? Erdoğan, büyük devlet başkanı muâmelesi görmemiş. “İşte bu!” dedim. Bizim elekçiler, buna kızmışlar. Sen misin Erdoğan’ı büyük salonda kabul etmeyen? “Yaşı gitmiş, rüküş” diyelim de gör gününü!
Şimdi şöyle sorabilirsiniz: Kraliçe’nin Erdoğan’a yaptığı doğru mu? Asla! Bitim kadar sevmediğim İngiliz kim oluyor da benim ülkemin Cumhurbaşkanını hafife alıyor?
Mesele, bu değil. Mesele, elekçilerin elek sallayarak dönememeleri. Aksi olsaydı Trump’a tapındıkları gibi yazılar döşeyeceklerdi. Yaşı gitmişten medet uman, esas kendileri. İktidar değişecek diye ödleri patlıyor. İyice pusulayı şaşırdılar. Panikten nevroza geçtiler desem iltifat olur; şizofrenik vak’a oldular. Dün yazdıklarının tersini bugün yazmışlar, mesele yok. Dün küfrettiklerini bugün övmüşler, ne gam! Maşallah, mideleri her şeyi alıyor.
Dün birisi, Servet-i Fünûn santimalleri gibi ağlak bir yazı yazmıştı. O devrin yazarları, İstanbul’da yangın olan yere koşup çilingir sofrası kurarlarmış. Yangını seyrederek ağlarlarmış. Bunlar da öyle. Gece kalkmışlar da duâlar etmişler de yok bilmem ne. Sonra ortaya çıktı. Ağladıkları kişi şehid olmamış meğerse.
Bu ağlamalar, hocaefendileriyle ağlaştıkları günlerden miras. Sabah akşam Gazze’ye, Kudüs’e, ümmetin coğrafyasına ağlıyorlar. Amma ne ağlama? Ziyâfetlerde, dâvetlerde, ordan oraya seyahatlerde, ah Kudüs vah Kudüs!
İddiâ ediyorum, Allah muhâfaza, Cumhurbaşkanı çıksa “Bize ne Filistin’den, biz işimize bakalım!” dese, bir tânesi ağzını açarsa elekçi olayım.
Nitekim Erdoğan, daha evvel sâhip çıktığı Mavi Marmaracılara, 29 Haziran 2016’da “Bana mı sorup gittiniz?” dediğinde gıkları çıkmamıştı.