Osmanlı Devleti'nin kuruluşu, büyümesi ve kurulduğu coğrafyada bir dünya devleti olma süreci ile İsrail Devleti'nin kuruluşu, Ortadoğu'ya nüfuz etmesi, tutunması ve başlayan yayılma sürecinin birçok benzer tarafı vardır.
Tarihçiler, tarihin insanlara "elveda" demediğini, "tekrar görüşelim" dediğini söyler.
Ortadoğu'da yaşanan katliamları, siyasal hareketleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Önce Büyük Ortadoğu Projesi yapıldı. Bölge ülkelerinin bölünmesi (22 bölge ülkesinin çeşitli parçalara bölünmesi ve Çin-Rusya gücünü dengeleyecek Ortadoğu ABD'si, yani Büyük İsrail'in) küçültülmesi sağlandı ve sağlanmaya devam ediyor. Bölgede işbirlikçi, kişisel menfaatçi ortaklar bulup, bazılarına da BOP eşbaşkanlığı gibi göstermelik 23 Nisan makamları verdiler. Bölgede katliamlar yaptılar. Yapılan hiçbir provokasyon İsrail'e dokunmadığı gibi, her yapılan İsrail'in önünü açtı. Yani Ortadoğu'daki tüm BOP eşbaşkanları İsrail'in büyümesine hizmet etmiştir, diyebiliriz.
Bizde bu süreç nasıl yaşandı? Önce mal, para ve makam hırsı akıllarının önüne geçmiş, kendini Türk milletinden saymayan, çağın çok dışında, gerçekliğini kaybetmiş bir ideoloji peşinde koşan işbirlikçiler buldular, parlattılar ve proje partisini iktidara getirdiler.
Ülkemizde milli olan ne varsa, iktidar gücüyle hepsini hırpaladılar ve olası bir milli direnişin önünü kesmeye çalıştılar. Irak ve Suriye'nin bölünmesine, insani trajedilere, katliamlara ve göçlere sebep oldular. İsrail kontrolündeki Barzani’nin kendilerini dinleyeceğini zannettiler; tıpkı CIA kontrolündeki FETÖ'nün asıl patronunu göremedikleri gibi (ya da biliyorlardı). Aslında birçok gerçeği biliyorlardı fakat devletler yıkılırken, insanlar evlerinden göç etmek zorunda kalıp denizlerde boğulurken, dilenci olurken, milyonlarca insan katledilirken; işbirlikçiler, devletin işlerinden pay almak, imar planlarını değiştirmek, rüşvet almak, yolsuzluk yapmak ve geceleri sabaha kadar evlerinde para saymakla meşguldüler.
Hâlâ kurmaya çalıştıkları bu hain ve soygun düzeninin devam edeceğini zannederek sahte görüntülerle toplantılar yapıp kararlar alıyormuş gibi görünüyorlar.
Osmanlı'nın son sadrazamlarının isimlerinin önünde bağlılıklarıyla anılırdı. İngiliz, Fransız, hatta Rus Nedim Paşa bile vardı ve işbirlikçi, vatanı satabilen yöneticiler sayesinde zaten çürümüş olan Osmanlı Devleti çöktü.
Şimdiki işbirlikçiler milliyetçiliği kullanıyor ama kapı arkasındaki teslimiyetlerini gören gözler de var.
Bir İstiklal Savaşı’nın bizden sonraki nesillere nasip olacağını düşünüp çocuklara bakıp üzülüyordum. Fakat İsrail'in son saldırılarını görünce zamanın o kadar uzak olmadığını düşünüyorum.
Türkiye içinde adına "göçmen" denilen bir düşman ordu oluşturuldu. Türkiye içinde Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasının değiştirilemez maddelerine, hem de Türk milletine hakaret ederek saldıran bölücüler, iktidar partisini; diğer işbirlikçi, terörist bölücüler ise ana muhalefet partisini etkileri altına almış durumda. Türk ordusunun teğmenleri, Türk düşmanlarına karşı kılıç çekti. Türkiye Cumhurbaşkanı, teğmenlerin çektiği kılıcı üstüne alındı. Bir devlet yönetim zaafı görülüyor, tabii düşmanlarımız da bu durumu fark ediyor.
Türk devleti, Atatürk'ün kurucu ilkelerine dönerek anti-emperyalist, bağımsızlıkçı ve milleti merkeze alan bir yönetime geçmeli; Anadolu coğrafyasında yaşamını binlerce yıl olarak planlamalıdır...