Sevgili okurlarım, değerli takipçilerim. İnsanlar, şirketler, kurum-kuruluş ve devletler iki ayak üzerinde durur:1- Güven, 2- İtibar.

Türkiye bugün bir krizle karşı karşıya!. Krizi atlatmanın yolu, devletin kasasında bulunan krizlerden önce alınmış, hazırlanmış “kriz tedbirleri-önlemleri” sayesinde aşılır.

Öyle görünüyor ki, Türkiye’nin böyle bir önlem paketi yokmuş. Zira önlemler hep olaylara ve gelişmelere tepki olarak alınmakta.

Devlet vatandaşına yardım edeceği yerde, vatandaşından yardım istemekte. Olabilir.

Ama bu yardımlar, şu gerçeği de ortaya çıkardı: AKP+MHP= Cumhur ittifakının oy toplamı: 27 milyon seçmen. AKP’nin kayıtlı üye sayısı.10 milyon olmasına karşın; yardımda bulunan kişi sayısı 4 milyon civarında.

Bu neyin göstergesi? Bir GÜVEN meselesi değilse halkın yoksullaştığının resmi değil midir? Bu asil milletin yapısında yardımlaşma kültürü, vakıf kültürü, hayır-hasenat kültürü olmasına karşın.

Yöneticiler, sık sık güven duygusu yaratacak açıklamalar yaparak halkı, tedirgin etmekteler.

Bunlardan birisi, hükümetin Atatürk’ün İş Bankası’ndaki ve CHP’ye ait olup CHP’nin hiç yararlanmadığı hisselerinin hazineye aktarılması girişimi idi. Sosyal medyadan; “Hükümet itibardan taviz olmaz diye diye, devletin kazanımlarını taşa, toprağa, lüks ve gösterişe harcaya harcaya hazineyi bitirdi.” Algısı oluşturmuştu.

İkinci büyük yanlışı da, 1921’in şartlarında çıkarılan “Tekâlif-i Milliye”nin dile getirilmesi. Oysa Atatürk, o emirleri uygulamaya koyduğunda; Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı. Düzenli ordu yoktu ve güçsüzdü, Merkez Bankası yoktu, fabrikalar yoktu. Yani ülke iğneden ipliğe her şeye muhtaçtı ve Atatürk de bizzat cephede ordunun başındaydı.

Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler ya da Ulusal Vergiler), Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını yerli ve milli kaynaklardan karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yasayla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de yayınlanmış olup toplamı on maddedir.

Şimdi o günün şartlarında yayımlanan bir olağanüstü emirlerle, Batı’nın bizi kıskandığı, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olduğumuz ve büyüme rakamlarında Çin’i bile solladığımız, hem mücadele ederiz hem de yatırım yaparız diyerek acilen maskeli Kanal İstanbul ihalesi yaptığımız(!) bir ortamda Tekâlif-i Milliye’den bahsetmek, büyük bir GÜVEN sorusunu akla getirmektedir.

Vatandaş, “Acaba bankadaki 3 kuruşuma, bazı taşınmaz edinimlerime el mi koyacaklar?” kaygısına kapılmak üzeredir.

Hangi akıllı insan, kendi ayağına böyle bir kurşunu sıkar?

Gerçekten de devlet, bu kadar mı zorda, yoksa danışmanlar, Sn. Erdoğan’ı yıpratmak için mi böyle akla ziyan açıklama ve girişlerde bulunduruyorlar?

Güven ve itibar kaybederseniz? Toptan bitersiniz. Güven olmayan yere yatırımda, bağışta yapılmaz. Rüşvetçi, dolandırıcı, çocuk tacizcisi, kadına şiddet suçluları infazdan yararlanacak ama düşüncesini söyleyenlerle, basın mensupları muaf olmayacaklar. Bu da ayrı bir GÜVEN meselesi olmaktadır.

GÜVEN sağlanırsa İTİBAR kendiliğinden oluşur. Saraylar, uçaklar, Mercedesler ne güven ne de itibar göstergesi değilmiş.