Bu toplumda kadın olmak zor demiştim. Çarpıcı bir şekilde de olayı dile getirmeye çalışmıştım. Hatta o kadar çarpıcı ve bizim mensubu olduğumuz milliyetçi camia için o kadar alışılmadık bir yazı olmuş ki hayli yüksek oranda özelden mesaj aldım. Demek ki bir şeylere dikkat çekebilmişim. Bir ağabeyim beni incitmeden “Yazınız güzel ama şu baba erkek kardeşin tecavüzü ile ilgili bölümü çıkarsanız, olmaz mı?” diye sordu. Ben de kendisine bu tür olaylara yaşadığımız toplumda sık rastlandığını anlatmaya çalıştım. Ağabeyim Türk Toplumu kısmına takılmış. Fakat şu an içinde bulunduğumuz toplum Türk Toplumu değil mi? O saygıdeğer ağabeyime hemen Diyanetin o “Kız çocuğuna babasının şehvet duyması günah değildir “Şeklindeki iğrenç fetvasının linkini attım. Ağabeyim son derece iyi niyet ile onlar Türk değil Arap dedi.
Ben günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve bu millete mensup olanların arasında yani bizim toplumumuzda yaşanan kadın sorunlarına dikkat çekmeye çalışıyorum. Ve bunların hiç biri abartı değil. Gazetelerin 3. Sayfalarını açıp bakarsanız bu tür haberlere hemen her gün rastlarsınız. Bu gibi çirkin olaylara “Görmedim, duymadım, bilmiyorum ve bunu yapanlarla bizim hiç ilgimiz yok.” Diyerek yaklaşırsak işte o zaman bu felaketler önlenemez bir hal alıp bir gün hepimizi mağdur etmeye başlar.
Kadın olmak zor demiştim ya, kadının sorunlarını yazmak ta zor. Yazarken cümleleri özen ile seçmeye çalışıyorsunuz. Sanki sırat köprüsü geçer gibi içinizde bir tedirginlik. Çünkü erkek egemen toplumun yarattığı tabular öyle güçlü ki bunları yıkmak için büyük bir enerji,azim ve zaman gerekiyor. Ben fırsat bulduğum ölçüde yazılarımda bu sorunlara dikkat çekmeye çalışacağım.
İşin aslına kalırsa benim dünyamda insan kavramı kadın ve erkek kavramından çok önde gelir. Yani benimle iletişim kurmaya çalışan veya benim iletişim kurmaya çalıştığım kişilerin kadın yada erkek oldukları hakikaten çok önemli değildir. Fakat bu durum zaman zaman sıkıntılı olabiliyor. Yani ben her ne kadar bu fikirde olsam ve duruşumu kesin ve net ortaya koysam da insanlığından önce cinsiyetini hatırlayan kişilerle anında bir iletişim kopukluğu yaşayabiliyorum.
Kadın önce insandır kardeşim. Bunu kabul edeceksin. Biz bu dünyaya kardeş olmak için gelmişiz. Tabi ki bekar bir kadın ve bekar bir erkek birbirini sevebilir, aşık olabilir. Biz burada böyle saygıdeğer iletişimlerden bahsetmiyoruz. Normal şartlarda bir erkek bir kadını potansiyel cinsel partner olarak görmemelidir. Yani kardeşlik hukuku diye bir bilinç oluşmalı ve tüm toplum katmanlarına yayılmalıdır. Merhamet, sevgi, şefkat,vicdan ,hoşgörü ve güvenilir olabilme kavramları ana öğretilerimiz arasında derhal yerini almalıdır.Ben bunu bir kural olarak benimsediğimi bilhassa bildirmek isterim ki, sonra okuyucularım arasındaki erkek kardeşlerim onlara düşman filan olduğumu sanmasınlar. Bu insani değerler yerleşirse inanıyorum ki kadına şiddet, cinsel saldırı ve suçlar, çocuk istismarları gibi suçlar minimal düzeyde kalacaktır.
Türk toplumu denince neredeyse hepimizin aklına eski Türklerdeki yaşam ve toplum kuralları geliyor. Eski Türkler, Tarih ve Toplum bilimcilerin yaptıkları araştırmalarda, tüm dünya toplumları ile karşılaştırıldığında kadına verdikleri değer ve insani yaklaşım açısından birinci sırayı açık farkla alıyor. Bunu biraz açarsak; Eski Türkler akraba evliliği yapmıyor,tek eşliler, sağlam aile yapısının temeli ailedeki kadın erkek eşitsizliğine dayanıyor. Evet yanlış yazmadım kadın erkek eşitsizliği. Aile içinde kadın ve erkek kral ve kraliçe gibiler önemli konularda ve evlat üzerindeki haklar konusunda eşitler ancak hürmet her zaman kadına sunulmuş eski Türk erkeği tarafından. Büyüğe hürmet küçüğe şefkat gösterilmiştir. Boşanmalar son derece nadirdir. Kadın Devlet yönetiminde büyük söz sahibi ve aynı zamanda ailenin mali işleri, çocuk terbiyesi, süt sağma, çorap örme, peynir tereyağı yapma, elbise dikme gibi işleri yapmaktadır. At biner, yeri gelince av yapabilir, silah kullanabilir. Kadın üretkendir. Kadın toplumu ayakta tutan temel unsurdur.
Kaç Göç yoktur; her türlü toplumsal organizasyonda kadınlı erkekli yer alırlar. Düğünler, şölenler, sosyal ve siyasi toplantılar kadınlı erkekli yapılır. Kadın çok güzel gösterişli giyinir, süslenir ve takılar kullanır. Kadınlar aile ve toplumsal hayatta çok önemli yer tutar. Erkeklerden büyük saygı görür. Kadınlar Arap, Roma, İngiliz medeniyetlerinin aksine alınıp satılan bir mal olarak görülmemiş, köle yapılmamış ve fuhuşa zorlanmamıştır. Doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Araplara, kadınları kötülükte şeytan ile bir tutan Romalılara, Adet olan kadın yatağına yatınca öldüren Avustralyalı erkeğe, kız kardeşle evlenen İran Sasani toplumuna, öz kızlarını köle gibi satan İsrail erkeğine, homoseksüel olmadığını ispatlamak için bir çok metres tutmayı marifet sayan ve sokakta fahişelerle birlikte olmayı reddeden Rahiplere “Oğlancı” diye bağıran Fransızlara karşın Eski Türkler Kadını insan ve insanların da değerlisi olarak kabul etmişler ve ona günümüz dünyasında en gelişmiş toplumlarda bile sahip olamadığı konumu vermişlerdir.
Kadınlar Eski Türklerde devlet işlerine de aktif katılmışlar, Göktürk Hakanının karısı Hatun tüm devlet meselelerinde Hakanın yanında bulunmuş ve alınan kararlarda aktif rol oynamıştır.
Hal böyle iken Türk’ün uzun süren tarihi yolculuğu günümüze uzanıp geldiğinde karşılaştığımız manzara kadınlar açısından hiçte iç açıcı değil. Ne yazık ki Eski Türk toplumu tarafından baş tacı yapılan kadın günümüzde yerlerde sürünmekte ve bu pozisyona gelmesinde kendi payına düşen büyük hatayı görmemekte ve hatta şu an kendine verilmiş bu figüranlık rolünün büyük bir ödül olduğunu düşünüp kendi konumunu erkeklerle birlik olup daha da aşağı çekmektedir.
Emek isteyen işlerde, ırgatlıkta, çileli işlerde kadının sayıca neredeyse erkeklerden fazla olduğunu söyleyebiliriz. Kadın günümüzde çalışmakta, aileye ekonomik getiri sağlamaktadır. Fakat buna rağmen Devlet Yönetiminde, Siyaset Hayatında, Kamu ve Özel Sektörde Yönetim kademesinde istenilen düzeydeki sayıya ulaşamamıştır. Günümüz Türk Toplumunda kadın sosyal, siyasal ve ekonomik alanda gereken statüyü kazanamamanın ezikliğini yaşamak ve bunu en üst seviyeye ulaştırmak için çaba sarf etmek yerine üzerine kabus gibi çökmüş erkek egemen toplumun bir figüranı olarak yaşamaya devam etmektedir.
Bu toplumu din adamı kisvesi altında zehirleyen sahtekarlara, en büyük prim bizim kadınlarımız tarafından verilmektedir. Kadınlarımız bir adamın çıkıp 6 yaşında kız çocuğu ile evlenmek caizdir, hamile kadının sokağa çıkması edepsizliktir demesine aldırmayarak, her gün işlenen kadın cinayetlerine karşı duyarsızlık geliştirerek, televizyonlarda çıkıp dondurma yalayan, sakız çiğneyen kadına ahlaksız damgası vuran, erkekleri çok eşliliğe aleni davet eden, cinsellik ile dinselliği iyice birbirine karıştırmış ne idüğü belirsiz İslamcı kadın yazarlara tepki koymayıp ağzı açık ayran delisi gibi seyrederek, cennete özendirmek için sürekli cinselliği kullanan ve yine cennetin yalnız erkeklere özgü bir alem yeri olduğunu anlatıp duran adamın vaazlarını dinleyerek, “kızına şehvet duyan babanın günahı yoktur” diyen diyaneti lanetlemeyerek, dinin bu denli siyasete sokulup bunun da kadın aleyhine yapılan savaşta hunharca kullanılmasına isyan etmeyerek ,dul bir kadın ile dul bir erkeğin toplumda yarattığı algı farkına boyun eğerek, tecavüz mağduru kadına hummalı gibi davranarak, adamın tekinin aynı zaman dilimindeki bilmem kaçıncı sevgilisi olmayı kabullenerek, aynı hatayı yapan kadın ve erkek arasında kadın aleyhine söylemlerde bulunarak, hem cinsinin liyakatli ve haklı yükselişini hazmedemeyip çelme takmaya çalışarak, üstelik bunu da erkek destekçileri yanına alarak yaparak, toplumda “Kadının en büyük düşmanı yine bir kadındır” özdeyişinin yerleşmesinde olağanüstü büyük katkılar sağlayarak, “Kadın duygusu, Kadın sezgileri, Kadın becerisi, Kadın inceliği, Kadın zekası, Kadın azmi, Kadın duruşu” diye bilinen güzel niteliklerini kullanmak yerine “Kadın hasetliği, Kadın fesatlığı, Kadın şeytanlığı, Kadın kurnazlığı, Kadın entrikacılığı” gibi asla bizim köklerimizce benimsenmeyen Arap ,Ortaçağ Avrupa Çin ve İsrail ve benzeri toplumların yakıştırdığı kötü nitelemelerle tanımlanmayı kabul ederek, kendi kaderinin çizilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Kadın; ezilen, kullanılan, cinsel obje olarak görülen, pervasızca şiddet uygulanabilen, fırsat bulunduğu anda tecavüz edilebilen veya en hafifinden sözlü tacize uğratılan, “eksik etek”, “elinin hamuru ile erkek işine karışmasın” düşüncesi ile azarlanan, erkeklerin olduğu herhangi bir platformda bedeni ve bazı organları ile tanımlanan, yaygın inanışla “kadından yönetici olmaz arkadaş” denilen, erkeklerin rahatlıkla bulunabildiği sosyal ve siyasal ortamlarda yerini alabilmek için bin bir türlü zorlukla karşılaşan, Sosyal Medyada sadece kadın olduğu için erkekler tarafından özel mesaj kutusundan ahlaksız teklifler ile rahatsız edilen, kahkaha atma, bir şarkı mırıldanma, ıslık çalma, insan gibi arkadaşlık etme hakkı elinden alınmış, eteğinin boyundan, kıyafetinin dekoltesine, saçının dudağının rengine, tırnağının şekline, yürüyüşünden, bakışına, mimiklerine, konuşma tarzına illa altında bir subliminal bir mesaj verdiği düşünülerek kısıtlanmaya çalışılan veya “Dur bu kadından bir faydalanayım” diye düşünenlerce taarruza uğrayan, kadının da erkeğin de farklı amaçlarla en kolay hedef tahtasına oturttuğu bir varlık olmamalıdır. Kadına reva görülen konum, tutum ve davranışlar bunlar değildir.
Türk Kadınına Eski Türk Toplumundan sonraki tarih sürecinde hak ettiği değeri veren yegane devlet adamı Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’tür. Medeni Kanunun Kabulü, Kadına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması ve Hatta Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kadına yapılmış en büyük hizmetlerdir.... Atatürk Türk kadınını görmek istediği yere yürüsün diye çeşitli devrimler yaptı. Lakin bugün ”Bunlar bize çok fazla, biz seçme ve seçilme hakkımızın bile olmadığı, bir mal, bir eşya, bir köle gibi kullanıldığımız o Padişahlık yıllarına geri dönmek istiyoruz. “ Diye haykıran kadınlarımızı gördükçe, erkeğin kadına, kadının kadına ve toplumun kadına uyguladığı bu asimetrik savaşı anlamlandırabiliyorum.....