Susuzluk nedir bilir misiniz?
Susuzluğu, suya erişememenizden dolayı bir kaç saat susuz kalınmasından bahsetmiyorum, bütünüyle ihtiyaç olarak kıtlık çekeniniz oldu mu hiç?
Bir kaç günlük su kesintisinden de bahsetmiyorum Tabi ki.
Suyun kıt olduğu bulamadığınız oldu mu hiç?
Şimdi deli mi bu? Su illaki bulunur diyenler olacaktır? Duyar gibiyim. Çekmeyen bilemez. Azıcık anlatayım bakınız.
Benim çocukluğum Toros Dağlarının eteklerinde suyun kıt olduğu ve akan suyun olmadığı dağ eteğinde bir köyde geçti.
Belki köyümüzün koşullarından dolayı çektiğimiz sıkıntılara, coğrafi koşulların olumsuzluğu da eklenince suyu neredeyse kutsal sayıldı bizim köyde.
Kim bilir köylünün iş bilmezliğinden de susuzluğa mahkûm olmuşuzdur.
Su ile ilgili öyle çok benliğime yer eden anılarım var ki yazsam kitap olur. Ve yaşam boyu da hep yanımda taşıyacağıma benziyor.
Suyun kıt olmasından dolayı yaz ayları başlayınca köylümde ve köy heyetinde bir telaş başlardı.
Gözler hep mavi göklerdeki bulutlara bakar, düşecek yağmur beklenirdi.
***
Köyümüzün su ihtiyacı, yaklaşık bin metre uzaktaki köyün ortak malı kuyulardan karşılanırdı.1960_70_80 li yıllardan ve daha evvelinden bahsediyorum.
Her evin ahırında mutlaka at veya eşeği bulunurdu.
Tabi su taşımak için de fıçı (altı ve üstü yuvarlak tahta, ortası teneke olan üstünde de tenekeden kapaklı küçük ağzı olan yaklaşık 20_30 litre su alma hacmi olan sutaşıma gereçleri, teneke de denirdi) olmadan olmazlarındandı.
Tabi kuyudan su çekmek içinde helke (Altı tahta kenarı yine tenekeden kulpu olan su çekme aleti) olmadan suyolu tutulamazdı.
Eee suyu eşekle taşımak içinde sakağı(Tahtalardan çakılmış iki veya dört tenekeyi taşımak için palan üzerine atılmak üzere arasına ip geçirilmiş heybeyi andıran araç diyelim )olmazsa olmazıydı. En mühim demirbaşlarının başında gelirdi.
Eşeğe sakağıyı atar, fıçıları üzerine yerleştirir, helkeyi de üzerine iliştirir deh haydi suya derdik her gün, bazen de iki veya üç seferimizde olurdu.
Suyu taşımak bizim için zor değildi, suyun bitmesi, bulamamak bizin en büyük korkumuz olurdu.
Yaz gelmeye başlayınca köy heyeti karar alır köylüye duyurulurdu. Karar, genelde köylünün her eve göre bir günde en fazla dört fıçı su hakkı olduğu ve fazla su taşırlarsa ceza alacaklarıyla ilgiliydi.
Olmadı bir bekçi tutulur kim ne kadar su taşıdığının hesabını tutardı.
Kuyularda su tamamen biterse kentten su tankeri ile su gelir kuyuya dökülür tabi başına da bekçi dikilirdi.
Ara sıra da kamyonu olan köylünün ne kadar su kabı varsa kasasına doldurur su olan köylerden birine gidilir, su doldurulur evlere taşınır, küçük bir bayram havası eserdi. Suyla buluşmanın tadı yaşanırdı.
Diğer köylülerden de yemediğimiz aşağılanma kalmazdı.
Hemen o günlere gidiveriyorum.
Bir keresinde gittiğimiz Keşli köyde tam bana sıra geldiğinde bir genç kadın gelip, başıma fıçı ile vurup, kallavi küfürler eşiğinde suyunu doldurup gitmiş sonrada ben suyumu doldurup kendi köyüm Eminliğin yolunu tutmuştum.
Düşünün bir dört kilometre kadar gidip dört fıçı su için kafana fıçı yiyip, sonra suyu alıp köye geri dönüyorsun. Daha en fazla 11 yaşındasın, hafızanda nasıl yer eder tahmin bile edemezsiniz.
***
Anılar ardı ardına geliyor. Su bulmak için kuyulara yakın bir yeri köylü elbirliğiyle imece usulü ile kazmışlardı, bir arada Köy Hizmetleri kepçe göndermişti, İP KADAR akan bir su bulunmuştu.
Köyden çocuk denecek yaşta ve kimin gücü yetiyorsa yine eşeklerle kuyulardan ve incecik ip misali akan sudan evlere su taşımak için ikindin sonu Yirce’ye (Kuyuların olduğu yerin adı) gittik. İnce ip gibi akan suyun başında sıralandık. Sırası gelen içecek su olarak bir teneke su almak için bekleşirken, Cafer emmini karısı Fadime teyze geldi çocuklar bir tas su alayım akşama içmek için dedi ve fıçısını incecik akan suyun altına tutuverdi. Saygıdan ses etmedik ama ne bir tası fıçı dolana kadar beklemek zorunda kaldık. Tamda sıra bana gelmişti. Hadi bakalım büyüklere güven. Bir tas dedi bir fıçıyı beklemek bir yıl gibi geldi bana.
Bazen de su bulmak için belimize ip bağlayıp yaklaşık 10 metrelik kuyunun dibine iner taslarla kuyunun dibini sıyırır fıçıya doldururduk, tabi biriside yukarı hem ineni hem de suyu çekerdi. Bu sular bekler durulur ve afiyetle içilirdi. Hiç de hastalık olmazdı. Ne güzel bağışıklığımız varmış bizim demek geldi içimden.
Yine bir gün İN KUYU dediğimiz kuyuya indim. Kuyunun dibinde geriye doğru bir mağara vardı o sebepten adına İn Kuyu denmiş olmalı. Gerisini pek göremediğimizden helke ile suyu alır yukarıya gönderirdik. Fıçılar doldu yukarı çıkmak gerek, tabi kuyuyu ören taşlar ıslak ve kaygan olduğu için ayaklarım kayıyor yukarı çıkmakta zorluk çekiyordum. Rahmetli ilkokul arkadaşım Nazmi kuyunun başında su çekenlerden biriydi. Kuyuyu yarıladım ayağım kayıyor ip at diyorum atmıyor, kendince şaka yapıyordu. Öylesine korku saldı ki beni düşsem kafamın kırılacağını, kolumun bacağımın çatlayacağını düşünmüyordum. Kuyunun arkasındaki mağaranın içine gidersen bir daha çıkamayacağımı öleceğimi düşündüm o anda. Veee kimseye canı ile ilgili şaka yapılmayacağı kafama yerleşti.
Daha ne anılar var, bunlar bende iz bırakanlar oldu.
***
Bütün yaşadıklarım çocukluğumdan bana miras kalan izlere vesile olmuş olmalı hala etkisini yaşamımda hissederim.
Belki de çocukluğumdaki suyun derin etkisinden olmalı ki
Ben şırıl, şırıl akan bir dereye,
Dağ başında akan bir oluğa,
Köylerin ortak malı olan çeşmeye, su değirmenlerine,
Kaya çukurunda birikmiş yağmur suyuna,
Yeşiller içinde doğal bir göle,
Orman içinde yüksekten düşen şelaleye hep hayran kalırım. Beni benden alır götürür.
Su deyince akan sular durur yani.
SUYA SAĞIM ONDANDIR BELKİ DE.
***
Havalar ısındı, Çukurova yanıyor, evimde Goca Cetvel kanalına yakın ve yanından, yöresinden sıkça geçiyorum.
Çocuklar bu günlerde kanalda çimmeye başladılar. Onları görünce her zaman içim sızlar.
Ben ilkokulu köyümde bitirdim, sonraları da yaz tatilinde hep köydeydik. Susuzluğun hasretini çok az da olsa anlattığımı sanıyorum.
Yani suya hayrandık ama suyun huyunu bilmezdik.
Bu yüzden dayımın iki oğlu kanalda öldüler. Biri Cetvel diğeri Adana kanalında.
Köylümüzün biri de şelalede öldü.
Bunlar benim yaşıtlarım. Daha önceleri de var tabi.
Benim dedim at üzerinde şiddetli bir yağmur sonrası kuru dereden gelen selde atla birlikte suya kapılıp ölmüş. Suyu saydığım kadar korkumda bunlardan olsa gerek.
Şimdi böylesine yaşanan susuzluğu sizler zihinlerinizde bir canlandırmaya çalışırsanız belki beni anlarsınız.
Bana biri elektrik mi pahalı su mu? Dese ben kesin su derim. Çünkü suya fiyat biçemem.
Kalın Sağlıcakla__Susuzluk Görmeyesiniz__Meyrem’ce