Son iki günde iki sıkıntılı bir o kadar da Türk milletini üzen (belki sevinenlerde olabilir) tavra şahit olduk.
İlki, bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı İslam dininde haftanın önemli günlerinden biri sayılan Cuma gününe denk geldi.
Ülkemizde bütçesi Milli Eğitim Bakanlığından yüksek (16 milyar TL ) ve görevi toplumsal barışı tesis etmek, milli hassasiyetler, olumlamak, İslam dininin faziletlerini anlatarak toplumu aydınlatmak ve din işlerini yürütmek olan Başkanı trilyonluk Mercedes araç kullanıp Bodrum sahilinde ultra lüks dinlenme tesis inşaatları yapan Diyanet İşleri Başkanlığı var.
Ülkemizdeki din işlerinin yürümesi, 185 bin caminin imam ve müezzini, vaizlik hizmetleri, kur’ an kursu, hac işlerinin yanında, Diyanet İşleri Başkanlığı 185 bin camide her cuma günü camiye namaza gelenlere günün mana ve ehemmiyetine göre bir cuma hutbesi hazırlar.
Eskiden cuma hutbeleri genel olarak yazılır, imamlar içinden seçer ve kendi kararıyla hutbeyi okurdu.
Son yıllarda cuma hutbeleri Diyanet İşleri Başkanlığınca, her perşembe günü yazılır, yayınlanır ve Cuma günü Perşembe’den yazılan hutbe tüm Türkiye’deki camilerde gelen cemaate bir hoca tarafından okunur.
Bu yıl Cumhuriyet Bayramı ile aynı güne denk gelen cuma günü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Perşembe gününden yayınladığı cuma hutbesinde konu “Yaşlılara saygı ve sevgi” olarak seçildi.
Yaşlılarımıza sevgi ve saygı tabi ki her bireyin daimi görevidir. Normal bir zamanda tekrar, tekrar bir çok hutbede anlatılsa belki de az gelir.
Ama bu Cuma’ya denk gelen, İstiklal Savaşımızın sonucu, cumhuriyetimizin kurulması var.
Diyanet İşleri Başkanlığı 16 milyar TL olan bütçesini cumhurdan alır.(aslında bu durumda değerlendirilmesi gereken bir vakadır)
Varlıklarını Cumhuriyetin kuruluşuna, devamına, varlığına borçludur.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en hafif tabirle (belki de düşmanlıktandır, insan düşünmeden edemiyor) Cumhuriyetin kuruluş gününü cuma hutbesine koymamakla, cumhuriyetin kurulmasını, istiklal harbimizi, bağımsızlık mücadelemizi (en hafif anlatımı ile) önemli bir olay olarak kabul etmemiş, görmemezlikten gelmiştir.
Cumhuriyetin bir kurumu cumhuriyetin kurulmasını yok sayıyor.
Dün yaşadığımız birinci tezat budur. Bu tezat İslam dinine inanan yurttaşlarımızı olumsuz etkilemekte. İnançlı yurttaşlarımızla devlet yönetimi arasında bir çelişki varmış gibi görünüyor.
Peki, bu ayrışmada çıban başı kim?
Kim Atatürk’e düşman, kim Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete karşı.
Aslında tüm Ekim ayı cuma hutbelerinde milletimizin destansı mücadelesini, bağımsızlık ateşini, birliğini, fedakarlığını, milliyetçiliğini, antiemperyalist duruşunu anlatması lazım gelirken, son cumanın hutbesinde birkaç cümlecike bile razıydık.
Ama onu da yapmayacak kadar nankör ve düşmanca tutum sergilediler.
Milletini tanıma, milletinden uzaklaş sonrada “deizm” arttı diye serzenişte bulun.
Günün diğer garipsenecek davranışı kendisine Siirt gezisinde 1,5 metre uzaklıkta bir vatandaşın “Kürdistan toprağındasınız” diye hitap edilmesine İYİ Parti Başkanı Meral Akşener’in hiç ses çıkarmadan uzaklaşması oldu.
1683 Viyana kuşatma geri çekilişinden beri milletimiz sürekli bölünmelerle uğraşmıştır.
Sırp, Bulgar, Yunan, Balkan, Arnavut, Girit, Mısır, Suriye, Irak ve diğerleri, hepsi bir bölünmeydi.
Her bölünüp ayrılış için milletimi ağıtlar yakmıştır.
Cumhuriyetle durdurulabilen bu bölünme döngüsü, son 40 yılda emperyalizmin tekrar sahnelediği ve milletimizi vatanından etmeye dönük bir süreç yaşamaktayız.
Yaşadığımız süreçte Kürt veya Türk halkı yoktur. Emperyalizmin yerli işbirlikçileri, aparatları ve Türk devleti vardır.
Mücadele halklar arasında değildir.
Mücadele milli güçlerle, gayrı milli güçler arasındadır.
Son 40 yılda bölünmeme uğrunda Türkler ve Kürtler binlerce insan kaybettiler, binlerce genç insanımız, askerimiz, polisimiz, öğretmenimiz, devlet görevlimiz şehit düştü.
Ülkemizin bölünmemesi için siyasi önderlerimizde genel olarak katkı vermişlerdir.
Bu noktada rahmetli Alparslan Türkeş ‘in iki TV programında PKK uzantılarının karşısında “Ne mozaiği ulan” ve rahmetli Mehmet Ali Birant’ın 32. gün programında gözlerinin içine baka baka “Vatanımızı böldürtmeyiz, bölemeyeceksiniz. Kanımızı da dökeriz, kanınızı da dökeriz. Sizi uyarıyorum, yanlış yoldasınız” sözleri bizlere yol gösterici olmuştur.
İYİ Parti Başkanı Meral Akşener daha birkaç gün önce rahmetli Türkeş’i kendisine referans aldığını partisinin toplantısında söylemişti.
Karşısına çıkıp “Kürdistan toprağındasınız” sözünü söyleyebilen kişiye verecek hiç mi cevabı yoktu.
Yoksa gizli ortağını gücendirmemek mi istedi.
Bu tezatları gördükçe vatandaş olarak üzülüyoruz tabi.
Diyanet den ve Meral Akşener hanımdan şikayetçiyiz. Bizi kandırmaya uğraşmasınlar…