“İnsanların zihinlerinin işgal edilmesi ülkelerin işgal edilmesinden daha tehlikelidir.”
Zihin lügatlerde “İnsanın yaşadıklarını, öğrendiklerini, bunların geçmişle olan bağlantılarını şuurlu bir şekilde kafada saklama, anlayış, kavrayış, algılama yetisi veya kısaca bellek” olarak tarif edilmektedir.
Bu tarife göre, “insan belleğine ne doldurursa fikri, zikri o olur” neticesi çıkmaktadır.
Zihinlerin işgali insanların hadiselere doğru bakış açısıyla bakmalarını ve doğru teşhis koymalarını önler.
Bu hükümler bize insanın belleğine, zihnine ne dolduracağı hususunda çok hassas olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Aksi halde paradokslar içinde bocalayıp durur.
Zihinlerin lüzumsuz bilgilerle doldurulması insanı fıtratından uzaklaştırarak insan olmaktan çıkarır. “Faydasız ilimden sana sığınırım.” diye dua eden ve “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” Diyen Resul’ün bu gerçeğe dikkat çektiğini söylemek hiçte yanlış olmaz.
“Yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip olma” anlamına gelen fıtrat, insanın, yaratılışındaki bu gerçeği ifade eder. Herkesin ancak kazandığının karşılığını alacağını ve hiç kimsenin bir başkasının günahını yüklenmeyeceğini ısrarla vurgulayan İslam inancına göre, çevreden gelen insan, bu hâlini koruyabildiği sürece kendiliğinden iyiye yönelir.
İnsanın bu hayattaki imtihanı, kendisini en güzel ve değerli surette yaratan Rabbinin kendisine verdiği tertemiz fıtratı koruyarak geliştirmek ve yaratıcısına kâmil bir mümin olarak dönmeyi başarabilmektir.
"Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum, 330)
Fıtrattan sapan ve belleklerini, zihni altyapılarını batıl ve faydasız bilgilerle doldurulmuş insanların zihni bir işgale uğradığını söylemek hiçte yanlış olmaz.
Batılı bir filozof, “İnsanların zihinlerinin işgal edilmesi ülkelerin işgal edilmesinden daha tehlikelidir,” derken bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Çünkü toprakların işgaliyle belki mülklerinize el konur, ama zihinlerin işgaliyle anlayışlara ve kişiliklere el konmaktadır. O yüzden çağımızda emperyalizmin hizmetindeki medya organları, ellerine otomatik silahlar verilerek cepheye sürülen askerlerden kat kat daha tehlikelidir.
Ülkelerin işgali, zihinlerin işgalinden sonra başlıyor. Batılı toplumlar işgal edecekleri ülkelerde önce o ülkenin insanlarının zihinlerini işgal eder, sonra fiziki işgali gerçekleştirir.
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti bundan 70 sene önce bu gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir: “Ülkemiz bir uçtan bir uca yabancı zevklerin, yabancı eserlerin, yabancı fikirlerin bir panayırı haline gelmiştir. Kültür emperyalizmi siyasi, askeri emperyalizmden daha tehlikelidir. Çünkü milletler topla, tüfekle zorla yok edilemezler. Fakat yabancı ideolojilerin, yabancı anlayış ve zevklerin propagandası içinde kendilerini kaybederek eriyip giderler. Zamanında Çanakkale’yi geçemeyen emperyalist güçler sonradan zihni işgallerle, kültürel yollarla Çanakkale’yi de geçmiş, İstanbul’u da işgal etmişlerdir.”
Zihinleri başka kültürler ve inançlar tarafından işgal edilenlerin yönetilmesi, güdülmesi çok kolay olur. Bu gerçeği bilen emperyalist güçler ülkeleri askeri yönden işgal etmekten önce zihinleri işgal edecek araçları kullanmayı bir adet haline getirmişlerdir.
Günümüzde emperyalist güçlerin zihinlerin işgali için kullanılan en önemli araç medyadır. Medyanın çarpıtılmış, gerçekten uzaklaştırılmış bilgileri haber adı altında insanların zihinlerine doldurulmakta ve böylece zihni işgal gerçekleştirilmiş olmaktadır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi batıl fikirlerle iğdiş edilmiş ve faydasız bilgilerle donanmış zihinlerin doğru düşünmesi mümkün değildir ve böyle zihinler asla insanlığın faydasına bir şey üretemezler.
O halde ne yapmak lazım?
Öncelikle insanın fıtratına zıt bilgi ve eracif yığını malumatlardan uzak kalmak gerekir. Sonrasında vahye müsait bir zemin olarak yaratılmış zihinleri gerçek gıdası olan ve içinde asla şüphe olmayan “Doğru bilgi” (Kur’an) ile doldurmak gerekir.
Vahiyle doldurulmuş zihin Müslümandır. İşte Allah(cc)’ın yeryüzüne halife kıldığı zihin budur. Fıtrata uygun bilgilerle donatılmış bu zihin emaneti hakkıyla yüklenip yerine getirebilir. İnsanlar arasında adaletle hükmedecek olanlar da zihnini vahiyle dolduran ve batıl işgallerden kurtaranlar arasından çıkacaktır.
Batıl bilgilerin işgalinden kurtarılarak vahye teslim edilen zihinler, hangi zaman ve zeminde olursa olsun cahiliyenin insan fıtratına zıt zincirlerini parçalayarak hakikate erişebilir.
Batıl ve faydasız bilgilerle yaralanmış zihinlerin başka milletlerin işgalinden kurtulması da mümkün değildir. Emperyalist güçler, coğrafi işgal ve sömürgeciliklerini devam ettirebilmek için işe öncelikle zihinlerin işgal edilmesiyle başlarlar. Bugün halkı Müslüman olan ülkelerde durum tam da tarif edildiği gibidir.
Günümüzde kendini dava adamı olarak kabul eden ve Resul (sav) misyonunun üstlenmeye yeltenen âlimler, zihinlerin ifsat edici batıl ve faydasız bilgilerden arındırılıp yeniden fıtrata uygun hale getirilmesi için ciddi bir vahyin ışığında oluşturulmuş bir “tebliğ ve temsil” seferberliği yapmak zorundadırlar. Çünkü zihne hangi bilgi, ölçü ve kavramları ekerseniz, onun ürünlerini düşünce, eylem, davranış ve ahlâk olarak biçersiniz.
Bir zihne giren kavramlar, yerleşip özümsendikçe zamanla o zihni, temsil ettikleri din, felsefe ya da ideoloji istikametinde dönüştürüp o istikamette düşünmeye ve yaşamaya yönlendirirler. Bunun için batıl ve boş bilgilerle kuşatılmış ve işgal edilmiş zihinlerin, hür düşünce, siyaset ve gelecek tasavvuru inşa etmeleri mümkün değildir. Çünkü işgali içselleştirmiş zihinler, baştan yenilgiyi kabul etmiş ve zafere giden yolları kapatmışlardır.
Bugün bütün dünyada Müslümanların ezilmesinin, horlanmasının ve yenik düşmesinin altında zihinlerin işgal edilmesi yatmaktadır. Zihinleri işgale uğramış Müslümanlar, kendilerine indirilen vahyi tam olarak anlama ve teslim olma şuurundan yoksun oldukları için “İnanıyorsanız üstünsünüz” gerçeğini görememekte ve bunun gereği olan dirilmeyi ve üzerindeki uyuşukluğu silkeleyip atmayı becerememektedir.
Zihni işgale uğramış Müslümanlar mağlubiyeti ve batıl fikirler karşısında aşağılık kompleksine kapılmayı baştan kabul etmektedirler. Hâlbuki Kur’an’ın ilk inen ayetleri zor durumda olan Müslümanlar için bir diriliş projesi sunmakta ve hangi zor şartlar altında olunursa olunsun mutlaka bir çıkış yolu bulunduğunu hatırlatmaktadır.
Bugün zihni işgale uğramış Müslümanların vahye dayalı bir hayat nizamı ortaya koyamamalarının sebebi bu gerçeği idrak edememeleridir. Maalesef zihni işgal edilmiş insanımız vahiy ışığında bir çıkış yolu bulamadığı için kendini ya liberal, ya ılımlı, ya demokrat vs. vs. Müslüman olarak lanse etmektedir.
Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz kötü durumdan (işgal edilmiş zihinlere sahip olmak) kurtulmak için öncelikle yapacağımız en önemli eylem zihinlerimizi işgalden kurtaracak yegâne proje ya da kullanma kılavuzu olan Kur’an’ı anlamak, yaşamak ve hayatımızın merkezine yerleştirmektir.
Son sözü Akif’e bırakalım:
“Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete râm ol.
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”
(Allah’a güven, çalış gayret et, takdirine rıza göster,
Benim bildiğim yol budur, başka bir doğru yol bilmiyorum.)