YSK’nın konuşan dört üyesinin de belirttiği gibi 31 Mart seçimlerinin İstanbul büyükşehir ayağının iptali, seçmene ve adaylara anlatılamayacak kadar mahcup, hukuk adına bir leke, YSK adına da büyük bir güven bunalımıdır.
Bu iptale en çok sevinen, MHP için koltuğundan kalkmayan Sn. Bahçeli ve onun kurmayları ile AKP ve Sn. Erdoğan’dır. İnanın Binali Bey bile sevinmemiştir. Bakmayın basın karşısında:” Asıl benim hakkım yendi ben mağdurum” demesine.
Bakanlık, Başbakanlık ve şanlı TBMM başkanlığını yapmış Binali Beyi İstanbul Belediye başkanlığına aday göster, sonra da onu gölgede bırakacak seçim atmosferi oluştur. Ne demişti Sn. B. Yıldırım, “Başkanlar yarışmadı ki, ben program ve projemi anlatamadım”
Pek azı hariç hiçbir hukuk adamı, bu seçimlerin iptalini hukuki bulmamış ve bir hukuk ayıbı ve hak gaspı olarak görmüşlerdir. YSK’nın konuşan bir üyesi de: “Biz kendi kararlarımıza nasıl ters düşeriz. Aynı zarfa konan dört pusuladan üçünü geçerli birini geçersiz saymayı nasıl izah ederiz, hukuk leke alır” diyerek bu iptalin, dayanağının olmadığına vurgu yapmıştır.
Bir zamanlar Sn. Erdoğan’ın gözdesi ve ekonomiden sorumlu bakanı Sn. Ali Babacan: “YSK tarihe kara bir leke olarak geçecek, karara imza atmıştır. İktidarın korkusu ile alınan karar yanlıştır. Aynı oy pusulasından sadece Büyükşehir belediyesi oylarında ‘ŞAİBE VAR’ demek, millete atılmış en büyük yalandır.”(Sosyal medyadan)
İyi Parti Genel Başkanı Sn. Meral Akşener, “Cübbesine düğme diktirmiş, siyasilerden emir alan hukukçulardan utanıyorum.”
Önceki Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah GÜL:“367 Kararı” karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız.”
Seçimlerde % 49 oy almasına karşın Erdoğan’ın bir emriyle Başbakanlıktan azledilen Sn. Ahmet Davutoğlu:“Türk siyasi hayatının ve demokrasisinin tüm eksiklerine rağmen en önemli gücü sandığın meşruiyetidir. Ülkemizi en zor zamanlardan, kritik eşiklerden çekip çıkaran milletimizin sandıkta ortaya koyduğu iradesi olmuştur.
Siyasî geleneğimizin en temel değeri de, son sözün sandıkta tecelli eden millet iradesine ait olmasıdır. Mazereti ve gerekçesi ne olursa olsun 31 Mart seçimleri sonrasında yaşananlar ve YSK’nın iptal kararı bu temel değerlerimizin zedelenmesine yol açmıştır.
Adil, kurallara uygun seçimler demokrasinin olduğu kadar ortak aidiyet bilincimizin de referans noktasıdır. YSK’nın kararı ise evrensel hukuka ve yerleşmiş teamüllere aykırılıklar barındırmakta, bu bilince zarar vermektedir.”.
Azıcık hak, hukuk ve adalet diyenler, YSK’nın bu ucube kararına, hukuk, adalet ve demokrasi adına bir anlam verememişler ve şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir.
Ne olacak şimdi?
Bahçeliye göre hava hoş. Binali bey kazansa da, kaybetse de onun hanesine bir şey yazılmayacak. 23 Haziran seçimleri, İmamoğlu ile Erdoğan arasında bir oylamaya, tercih ve teste tutulacak algısı var toplumda. İmamoğlu kazanırsa, Sn. AKP liderinin konumu ne olacak? Bu milletin ortak paydası durumundaki Cumhurbaşkanlığı makamı büyük bir yara alıp yıpranmış olmayacak mı?
Sn. Erdoğan’ın 31 martın hemen ardındaki balkon konuşmasındaki ılımlı ve olumlu hava sürdürülse daha gerçekçi ve saygınlık olmaz mıydı? Demiri soğutalım yaklaşımı muhteşem bir doğru idi. Sn. Erdoğan’ı bu olumlu ve ılımlı yapısından kim caydırdı da İmamoğlu ile yarışa soktu?
Asıl mesele bu değil mi?