Meral Hanım, yerel seçimlerden sonra ülkeyi karış karış gezdi. Halkla direk ve yoğun temas içinde oldu. "Bütün siyasetçiler halkla temas eder," diyebilirsiniz ama genelde bu seyahatlerde partililer, bürokratlar, liderin etrafında aşması zor duvarlar örerler. Bu seyahatler, partinin oy oranını %15-18 bandına çıkardı. Meral Hanım bu ziyaretlerde önemli tespitlerde bulundu ya da var olan tespitlerini pekiştirdi. Bu tespitlerden ilki, Kemal Bey'in aday olmaması gerektiğiydi. Vatandaş bir CHP'liye oy verebilirdi ama bu CHP'li, Kemal Bey değildi.
Zaten iki büyük partiden birinin liderinin aday olması, diğer partiden, adayın mensup olduğu partiye oy kaymasına yol açacağından dolayı da Kemal Bey'in adaylığı, İyi Parti açısından uygun değildi. Diğer önemli tespit, vatandaşın, CHP'nin, HDP ile olan ilişkisinden son derece rahatsız olduğuydu. Bir diğer tespit, vatandaşın ekonomik sıkıntıdan, işsizlikten ve enflasyondan bunaldığıydı. İyi Parti ekonomi kadrosunu parlak isimlerle takviye etmesine rağmen, vatandaşa her nedense açık, net ve anlaşılır ekonomik vaatlerle gitmedi. Bu konuyu öncelik hâline getirmedi. İyi Parti yaptığı bu ziyaretlerle güçlendi. Oy tabanını genişletti. Fakat benimsediği ideolojik ve birbiriyle örtüşmeyen söylemler, oy tabanının daha fazla genişletmesini, muhafazakâr kesimlere ulaşılmasını engelledi.
Önce Hz. Ömer'i merkeze alan bir reklam kampanyası yapıldı. Bu kampanya laikliğe önem veren şehirli seçmenle, Alevi vatandaşlar üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Hemen ardından, 2. Abdülhamit ile Erdoğan'ı özdeşleştiren, "istibdat" merkezli söylem benimsendi. Geniş vatandaş kesimlerinin 2. Abdülhamit'e sempatisi olduğu düşünüldüğünde, bu söylem çok yanlıştı. 2. Abdülhamit aleyhtarlığı, Osmanlı düşmanlığı olarak değerlendiriliyordu. Söylem, zımni olarak, Cumhur İttifakı’nın "dış güçler" iddiasını destekleyerek İyi Parti'yi maşa olarak gösteriyordu. Vatandaşın istibdat diye bir gündemi yoktu, gündem ekonomiydi.
Meral Hanım’ın yapması gereken, Kemal Bey’le, erken tarihlerde, aday olmaması gerektiğini konuşması ve HDP rahatsızlığına dikkat çekmesiydi. Bu konularda mutabakat sağlanamıyorsa masadan kalkmasıydı. Masadan kalkacak ve Demirel’in Özal’a yaptığı gibi Erdoğan’a muhalefet yapacaktı. Bu yapılmayınca, üç yıl süren şehir ziyaretlerinin semeresi alınamadı. Meral Hanım, bu konuları medya üzerinden konuşmayı tercih etti. "Nasıl olsa Altılı Masa kimin aday olacağına oy birliğiyle karar verecek," naif düşüncesiyle hareket etti. Neticede Kemal Bey aday oldu ve HDP ile iş birliği teşkil edildi.
Bunlar da doğal olarak, Millet İttifakı’nın ve İyi Parti’nin oy kaybetmesine yol açtı. İyi Parti, bu süreçte, masanın diğer ortaklarına göre en kırılgan durumdaydı. Tabanı ve oy alacağı potansiyel kitle, HDP konusunda son derece duyarlıydı. İyi Parti, MHP ve Zafer Partisi arasında oy kayışı mümkündü. İyi Parti’nin potansiyel seçmeni, yani merkez sağ seçmen, CHP ve Saadet Partisi’nden farklı olarak ideolojik değil pragmatikti. Yani bu kitle, size ancak, "ekonomiyi düzelteceğinize, ülkeyi kalkındıracağınıza inanırsa" oy verir.
Meral Hanım, Altılı Masada alınan nihai kararlarda belirleyici olamadığı gibi süreci de çok yanlış yönetti. Çok sert ve ağır suçlamalarla masadan kalktı ve üzerinden iki gün geçmeden suçladığı masaya geri döndü. Hem masadan kalktığında hem de masaya döndüğünde oy kaybetti.
Masadan kalktığında CHP ile birlikteliğe önem veren seçmenler, masaya döndüğünde Kemal Bey'in adaylığına ve HDP’ye mesafeli seçmenler kaybedildi. Çok sayıda seçmenin zihninde, Meral Hanım’la ilgili soru işaretleri oluştu. Neticede çok kısa sürede, çok derin ve bir uçtan öbürüne savrulma söz konusuydu. İlaveten çok sayıda vatandaş “Bunlar memleketi uyum içinde idare edemez, sorunlar bırakın çözülmeyi daha da büyür,” kanaati oluştu.
Temayül yoklaması formatında ön seçim yapılması ve ön seçim sonuçlarına kısmen de olsa riayet edilmesi teşkilatları hareketlendirdi. (İyi Parti seçimlerde 43 milletvekili çıkarabildi. Bunların sadece on beş tanesi ön seçimi kazanmıştı.) Bu süreçte yapılan üç önemli yanlış, teşkilatların daha da hareketlenmesine mâni oldu. İlk yanlış İzmit, Tekirdağ ve Sakarya gibi büyükşehirlerde ön seçim yapılmamasıydı. Oysa bu büyükşehirler, ön seçim yapılanlarla benzer özellikteydi. Bu uygulama, Meral Hanım’ın, tabanı olmayan yakınlarına torpil yaptığı şeklinde değerlendirildi. İkinci yanlış, kontenjan uygulanmasıydı. Kontenjan, milletvekili aday listelerinde liderlere, bakan yapacakları ve ülkeyi beraber yönetecekleri isimleri milletvekili yapmak için ayrılan sıralara verilen genel isimdir.
Şu anki sistemde, milletvekilleri istifa etmeden zaten bakan olamadığından, kontenjan uygulaması anlamını yitiriyor. Ayrıca Meral Hanım’ın çok sayıda kontenjan kullanması ve kontenjan adaylarının oy getirmekten ziyade götürmesi de teşkilatların motivasyonunu kırdı. Yıllarca Diyarbakır milletvekilliği yapan Salim Ensarioğlu İstanbul'dan, oğlu Diyarbakır'dan aday gösterildi. Salim Bey'in Apo ile ilgili konuşmaları kampanya boyunca yayınlandı. Yıllarca Urfa Belediye Başkanlığı ve milletvekilliği yapan Fakıbaba, Ankara adayı yapıldı.
Ankara milletvekili olan ve ön seçimde destek alamayan Şenol Sunat, Manisa adayı oldu. Aynı şekilde kaset skandalı nedeniyle MHP'den ayrılmak zorunda kalan Paçacı da İstanbul kontenjan adayı oldu ve bahse konu kaset nedeniyle yıpratıldı. Üçüncü hata, Yozgat, Aydın gibi kentlerde ön seçim sonuçları hiç dikkate alınmazken, Adana’da az oy alan aday çok oy alanın üstüne çıkarılarak sonuçlar yok sayıldı.
Seçimlerden sonra, Meral Hanım, “Başarısızız çünkü oylarımızı artıramadık, bir başka açıdan da başarılıyız, çünkü oylarımız kemikleşti," değerlendirmesinde bulundu. Bu tespit bazı şehirler için doğru olsa da bazıları için yanlıştır. Mesela İyi Parti, 2018 seçimlerinde en çok oy aldığı Akdeniz Bölgesi’ndeki oylarının %30 kadarını kaybetti.
İç Anadolu'da oylarını artırdı fakat bu artışta, CHP'nin Yozgat, Çankırı ve Aksaray gibi şehirlerde aday çıkarmayarak İyi Parti’yi desteklemesi etkili oldu. Seçimlerden önce, "Birinci parti olacağız ve hakkıyla başbakan olacağım" iddiasını koyan, sonra bunu “Muhalefet cenahının en büyük partisi olacağız” hâline dönüştüren Meral Hanım ve partisi seçimlerden mutlak manada mağlup olarak çıktı.
İyi Parti, her seçimden önce ve sonra yaşadığı kurucu ve yöneticilerin istifa etme sürecini bu seçimde de yaşadı. Parti aidiyetinin zayıf olduğunu gösteren bu istifalar, parti kadrolarını cılızlaştırdı. Büyük kongrede, özeleştiri yaparak gelecekle ilgili müşterek vizyon belirleme yerine, partilileri fırçalayan Akşener, büyük bir fırsatı kaçırdı. Büyük kongrede güven tazeledi, tüm muhaliflerini ve çoğunu milletvekili yaptığı yaşlı takımı tasfiye etti. Genç ve dinamik bir yönetim oluşturdu. İstifa etmemekte direnen kurucuları disipline sevk eden Akşener’in bu davranışı kendine de partisine de zarar veriyor. Bu insanlar dün en yakınlarıydı.
Hem istifa edenler hem de disipline sevk edilenler, Meral Hanım'a çok ağır suçlamalar getirdiler. Bu suçlamaların hanımefendinin bugünkü yakın çalışma arkadaşlarını etkilemediği düşünülemez. Meral Hanımla ters düşenlerin bazısı sonradan iftira olduğu anlaşılan yaygın dedikodulara muhatap oldular. Genelde kongrelerde parti içi mücadele biter. Fakat İyi Parti’de tam tersi oldu.
Kongreden sonra İyi Parti'nin önünde çok zorlu bir süreç vardı. Tabir yerindeyse ya kırk katırı seçecekti ya da kırk satırı. Ya ölecek ya da sıtmaya razı olacaktı. İlk alternatif, yerel seçimlere kendi amblemi ve adaylarıyla girmesiydi. Bu durumda, CHP’yle bütünleşmiş olan yerel kadroların önemli kısmı partiden ayrılacaktı, nitekim ayrıldılar.
Teşkilatlar seçimlerde finansman sıkıntısı çekecek. İyi Parti, 4-6 Mart sürecinde olduğu gibi, CHP medyasının insafsız saldırılarına maruz kalacak. Bunların üstüne, yerel seçimlerin mantığı gereği, oy kaybedecek. Yerel seçimlerde vatandaş, kazanma ihtimali olan en güçlü iki aday etrafında kümelenir. İyi Parti Türkiye'nin hiçbir vilayetinde birinci ya da ikinci parti değil. Yani İyi Parti’de kümelenme olmaz.
Fanatik partili olmayan vatandaşlar, hizmetlerini beğendikleri belediye başkanlarına oy verir. Bu tespitimize en güzel örnekler, 2018 seçimlerinde, Meral Hanım’ın partisinden %3 düşük oy almasıdır. Ya da 2014 yerel seçimlerinde HDP, İstanbul’da %13 oy almasına karşın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sırrı Süreyya Önder, tanınmış ve iddialı bir aday olmasına rağmen, %4,5 oy aldı. HDP’li vatandaşlar oylarını Sarıgül'e verdiler. Meral Hanım, MHP'nin İBB adayı olarak katıldığı 2004 yerel seçimlerinde, tüm gayretlerine rağmen %4 oy alabildiğinden, tespitimizin doğru olduğunu iyi bilir.
İkinci alternatif, İyi Parti’nin seçimlere CHP’yle ittifak yaparak girmesiydi. Yeni bir parti olduğundan, CHP’nin desteklendiği büyükşehirlerde parti aidiyeti daha da zayıflayacaktı. Partililerin CHP’li yerel yönetimlerle bütünleşme süreci devam edecekti. İyi Parti’nin seçimlere ittifakla girmesi hâlinde, CHP’den bu ittifakı izah etmesini sağlayacak taviz alması olası gözükmüyordu. Yukarıda yaptığımız tespitleri CHP’li siyasetçiler de yapıyorlardı. Her ne kadar İyi Partili yöneticiler “%17- 18 dolayında oyumuz var.
İstanbul, İzmir CHP’nin olacaksa, Ankara, İyi Parti’nin olmalı. Büyükşehir adayının CHP’li olduğu yerlerde metropol ilçelerin yarısı İyi Partili olmalı,” deseler de, bu ifadeleri kimse ciddiye almaz. İyi Parti’ye oy veren vatandaşlar kimsenin marabası değil. Mansur Yavaş'ın CHP adayı olduğu bir seçimde, İyi Parti kimi aday gösterirse göstersin, Ankara’da bırakın %18’i, %3 oy alamaz. Bu seçimlerde artık bünyesinde İsmail Ok gibi yerelde güçlü isimler de olmadığından, ittifak yaptığında dahi kayda değer sayıda başkanlık kazanamayacak, muhtemelen 2019 seçimlerinde olduğu gibi %7-8 aralığında oy alacaktı. Neticede CHP, Dem Partiyle gizli ittifak kurabilir, ittifak kurmasa dahi, Sarıgül örneğinde olduğu gibi, Dem Parti seçmeninden oy alabilir. İyi Parti’nin bu gibi alternatifleri de yok. Yerel seçimlerde oy alabilecek sevilen isimler İyi Parti’den aday olmazlar, çünkü bırakın kazanmayı çok az oy alacaklar. Zaten İyi Parti güçlü aday bulamadığı için milletvekillerini aday yapıyor.
İyi Parti, Meral Hanım’ın üzerine bina edilmiş bir partidir. Meral Hanım genel başkanlığı bıraktığında, ortada parti kalmaz. Bu nedenle yönetici kadrolar yüksekten uçmayı bırakmalı, beklentileri yükseltmemeli ve mukadder olan yenilgiye hazırlanmalı. Yüksek koyulmuş, erişilmesi mümkün olmayan hedeflerden sonra gelen yenilgi, Meral Hanım’ı istifa etmek zorunda bırakır. Yerel seçimlerden sonra, daha önce İyi Parti’den ayrılan Yavuz Ağıralioğlu önderliğinde partileşme çalışması olursa, İyi Parti büyük zarar görür.