İnsanı öncelemeyen, insanı değersizleştiren, kıymetini azaltan her ne varsa dünyadaki konumu ne olursa olsun o fikrin/duruşun/sistemin canı cehenneme!
Dünya ve insanlar milyonlarca kez deneyimleyip gördü ki İnsani olmayan hiçbir gayret, belli zümreler, belli kişiler, belli kurumlar, belli arzular ve belli zaaflar dışında genel bir fayda için kullanılmıyor.
İnsanoğlunun emeğini sömürmekle yetinmeyip, bilimi de “vahşi kapitalizmin” bitmez tükenmez kazanma arzusuna kurban eden dünya; robot makinaların devreye girmesiyle, insanı devreden çıkarmayı ve daha çok kazanmayı amaçlıyor.
Dünyada nüfus artışı oranına baktığımızda, vahşi kapitalizmin insanı devreden çıkartıp daha çok kazanma arzusundan dolayı, Gauss ’un “enflasyonun (hayat pahalılığının) insanlığın mutsuzluğu olacağını” haberini, bağıra bağıra söylüyor. Hep birlikte bunu duyuyor ve görmezden geliyoruz.
Yoksunlukla karşı karşıya getiriliyoruz.
İşsizlik demek; “aşksızlık” demektir! Sevgisizlik, hislerimizden geride kalmak demektir…
Paylaşım düzenini bozmanın en önemli yolu, insan emeğini devreden çıkartarak “robotik” sanayileşme ve teknoloji ile yapay zekâlarla; insanın kendi kendini sömürmesine izin vermektir. Kısacası insanı önemsemeyen bütün anlayışlar vahşidir, insafsızdır, vicdansızdır.
Buradan esas girmek istediğim konuya değinmek istiyorum: dünyada insanı mutlu eden sistemler de yok mu? Elbette var.
İnsana hayatı ve dünyayı zehir eden sistemler yok mu? Pek tabi, ondan çok ne var.
Peki bu insanı maddeleştiren sistemleri kim inşa ediyor? Hiç şüphesiz, yine insanlar...
Biz bunlara “insan maskeli, insan kılıklı canavarlar” diyoruz!
Dikkat ederseniz totaliter anlayışlı, hep oligarşik kafalarla, dar bir zümrenin refahı ve geniş kitlelerin ancak emekleriyle/çalışmalarıyla "işe yarar" görünmeleri fikri tatlı görünebilir. Eğer kısıtlı refah kontenjanına dahil edilenlerdenseniz, diğer çalışan ama saygın bir noktaya getirilmeyen insanları görmeyebilirsiniz. Sistem de bu uzaklığı tetikler/destekler.
Bu anlayıştaki insanlar; işte, ticarette olduğu gibi insanı siyasette, ilimde, bilimde de devre dışı bırakmaya azmeder. İnsanı bir sermaye olarak değil, ayak bağı olarak görür. Eylem gerektiğinde onları öne koşar ama başarılarda payı yokmuş gibi davranılır.
Bugün siyasi örgütlenmelerde en alttan, en tepeye kadar; insanı devreden çıkarttıkça daha sahip, buyurgan ve keyfiyetle yönetim anlayışı egemen olmaktadır. Güç ve güçlü, bütün değerleri yeniyor! Ya da öyle görünüyor.
İnsan yönetmenin en kolay yolu, “ikna” etmekten değil; “bükmekten” geçiyor. Ve bunu dünyanın en güvenilir anlayışı gibi.
Ve bunu dünyanın en güvenilir anlayışı gibi "bir medeniyet projesi gibi" sunuyorlar!
Tek adam rejimlerine baktığımızda, kuvvetler ayrılığını bozarak, kontrolü ele geçirip, "sırlar ve korkular" düzenine geçip; istediği düzeni kurduklarında bir korku imparatorluğu halini aldığını görüyoruz.
Bunun diktatörlük yönetimleri dışında, sözde demokratik kurumlar olarak gördüğümüz "siyasi partilerde" uygulanması, daha acı ve manidardır!
Üyeler, delegeler ile seçilmeye başlanan ilçe başkanları, il başkanları ve daha sonrasında belediye başkanları, meclis üyeler, milletvekilleri günümüzde "totaliter rejimlerde" önemsiz varlıklar haline getirilmiştir.
Olmazsa olmaz değil, diyerek önemleri azaltılmaya çalışılmaktadır. Seçilen seçmen ve delegelerce değil; Parti hiyerarşisi ile görev/sıfat almaktadır. Artık siyasi parti patronları (özellikle bu sıfatı belirtme ihtiyacı hissediyorum) insanları sadece seçimlerde önlerine konan alternatifsizliği oylamaları için önemsiyor gibi gözükmektedirler!
Bunun dışında bu atmosferde insanın bir öneminin olduğunu çok fazla söyleyemiyorum. Ürettiğiniz her düşünce, insan olduğunuzda bir değer ifade edecektir. Oysa bir değer peşinde değil, imkânları çoğaltma peşinden gittiğinizde "hiyerarşi" ile hareket etmek yeterli olacak, bunun için "komut alan bir robota dönüşmeniz" sizin başarınız sayılacaktır!
İnsan olarak yaratılanlar, bir düzen adına şahsi özelliklerinden, insan olmaklığından vazgeçmeli midir?
Bana kalırsa hiçbir düzen, doğanın insana verdiği "Şahsiyet" düzeninden ilerde değildir. Hem sistemlerin ortaya çıkış amacı, insana, insanlığa hizmettir. Ortadan insan onuru ve varlığı kalktığında, sistemin de hizmetin de bir manası kalmayacaktır. Siyaset bu vahşi kapitalizmin sömürüsünü ortadan kaldırmak, insanı korumak, insan hak ve hukukunu, iş ve aşını daha iyi hale getirmek yerine tıpkı fabrikalarda daha çok kazanalım diye robotlar çalıştırmaya çalışan patronlar gibi robot ilçe başkanı, robot delege, robot il başkanları, robot siyasetçiler arıyor demek herhalde abartı olmaz, belki ironik bir mesajla kendimizi bu şekilde ifade edebiliriz.
Siyasette son yıllarda tepede "itaat et, rahat et" anlayışıyla konforlu siyaset yapılabilir veya istediğiniz yerde olabilirsiniz.
Ancak itaat ve biat siyaseti yapanların siyasete ne gibi bir şey katacakları veya üreteceklerini sorgulamamızı gerektirmiyor mu?