Mezar taşları, bir şehrin kültür hazineleridir. Mezar taşları olmasaydı ne hattat olur, ne şair olur, ne taş ustası ne sanatkâr olur, ne âlim olurdu. O zaman şehirlerimiz bir köyden ileri gidemez, köy olarak kalırdı. Bir şehrin geçmişini, âlimlerini, yazarlarını, edebiyatçılarını, sanatkârlarını içinde saklayan mezarlardır. Mezar taşları ise altında sakladığı kimseleri aksettiren, dünyaya gösteren aynalarıdır.
Türk tarihinin her döneminde ölüm etrafında teşekkül eden ritüeller ve mezar taşları çevresinde oluşan gelenekler en canlı şekilde varlığını sürdürmüştür. Türklerde ölüyü gömme geleneği bağlı bulundukları dinin esaslarına göre çeşitlilik gösterse de, Türkler tarihin en eski dönemlerinden bu yana atalarına duydukları saygı dolayısıyla mezarlıklara ayrı bir önem vermiştir. İnsan hayatının son menzili olan mezarlık, kişileri derinden etkileyen ve ibret veren bir makamdır. Bundan dolayıdır ki, geride kalanlar mezarlara gereken önemi vermeye, bakımını en iyi şekilde sağlamaya gayret eder. Adolf Ebeling, Gartenlaube dergisinin 1882 yılında Türk Mezarlıkları başlıklı yazısında, Türklerin mezarlarına verdikleri önemden bahsederken, Türk mezarlarının dünya mezarlarına örnek olabileceğini söylemesi bu konuda daha fazla söze gerek bırakmamaktadır.
Türklerin İslamiyet öncesi inanç sistemlerine ait ilk kayıtlar, Çin kaynaklarında yer almaktadır. M.Ö. III. yüzyıla ait bu kaynaklarda ölen kişilerin mezarlarına “kurgan” adı verildiği, baş uçlarına ise “balbal” adı verilen taş parçalarının dikildiği yazmaktadır.[1]
Bahsi geçen Çin kaynaklarında “Türkler, bir alp öldüğünde mezarının üstüne bir hatıra sütunu dikerler. Bazıları için 100, hatta 1000 taş dikilmiştir.” şeklinde bilgiler yer almaktadır.[2]
Üzerlerinde kadın veya erkek tasvirlerinin dahi görülebildiği bu taşlar, sonraki dönemlerde pek çok amaç için dikilir olmuştur. Çin kaynaklarında bahsi geçen bilgilerin en eski izlerine Hunlarda rastlanmaktadır. Ölen kişinin yeri belli olsun diye mevtanın defnedildiği yerin üzerine toprak veya taş yığını konulmasıyla oluşan tümsekler “kurgan” adıyla bilinmekte olup Hunlar döneminde örnekleri görülmektedir. Hunlara ait binlerce kurgandan en önemlileri Noin Ula, Pazırık, Esik bölgelerinde yer alan kurganlardır.[3]
Hunlardan sonra dikkati çeken bir başka mezar geleneği Göktürklere aittir. Göktürklerin mezar anlayışı Hunların devamı niteliğinde olmakla birlikte farklı dinî inanışları gereği bazı yeni unsurlar ekledikleri de görülmektedir. Eldeki mezar örneklerine bakıldığında Göktürklerin mezarların başına “bengütaş” diktikleri, etrafına “balbal” adı verilen heykelleri daire biçiminde sıraladıkları görülmektedir.[4]
Bunlardan en önemlileri Orhun Irmağı kenarında yer almakta olan Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk mezar anıtlarıdır. Mesela Bilge Kağan adına hazırlanan anıt mezarın etrafında 350 metreyi bulan balbal sıralamasının olduğu bilinmektedir.[5]
Bu arada eski Türkler Budizm’in etkisiyle stupalar da inşa etmişlerdir. Çoğu Uygur döneminden kalma stupalar, birer anıt mezar olup türbelerin ilk örnekleri arasında sayılmaktadır.[6]
Bizi “biz” yapan mezar taşları bir coğrafya üzerindeki tapu senetlerimiz niteliğindedir. Ayrıca üzerindeki simge ve sembollerle sayısız anlam barındırır. Birer açık hava müzesi durumunda olan mezarlıklarda bulunan mezar taşları, gerek madde dili gerekse yazı dili bakımından yaşanılan dönem, kültür ve topluma ait bilgileri dillendiren belgelerdir. Tarihimize ışık tutan mezar taşları bazen hiçbir yerde ulaşamayacağımız bilgilerin yegâne kaynağı durumundadırlar diyerek bu hafta ki yazımızı sonlandıralım.
[1] Karaçağ, D. (1994). Bursa’daki 14-15. Yüzyıl Mezartaşları, s.3, Ankara: Ofset Matbaası.
[2] Mülayim, S. (1993). “Balbalların Anlamı”. Théma Larousse içinde (Cilt VI, ss. 195). İstanbul: Milliyet Yayınları.
[3] Sağıroğlu Arslan, A. (2017). “Taşlar Konuşur: Türk Mezar Taşlarının Biçim Dili”. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 6/3, 1925.
[4] Karaçağ, D. (1994). Bursa’daki 14-15. Yüzyıl Mezartaşları, s.5, Ankara: Ofset Matbaası.
[5] Belli, O. (2003). Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
[6] Yazar, T. (1998). “Çadır-Bark-Türbe”. Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu Bildiri Kitabı içinde (ss. 418-431). Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, s.422, İstanbul.