Tabi ki o Hz. Peygamberdir. Bütün övgülere layık olan,iki cihanın güneşi odur. İnsanlık, onun getirdiği mesajla içindeki vahşeti  yenmeyi öğrenmiş, attığı her adımın, alıp -verdiği her nefesin  bir hesabı olacağının şuuruna varmıştır.

İnsan ve toplumların huzuru, onun güzel ve örnek ahlakına yakınlaştığı ölçüdedir. O, güzel ahlakın nasıl olması gerektiğini -örnek yaşantısında- göstermiş olandır.

Her Müslüman'ın numune-i imtisali odur.

Ve her Müslüman'ın peşinden gittiği veya gideceği insanları ışığında test edeceği ahlak zirvesi de odur.

Hz. Peygamber'e en çok övgüler düzen, naat-ı şerifler yazan millet, Türk milletidir.

Bu millet onu sevmiş, ona inanmış on asır onun kutlu bayrağını zaferden zafere taşımıştır. Ses ve soluğunun ulaşabileceği her yere onun mesajını götürmüştür. Onun adını istismar etmemiş, onun getirdiklerine teslim olmuştur. Dini ve onun kutlu ismini bir -geçim -vasıtası yapmaktan haya etmiştir.

Hakkında en çok kitap yazılanlardan biri hiç şüphesiz şanlı peygamberimizdir. Onu yazan,anlatan her çalışma değerlidir. Çünkü onu anlamak aslında hayatı anlamak, nasıl yaşamamız gerektiğinin idrakine varmaktır.Allah'a giden yol, onun yürüdüğü ve bize de yürümeyi emrettiği güzergahtan geçer. Onun için onu öğrenmek, dinimizin ahlaki tatbikatını öğrenmek olduğundan hepimiz üzerine dini bir vecibedir.

Değerli yazar, Metin Köse Elazığ Fırat Üniversitesinden arkadaşım . O Fen Fakültesinde okurken, ben de tarih bölümünde okuyordum. Fikirdaşlıkla-gönüldaşlıkla başlayan dostluğumuz seksenli yıllardan bu güne kadar devam etti. Geçen yıllar içinde her biri birbirinden değerli eserler verdi. Son eseri ise hiç şüphesiz en değerli olanı, çünkü en kıymetli olanı yani Hz. Peygamberi anlatıyor."Kainatın Övüncü Hz.Peygamber" başlığını taşıyan kitabın benzerlerinden farkı, roman tadında olması ve okuyucuyu teferruatlarda boğmayarak,rahat okunmasıdır.

Mekkeli müşriklerin  Müslümanlara yaptığı zulmü, uyguladığı ekonomik ambargoyu bilmeyen yoktur.  Hicretin altıncı  yılında Beni Hanife kabilesinin  ileri gelenlerinden Sümame bin Üsal Mekke'ye giderken Müslümanlar tarafından esir alınır, diyet ödemeksizin azat edilince Müslüman olur, Mekke'ye döner. Müşrikler onun Müslüman olduğunu duymuşlardır.  Yakalayıp öldürmek isterler. Boynunu vuracaklarken içlerinden biri "sakın vurmayın, yiyecek için ona muhtacız" der. Sümame'yi bırakırlar ama o  yemin ederek "Allah Resulünün izni olmadan  ülkesi Yemame'den Mekke'ye bir buğday tanesi bile gelmeyeceğini "söyler. Dediğini de yapar. Mekke'de yiyecek sıkıntısı başlar. Müşrikler yıllar yılı zulüm ettikleri Hz.Peygamber'e başvurup, yardım isterler. Merhametin efendisi  Kureyşlilerin tüm kötülüklerine rağmen çocukların aç kalmaması için Sümame'ye mektup yazarak Mekke'ye buğday göndermesini emreder. (s.144)

İslam tarihinde Hudeybiye antlaşmasının anlamı büyüktür. Müslümanlar topluca umreye giderler. Mekke müşrikleri izin vermez,Hudeybiye antlaşması imzalanır. Sahabe üzülür, Hz. Ömer tepki gösterir.(sonraları bundan çok pişmanlık duymuştur) Umre yapmadan, üstelik böyle bir anlaşma yaparak geri dönmek birçok sahabiyi rahatsız eder. Ancak Hz. Peygamber'in ufku hepsinin ilerisindedir. Kureyşlilerle anlaşmak onlar tarafından tanınmış olmak anlamına gelir. O tarihe kadar Kureyşlilerden çekinerek Müslümanlarla ilişki kurmaktan çekinen kabileler Müslümanlarla ilişki kurmaya başlarlar. İslam'a girenlerin sayısında patlama olur, iki yılda Müslüman olanların sayısı, o tarihe kadar Müslüman olanların sayısını aşar.(s.154)

Haksız yere insan öldürmek bütün semavi dinlerde günahların en büyüğü olarak kodlanmış ve yasaklanmıştır.İslam tarihinde de bunun örnekleri vardır. Kainatın efendisi Galip bin Abdullah komutasında iki yüz kişilik bir mücahit grubu Beni Mürre'lerin üzerine gönderir.Bu kabile Hendek Savaşına müşriklerin safında katılmış, yirmi sekiz mücahidi şehit etmiştir. Baskın yapılır, savaş kazanılır. Üsame Bin Zeyd peşinden koşup yakaladığı  Mirdas isimli kişiyi öldürmek üzereyken  Mirdas kelime-i şahadet getirir. Buna rağmen Üsame bin Zeyd, Mirdas'ı öldürür. Hadise öğrenilince Hz. Peygamber ile Üsame arasında  şöyle bir konuşma geçer:

-Sen -La İlahe İllalah- diyen birini mi öldürdün?

-Ya Resullullah o silahtan korktuğu için öyle dedi.

-Nerden biliyorsun? Bari kalbini yarıp,sözü gerçek mi yalan mı öğrenseydin ya!

Hz. Üsame  üzgün bir şekilde oradan uzaklaşır.Daha sonra şunları söyler:Peygamber bunu o kadar çok söyledi ki, ben her seferinde -keşke o gün yeni Müslüman olsaydım,o adamı öldürmemiş olsaydım dedim.  Bu olaydan sonra şu ayet iner:" Ey İman edenler!Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin.Size selam verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek-sen mümin değilsin- demeyin.Çünkü Allah katında sayısız nimetler vardır. Daha önceleri siz de böyleydiniz.Derken Allah size lütufta bulundu. Bu sebeple iyi anlayıp dinleyin. Hiç şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."(Nisa.94) Bu vakıayı okuyunca aklıma Sinan Ateş cinayeti geldi. Bunu yapanlar, yaptıranlar  işledikleri cürmün  büyüklüğünün ve onun karşılığının ne olduğunun farkında mı acaba? Burada yargılanmakla veya yargının pençesinden kurtulmakla  hiç bir şey bitmiyor çünkü.

Kitaptan bir başka tablo: Mekke fethedilir, Kureyşliler korku içindedir. Ama şanlı peygamber her zamanki gibi bağışlayıcılığın zirvesindedir:Yusuf Suresinin 92. ayetini okuyarak Mekkelilere,"Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin, O merhametlilerin en merhametlisidir."(s.191) diyerek onlara gönül kucağını açacak, İslam'la aralarındaki psikolojik engeli kaldıracaktır.

Köse'nin kitabında,  hayatımıza ışık tutacak  daha birçok ayrıntı var. Peygamber efendimizin son hastalığında söylediği şu söz onlardan biridir: "Ben sizden tekrar müşrikliğe dönersiniz diye korkmuyorum ancak,dünyaya kapılır,birbirinizi kıskanır,birbirinizi öldürür,bunun neticesinde  sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi yok olup gideceğinizden korkuyorum."(s.227) Bu günü ne güzel anlatmış, değil mi?

Sen Ahmed ü Mahmud ü Muhammedsin efendim

Haktan bize sultan-ı müeyyedsin efendim.

Ona, aline, ashabına, yolunda gidenlere selam olsun...

Köse'nin bu güzel çalışması okunmalı, raflarda kalmamalıdır.