Seçim sürecine girdiğimizden beri bir Fırat'ın doğusu edebiyatı tutturulmuş gidiyor. Sanırsınız Fırat'ın doğusunun bu hale gelmesinde iktidarın hiç bir sorumluluğu yok. Bir defa, ABD'nin Suriye'ye müdahalesi bunun içindi, yani bir PKK devleti kurmak için. Bizde Esat gitsin, diyerek dış politikamızı -şahsi hislere -indirgeyen bir yöntem izleyerek buna katkıda bulunduk. Esat gidince ne olacağını ilkokul çocukları bile biliyordu ama ülkeyi yönetenler ABD'nin kayığına binmeyi tercih ettiler.
Terörle mücadele ve etnik terörle ilgili o kadar hata yapıldı ki saymakla bitmez, bu sadece bu hükümetin günahı değil, son otuz yılda gelen/giden partilerin hepsinin hatası. Ama en büyük hata payı AKP iktidarına ait.
Hatırlayın, Barzani ile Talabani kavga ettiler barıştırma işini biz üzerimize aldık. Zaho'ya bir Peşmerge televizyonu lazım dediler, olur dedik, teknik teçhizatlar uçaklarla Esenboğa'ya indi, gümrüklerimize bile sokmadık, polisimiz, istihbaratçımız gözledi, gümrük muhafaza memurlarımız kenarda beklediler, yükledik Tır'lara Zaho'ya ulaştırdık. Devir 57. hükümet devri,Ecevit başbakan iki de yardımcısı var;Bahçeli ve Yılmaz. Televizyonlar kuruldu. Profosyonel televizyoncularımızı gönderip Barzani'nin elemanlarına Televizyonculuk öğrettiler.
Aynı 57. hükümet döneminde Türkiye'nin 34 yıl imzalamaktan kaçındığı İkiz Sözleşmeler (Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi) Birleşmiş Milletlerde imzalandı. Meclisten geçirme işini ise AKP hükümeti yaptı. Bu sözleşmelerin ortak birinci maddesine göre imzacı devletler kendini halk olarak tanımlayan gruplara -kendi kaderlerini tayin hakkını- vermek zorundalar. Şartları oluşunca siperde bekleyenlerin bu sözleşmeye dayanarak çoğunluk oluşturdukları topraklarda ne tür taleplerde bulunacaklarını söylemeye gerek yok.
Apo'nun idamında da aynı ilişkiyi görmek mümkün 57. ANASOL-M hükümeti (DSP/ANAP/MHP) idamı askıya aldı, AKP iktidara geldi idamı kaldırdı.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, bugün Fırat'ın doğusundaki yapının sorumlusu da benzer bir siyaset anlayışıdır. Ayn-el Arap(Kobani) eylemlerini hatırlayınız. Demirtaş'ın sokağa çağırdığı PKK'lılar 50 civarında insanımızın ölümüne neden odu, yüzlerce, binlerce ev araç,iş yeri tahrip edildi.Ziya Gökalp müzesi yakıldı. Sonunda hükümet Barzani peşmergelerine kapıları açarak Fırat'ın doğusunun YPG'nin elinde geçmesine imkan verdi. Barzani'nin askerlerinin karnını bile biz doyurduk, yaralı YPG'lilerin çoğu Urfa ve Diyarbakır hastanelerinde tedavi edildi. Şimdi de şikayet ediyoruz. Üstüne bir de kendi yarattığımız bir sonuçtan kahramanlık devşirmeye çalışıyoruz. Hem kapıları açıp eşkiyaya yol ver, hem de hiç bir sorumluluğunuz yokmuş gibi temizleyeceğiz diyerek bunu bir seçim malzemesi yap. Bu adamlar oraya nasıl gitti diyen bir seçmen olmayınca siyasetin de bir ölçüsü kalmıyor. Çünkü siyasete ayar vermesi gereken seçmendir.
Milliyetçi olanla onu ayaklar altına aldığını söyleyenin bir arada olduğu, son yirmi yılda -farklı söylemlerle- aynı politikayı takip ettikleri görülünce insanın aklına büyük bir planın varlığı geliyor. Gerçekten nereye gidiyor, nereye götürülüyoruz? Daha dün Çin zulmü ile ilgili verilen önerge bu iki partinin oyları ile ret edildi. Milliyetçi bir siyaset böyle bir meselede onu ayak altına aldığını söyleyenlerle nasıl aynı noktada buluşur? Umarım geçmişte yapılan hatalardan ders alınmıştır. Bu defa başkalarının oyununda figüran değil -oyun kurucu- oluruz.