Herkesi şemsiyesi altına almayan bir yargı erki adalete değil, zulme hizmet eder. Toplumla devletin arasını açar, vatandaşlık bağını zayıflatır.

Tarafsız yargı ancak yargıyı siyasetin etkisinden kurtarmakla mümkündür. Yani yargı hukuka bağlı olacak, yargıç yasa ve vicdanından başka hiçbir etkiye maruz kalmadan karar verecek.

Bugün bir ekonomik kriz varsa kesinlikle aslında bu doğrudan adalet krizi ile ilgilidir. Sermayeyi adalet çeker, adaletsizlik uzaklaştırır.

Önce İmamoğlu’nun diploması iptal edildi, ardından suç örgütü liderliği suçlaması ile gözaltına alındı. Diploma iptali ile ilgili kanaatlerimi yazmıştım;35 yıl geçtikten sonra kimse o diplomayı iptal edemez. Zamansız, daha doğrusu zamanla kayıtlı olmayan suç olmaz. Aksi takdirde bir yargı kaosuyla baş başa kalırız.

Böyle bir anlayış sadece siyaseti kıble yapan üçüncü dünya ülkelerinde olur.

Suç örgütü liderliği ise çok iddialı bir isnat. Gazetelere sızanlardan anladığımız, yerel seçimlerde DEM ile yapılan seçim iş birliği bu ithamın en önemli sebebi. Fakat daha kötüsünü bugün Cumhur ittifakının bileşenleri yapıyor. Örgüt liderinin bizzat kendisi ile görüşüyor, maşeri vicdanı, toplumsal duyarlılıkları dikkate almadan ona önderlik payesi veriyor.

Bu söylem ve ilişki biçiminin toplumda yaratacağı çatlak ve rahatsızlıklar, yerel seçimlerde yapılan iş birliğinden daha büyüktür. Kurucu önder lafları ile Kürtler PKK ve Öcalan’ın ipoteği altına sokuldu. Bunun akıl ve izanla izah edilecek bir yanı yoktur. Ümit Özdağ iki aydır içeride, hala iddianamesi tanzim edilmedi. Özdağ, hangi terör örgütünün lideri? Sığınmacı istilasına karşı çıkmak hangi caza kanununu ihlal ediyor?

Kimse la yüsel değildir, bu söz İmamoğlu için ne kadar geçerliyse Erdoğan içinde o kadar geçerlidir. Suç işleyen ayırımsız bedelini ödemelidir. Ama buna siyaset karışırsa ceza suçluyu değil o siyasete karşı olanları bulur. Değerli ceza hukukçusu Prof. Dr. İzzet Özgenç, sosyal medya hesabında operasyonlarla ilgili şu paylaşımı yaptı: ”İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilgili sair kişiler hakkında yapılan adli soruşturma, hukuk zemininde yürütülmemektedir…Bu soruşturma sürecinde gizlilik ihlal edilmiştir. Söz konusu soruşturmada, maddi gerçeğin araştırılıp, suç işlenmiş olup olmadığının tespiti amacından ziyade, işlendiği kabul edilen suçlar konusunda kamunun ikna edilmesini sağlamak amacına yönelik bir yöntem izlenmektedir.”

Operasyonların yapıldığı günden beri yandaş medyada başlatılan suçlama kampanyası şok içinde olan kamuoyunu iğfal ve bu kişiler yargılanmadan mahkum etme maksadına matuftur. Yargılamalar önce yandaş medyada yapılmakta, mahkemelere adeta sadece hüküm yazmak düşmektedir. Gözaltına alınanlar ve avukatlarının bilmediği suçlamalar, önce yandaş medyaya düşmektedir. Bu sızıntının yargıdan kaynaklandığına şüphe yok.

Bu nedenle operasyonları adalet duyarlılığı ile izah etmek çok zor. Gerçekten öyle bir duyarlılık olsaydı yolsuzluğun, rüşvetin kitabını yazan AKP’li belediyelerden başlamak gerekirdi.

Yapılan bizden -ondan ayırımı esas hedefin siyasi olduğunu göstermektedir. Bu gibi durumlarda en kötü olan vatandaşın yargıya inancının kalmaması gerçek suçluların bile suçlu olduğuna inanmamasıdır.

Sosyolog Nuri Civelek’in ifadesiyle; ”Bu dehşet dalgası dağıldıktan sonra geriye ne dindarlık ne İslamlık ne muhafazakârlık, ne milliyetçilik, ne de vatan, millet, devlet, bayrak adına söylenen sözler kalacaktır. Geriye kalan, büyük bir hayal kırıklığı ve tüm düşünce topluluklarına inancını kaybetmiş bir halk olacaktır…İktidar, ona maruz kalanları olduğu kadar, onu hayata geçirenleri de esir alır…İktidar tekniğine esir düşmek, ahlakı, insafı, hukuku “öldürmek” demektir. Aslında bu bir intihar girişiminden başka bir şey değildir.”

Adaletsizlik en çok ona sebep olanları vurur.