Gan Goğirem
Adam ayakta duramayacak kadar sarhoştu. Akşamın alaca karanlığında yalpalayarak izbe yerden ana caddeye yürürken yere düşünce bağırmaya başladı. "Heytt ülen gan goğirem, Allah'ıma kitabıma keserem ha..." Çolunun çocuğunun rızkını bilmem ne hanede tüketmiş, bela arayan cahil adam, haşa Allah'ı ve Kuran’ı da şahit tutuyor.
Erzurum’dan bir örnek, üniversite yıllarımızdan, kırk küsur sene evvelinden. Geldik günümüze, internetten beslendiği kadarıyla özgüven patlaması yaşayanlar, bela saçanlar… O kadar çok yalan, dolan, iftira dolu paylaşım var ki milyonlarca izlenen. Sentez olmadığı için kabul gören.
Sosyal Medyası Olmayan Profesör
Prof. Dr. Armağan Hayırlı, benim de en çok izlediğim ekonomi kanalında konuşuyor. Ama iyi konuşuyor, soyadı gibi hayırlı konuşuyor. Çünkü konusuna hâkim… Hayvancılığın gerçeklerini ve çözüm yollarını anlatıyor. Arada hassas bir konuya değindi, mealen dedi ki; “5-6 senedir televizyon izlemiyorum, sosyal medyam da yok. Bazen toplum içinde kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyorum.” Armağan hocayı böylesine ciddi bir konuda kaç kişi dinlemiştir bilmiyorum. Üstelik kadın programlarının reytingde tavan yaptığı saatlerde.
Ben ekonomi ağırlıklı TV izliyorum. Sosyal medyayı da kullanıyorum. Buna rağmen kendimi farklı alemde hissettiğim çok oluyor. Arada kendime sorarım, “dün gece izlediğin programlar sana ne verdi?” Çoğunlukla cevabım “bir hiç” olur.
Sosyal Medya Dost Katili
Adam; Elli yılı aşan dostluklarına aldırmadan, yüz yüze tanışmadığı, elini sıkmadığı, selamlaşmadığı birileri uğruna maziyi yakıyor. Bu kadar mı çok kamplaştık? Maalesef, evet…
Adam; Kanal A Haberi izliyor, “zenginim Hac ibadeti şart”, Tele-1 Haberi izliyor, “sadakaya muhtacız” diyor. A Haberde, Türkiye ekonomide dünya lideri, Tele-1’de Marmaray yok varsayılıyor, sefalet diz boyu… Bu kadar mı inatlaştık? Maalesef, evet…
Adam; Abdullah Öcalan’la terör kampında karanfilli fotoğrafı olan Perinçek’i milli ve milliyetçi görürken sırf kendisiyle birlikte hareket etmiyor diye hayatında MHP dışında bir yere oy vermemiş bir ülkücüyü PKK’ya dolaylı destekle suçluyor. Bu kadar mı vicdanımızı yedik? Maalesef, evet…
Adam; Hırsızı, arsızı, uğursuzu bile koruma içgüdüsüyle gönüldeşinin gönlünü ateşe atabiliyor. Bu kadar mı köreldi kalp gözleri? Maalesef, evet…
Adam; Atatürk düşmanı bir video izliyor, o konuda daha önce ümmi olduğundan dinlediği karalamaları doğru sanmakla kalmıyor, tröllük yapmaya başlıyor, ahkâm kesiyor. Bu kadar mı cehalet kutsandı? Maalesef, evet…
Adam; Hilafet diye haykırıyor ama hilafetin anlamını bilmiyor. Sanıyor ki Yavuz Sultan Selim 1517’de hilafeti getirdiğinde bütün Müslümanlar biat etti, farklı yerlerde kendi halifeliğini ilan edenler olmadı. Bilmiyor ki Osmanlı dara düştüğünde Halife sıfatıyla Osmanlı Sultanı, cihat fetvası yayınladı ama yetişen devlet olmadı, samimi Müslümanlar hariç…
Adam; İslam karşıtı çamur bir video izliyor, daha önce bir sayfalık bir ilmihal okuması bile olmadığı halde iki yobazı örnekleyerek yüce dinimizi karalıyor, Allah’ın kelamını yargılama hadsizliğinde boğuluyor.
Adam; Sonradan dahil olduğumuz ittifak devletleriyle birlikte Birinci Dünya Savaşını kaybettiğimizi bilmiyor. Atatürk’ün önderliğinde kazandığımız Kurtuluş Savaşıyla Birinci Dünya Savaşını karıştırıyor. Yıllar öncesinde fiiliyatta zaten yıkılmış olan İmparatorluğu Atatürk yıktı diyor.
Adam; Abdülhamit Han’ın TRT dizilerinde İngiliz Büyükelçisini şamar oğlanı gibi fırçaladığını, hatta tokatlamaya varan hareketlerini gerçek sanıyor. Hanedanlığı özlüyor.
Adam; Almış eline rakı bardağını, üstelik bardağın üzerinde Atatürk resmi, poz veriyor, Atatürkçülük yaptığını sanan cahil mazlum milletlere örnek, ömrü cephelerde geçen bir lideri yaralıyor.
Adam; Elindeki “imanometreyle”, kimin daha dindar olduğunu tespite yelteniyor. Aynı camilerde birlikte defalarca namaz kıldıklarına, “kardeşim biz Müslümanların işine karışma” diyor. Sonra cebinden “niyetometreyi” çıkarıyor, karşısındakinin niyetini 180 derece tersinden ölçüyor. Farkında olmadan suçluyor, kırıyor.
Emin olun çok insan aynı ahvalde. Yarınlarda ülke ve millet olarak maazallah dara düşersek kime güveneceğiz? Medya’da birbirine savaş açan, güya yarım asırlıklara mı? Evet, katili gördüm, adı “Sosyal Medyaydı” ve pis pis sırıtıyordu. Haksızım diyen zinhar yoktu.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, 13 yaşındaki Zlata Filipoviç’in çocuk kalbiyle Bosna dramını anlattığı, “Zlata’nın Günlüğü” kitabından ders çıkaracaklara.