Bir terör örgütü düşünün ki yıllık 25 milyar dolarlık bir gelire sahip olsun ve bir mahkumun emriyle kendi kendini feshetsin. Böylesine büyük bir gelirden vazgeçilmesi akıl dışıdır. Amerikan desteğini arkasına almış olan bu örgüt, Avrupa ve Hristiyan dünyasından da destek görmektedir. Ayrıca, Yahudi devletinin tek temsilcisi olan İsrail tarafından sahiplenilmekte ve İsrail’in güvenliği için hazırlanmaktadır. Suriye’de kurulması planlanan PKK/YPG devleti, İsrail için Türkiye, Suriye ve İran’a karşı bir tampon devlet olarak planlanmaktadır. Bu terör örgütü, İsrail’in güvenliği için eğitimden geçirilmekte ve donatılmaktadır.

Marksist-Leninist olduğunu savunan bu örgüt, başlangıçtaki ideolojisinin aksine, bugün Amerika, Batı ve İsrail’in taşeronluğunu yapmaktadır. Başlangıçta dikey bir yapılanmaya sahip olan örgüt, Ortadoğu’daki gelişmelere bağlı olarak yarı dikey ve yarı yatay bir yapıya dönüşmüştür. Liderlik sistemi tek bir kişiye bağlı olmayan bu örgütün, cezaevindeki birinin talimatıyla kendini feshetmesi mümkün değildir.

Örgüt, Türkiye’deki demokratik düzen ve hukuki boşluklardan faydalanarak bir siyasi partiye sahip olmuştur. Bu parti, örgütün tam kontrolü altındadır ve adayları ile politikaları örgüt tarafından belirlenmektedir. Sözde barış görüşmeleri de bu siyasi parti aracılığıyla yürütülmektedir. Arkasında büyük dış güçlerin desteği bulunan böyle bir terör örgütünün kendi kendini feshetmesi düşünülemez. Bu karar alınsa bile uluslararası koşullar, örgütün destekçileri ve Türk düşmanları buna izin vermez.

Bazı kesimler, "terörsüz Türkiye projesi bir devlet aklıdır" dese de, bu projenin Türk devlet aklı olmadığı kanaati halk arasında yaygındır. Hükümetin bu projeyi gündem değiştirmek ve zaman kazanmak için kullandığı açıktır. Ancak, bu süreçte kaybedenin Türk milleti ve Türk devleti olma ihtimali yüksektir.

Dünyanın hiçbir yerinde bir terör örgütüyle müzakere edilmez; mücadele edilir. Müzakere etmek, örgütü muhatap kabul etmek anlamına gelir ve uluslararası alanda örgüte meşruiyet kazandırır. Bu durum, örgütün hem moral kazanmasına hem de propaganda yapmasına olanak tanır. Türk devletini masaya oturmaya zorladığını iddia eden örgüt, bunu tabanına bir zafer olarak sunar.

Uluslararası raporlara göre PKK'nın yıllık gelir kaynakları şöyle sıralanmaktadır:

  • Uyuşturucu ticareti: 5 milyar dolar,
  • Suriye petrolleri: 2,5 milyar dolar,
  • İnsan, silah ve sınır kaçakçılığı: 7 milyar dolar,
  • Mafya yapılanması, kumar ve yasa dışı bahis: 10 milyar dolar.

Toplamda 24,5 milyar dolarlık bir gelirden vazgeçilmesi söz konusu değildir. Silah bırakma söylemleri ise zaman kazanma stratejisinden başka bir şey değildir.

Türkiye’deki siyasi parti liderleri, oda ve sendika başkanları nasıl görevlerinden vazgeçmiyorsa, terör örgütü yöneticileri de bu gelir ve imkanlardan vazgeçmez. Türkiye, siyasi parti liderlerinin, oda ve sendika başkanlarının çiftliği gibi yönetilmektedir. Bu düzenin değişmesi mümkün görünmemektedir.

Sonuç olarak, maraba demokrasisi ne sorun çözebilir ne de refah sağlayabilir. Emperyalist güçlerin ürettiği yapay Kürt sorunu, hem Türkiye’nin zamanını çalmakta hem de gençlerini toprağa düşürmektedir. Bu süreçte kazanan siyasetçiler, sendika başkanları ve terör baronları olurken, kaybeden her zaman Türk milleti olmaktadır.