Türkiye’de çok ciddi bir refleks kırımı yaşanıyor.
Kadim bir Türk şehri olan Diyarbakır zor bir şehirdir bilirim. Zira o şehrin kültürüyle büyüdüm. Ortaokul ve lise hayatım Diyarbakır’da geçti. Melik Ahmet semtinde volta attığımız, Diyarbakır stadyumunda futbol oynadığımız, dingilhava havuzunda yüzdüğümüz, surları boydan boya adımladığımız, Ocak’ta feyz aldığımız günler daha dün gibi…
Dahası vatana ve al-bayrağa sevdamızın şekillendiği bu şehir bizim için hep özel oldu…
Evet, Diyarbakır zor bir şehirdir ama kadim Türk şehrinden birilerinin hayalinde başkentliğe terfi ettirilen Diyarbakır’da Türk Milliyetçiliğinin adresi olarak görülen bir partinin il başkanlığını yapmak daha da zordur.
2002-2009 yıllarında MHP Diyarbakır İl Başkanlığını yapan Abdullah Arzakçı’ya ve öncesinde-sonrasında MHP’nde görev yapan ve yapmakta olanlara bu gözle bakmak gerekir.
Peki ne oldu da böylesi zor bir şehirde, emniyet müdürlerinin bile gündüz vakti şehit edilebildiği, baro başkanlarının katledildiği bir şehirde, her an PKK namlusunun ucunda görevi göze alan bir kişi yıllarca ayrımcı olarak gördüğü ve görüşünü korkmadan haykırdığı bir partiye siyaset yapmak üzere başvurdu? Dahası HDP’ye giderken neden “yuvama döndüm” dedi?
Yuva ne demektir? Yuva doğulan, yaşanan, benimsenen yer demektir. Yani Abdullah Arzakçı daha önce oralardaydı da MHP’ye sonradan mı geldi? Bildiğim kadarıyla hayır… Peki ama neden böyle bir ifade kullandı?
Acaba Arzakçı’nın bile farkında olmadığı büyük bir oyun mu oynanıyor veya razı edildiği bir senaryonun parçası mı oldu?
Damarı mı sulandırıyorlar, mayayı mı bozuyorlar, yoksa hiçbiri mi? Hangisi?
Ana Damara Dokunmak
Milletlerin bir damarı ve mayası vardır. O damarın mümkün mertebe hasar görmemesi, mayanın bozulmaması gerekir. Katılırsınız katılmazsınız ben hayatım boyunca o damara ve mayaya hep “ülkücü damar / ülkücü maya” diyegeldim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “arkadaşlar gidip Toros dağlarına bakınız; eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla Türk’ü yenemez” sözü bir damardır.
Egemen güçlerin hedefi işte o damarı kesmektir. Şimdiye kadar başaramadılar ama bu vazgeçtiler anlamına gelmez.
Açılım sürecini hatırlayın mesela. Hiç düşündünüz mü, sinema sanatçıları, ses sanatçıları açılım sürecinde neden sahaya sürüldüler? Bunların hiçbirisi ne sosyolog ne psikolog ne toplum bilimci ne de siyasetçi idi. Maksat toplumun bu şahıslara olan sevgisiyle refleks kırılması yaşatmak, damara zarar vermekti.
Hiç düşündünüz mü, bu işlerin mimarı Vamık Volkan ta Amerikalardan bu iş için neden geldi ve gitti? Sadece mola verildi, eğemem güçler sonuç alıncaya kadar geniş bir zaman diliminde tekrar tekrar deneyeceklerdir.
Maya Bozulması
Şimdi de doğrudan mayaya mı el atılıyor? Yedi yıl MHP il başkanlığı yapan kişi HDP’nin en gözde şehir olarak gördüğü Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday adayı oluyor.
HDP o kadar da bölücü değil mesajı mı verdirilmek isteniyor? Oysa HDP’liler kendi beyanlarıyla o kadardan öte biz buyuz diyorlar. Olsun algı işinin uzmanları beyazı kara, siyahı ak olarak gösterebilirler.
İşte bu bir damar değişimi girişimidir. Arzakcı neden bu noktaya geldi, asıl sorgulanması gereken budur. Ama doğuda ve güneydoğuda neler olduğunu bildiğini sanan ama gerçekte bilmeyenler bunu sorgulama gereği dahi duymazlar.
Empati Yapmak
Kendimizden bir örnek vereyim. Bizim Diyarbakır Maarif Koleji'nden birisi Kürt diğeri Zaza kökenli ülkücü iki arkadaşımızın sonradan kulvar değiştirmeleri içimizde bir yaradır. Çok sordum kendime empati yaparak, “acaba biz nerede hata yaptık da bu kardeşlerimizin sempati alanı taban tabana değişti?”
Millet olarak bunun cevabını bulamazsak çakıl taşı söylemini daha çok tekrarlarız. Yazık...
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun mayanın bozulmaması için çalışanlara ve doğrudan Arzakçı’ya yüklenmek yerine, neden sorusuna cevap arayanlara…