“Süslüman” tabirini ilk defa, TRT’de Eğitim ve Kültür Yayınları Müdürü olarak görev yaptığım günlerde, personelimizden İlahiyat Fakültesi mezunu bir hanım kardeşimizden duymuştum. Kendisi dinini yaşayan, işini yapan, herkesle iyi geçinen bir arkadaşımızdı. Son yıllarda oluşan ve “İslam Sosyetesi” diyebileceğimiz şımarıklara benzemiyordu. Sohbetimiz sırasında, “Onlar Müslüman değil Süslüman” demiş, tam da yerine oturan bu tabir hoşuma gitmişti. Geçen yıllar içinde Süslümanlar o kadar çoğaldı ve çeşitlendi ki kendilerine daha ileri bir isim bile yakıştırılsa yeridir. Tabir uygun düşerse artık onlar Nirvana’ya ermiş olabilirler ama hayal âlemlerinden uyanıp etraflarına da bakmaları gerektiğini hatırlatacak bazı sorular sorarsak belki kendilerine gelebilirler. Ne dersiniz?
“Gelmezler” mi dediniz?
Yoo, Allah’tan ümit kesilmez: ben yine de soracağım…
Erbakan Hoca’nın “Sakallı Hüsnüleri” ile hanımların evlerde düzenlediği “Okuma”, “Altın” ya da “Kısır Günleri”nin Fısıltı Hocaları olan “Bacılar”, sizlere soruyorum:
- Hani bir zamanlar Anadol, Serçe, Murat marka otomobillerinizin arka camlarına “Mülk Allah’ındır” yazdırıyordunuz. Son yıllarda jeeplere ve başka lüks otomobillere terfi edince o yazıları göremez olduk, neden?
- Bunca insan geçim sıkıntısında, işsizlik çoğalıyor, bunalımlar ve aile boyu intiharlar oluyor. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diye bir düsturu olan İslam Dini’nin mensupları olarak bu konuda size, bize düşen bir sorumluluk olup olmadığını hiç düşündünüz mü? Ya da iktidarın “Sosyal Yardım” politikalarının iflas ettiği aklınıza geldi mi?
- Bilmem kim İstanbul’daki Ihlamur Kasrı’nda bebeği için sosyetik mi sosyetik, şatafatlı mı şatafatlı, israflı mı israflı bir “Hoş geldin Mevlidi” düzenlemiş! Bunun dinde yeri var mı?
- Ya tesettürlü bacılarımız tarafından tıpkı Jet Sosyete’nin düzenlediği “Yaza Veda”, “Bekârlığa Veda” partileri gibi “Tubiş’in Londra’daki evinden İstanbul’a Dönüş Partisi” düzenlendiğinden haberiniz oldu mu? Oldu ise ne düşündünüz?
- Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü’nde “Ulusal Demiryolları Sinyalizasyon Projesi”nde Tesisler Dairesi Başkanı olarak görev yapan birinin, 1,5 milyon TL değerindeki tam 32 ihaleyi, hanımı üzerinden kurduğu paravan şirkete verdiğini okudunuz mu? Benzer ihale işlerini hiç araştırdınız mı?
- İş ve İşçi Bulma Kurumu (İŞKUR) diye bir devlet kurumumuz var malum; bu kurum sayıları on milyonu aşan işsizlere iş bulamazken yalnızca 2018 yılında “Tanıtım ve Temsil gideri” olarak 20 Milyon 617 bin TL harcama yapmış. Neyin tanıtımını yaptı, neyi temsil etti acaba sordunuz mu? Sormayacak mısınız?
- “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile sembolik hale gelen milletvekilleri her fırsatta kendilerine kıyak geçiyorlar. AKP milletvekilleri, mevcut kanunlara göre bakmakla yükümlü olmadıklarına bile ömür boyu sağlık hizmeti ve başka sosyal haklar kotarmak için teklif verdiler. Görmüyor ve duymuyor musunuz? Milletvekilleri, adeta “Biz yaşayalım millet ölsün” dercesine zehir saçan termik santrallere filtre takılması zorunluluğu getiren kanun teklifini de ertelemekten çekinmediler. Demokratik haklarınızı kullanıp itiraz etmeyecek misiniz?
- “Kavakçı”, “Sayan” ve benzeri soyadlılar aile, hatta sülale boyu devlette istihdam edilirlerken, üç - beş yerden maaş alanlar artarken, hayat ve iş tecrübeleri olmamasına rağmen doğuştan şanslı ya da siyaseten torpilli bazı gençler bilmem kaç paralı kurumda “Yönetim Kurulu Üyesi” olurken arkası olmayan gariban vatandaşlarla çocuklarının işsiz kalmasından rahatsız değil misiniz?
- Sahi, iğneden ipliğe her şeye zam geldiği için fiyatlar yükselirken Enflasyonun, işssiz sayısı tavan yaparken işsizlik oranının düşük olarak açıklanıyor olmasını merak etmiyor musunuz?
- Beşiktaş gibi güzide bir spor kulübümüzü borç batağına saplayıp, Doğan Medya gibi dev bir kuruluşu hemen bütün müştemilatı ile birlikte kelepir fiyatına hem de Ziraat Bankası’ndan verilen kıyak kredi ile aldıktan sonra Devlete ait “Talih Kuşu” Milli Piyango ihalesini de kazanan nam-ı diğer “Tüpçü”yü biliyor musunuz? Peki ya piyangonun son on çekilişinde büyük ikramiyelerin her nasıl olup da hep satılmayan biletlere isabet ettiğine/ettirildiğine hiç kafa yordunuz mu?
- “Hanefi Mezhebindeniz, ehlisünnetiz” diye övünürsünüz de, kumaş ticareti ile uğraşan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin, bir müşterinin beğenip almak istediği kumaşı raftan indirirken oğlu tarafından Allah ve Peygamberin adı anılınca, “Ticaretimize Allah’ı ve Peygamberini alet ettik” diyerek o kumaşı satmadığından haberiniz var mı? Varsa piyasadaki bu “Çevşen Kasabı”, “Rahman ve Rahim Cafe – Restaurant”, “Safa – Merve Giyim” ve benzeri tabelalar sizi rahatsız etmiyor mu?
- Çorum’daki Hitit Üniversitesi bünyesinde bulunan ve herhalde İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin kurduğu “Değerler Eğitimi Kulübü”nün düzenlediği “Üniversite ve Medrese Öğrencilerine Yönelik Ehli Sünnet Akidesi Konferansları”na, bunca İlahiyat Profesörü varken bazı sivri çıkışları ile gündem olan birinin konuşmacı olarak çağırılması ve hadi onu da geçtik; “burası gerçekten çok önemli”, konferansa katılım müracaatlarında “Hanımlar için” ayrı, “Erkekler için ayrı” irtibat numarası verilmesi ne anlama geliyor? Kadınlar aradığı zaman telefonda erkek, erkekler aradığı zaman kadın görevli ile konuşurlarsa bu haram mıdır, yasak mıdır? Peki, öyle ise TBMM’de AKP’nin Grup Başkan Vekili olan hanım milletvekili ve her akşam televizyonlarda boy gösterip erkek konuşmacılarla tartışan başörtülü hanımların durumu nedir?
Sorular böyle uzar gider de tatmin edici bir cevap alabilir miyiz bilmiyorum. Gazetelerde
okuyor, haberlerde dinliyoruz. Türkiye’de milyoner sayısı artmış. Artmış ama dengesiz bir dağılım var. Milyoner sayısı artınca iş ve aş da artacağı için yoksul sayısında azalma olması gerekirken tersi oluyor. Kısacası milyoner sayısı yüz artıyorsa yoksul sayısı bin, on bin, yüz bin ve giderek milyonlarca artıyor. Acaba neden?
Bunları dert edip yazıya dökerken ekonomiyi, istatistiği, standardı ve kaliteyi iyi bilen Hüseyin Özdamar kardeşimin şu paylaşımı düştü önüme:
Gâvur Almanya’da vergi rekortmenleri:
- Wolkswagen, 2- Daimler Benz (Mercedes), 3- Bmw, 4- E. On enerji, 5- Deutsche Telekom, 6-Siemens…
Müslüman Türkiyede vergi rekortmenleri:
- Merkez Bankası, 2- Ziraat Bankası, 3- İş Bankası, 4- Yapı Kredi Bankası, 5- Garanti Bankası, 6- Vakıflar Bankası.
“Gâvur Almanya”da zenginlik ÜRETİM ile, Müslüman Türkiye’de ise FAİZ’den sağlanmış. “Batı bizi kıskanıyormuş”, “İtibardan tasarruf olmazmış!..” Almanya’yı Hristiyanlar, Türkiye’yi Müslümanlar yönetiyordu değil mi?
Almanya’nın ekonomisi bizden 7 kat daha büyük. İtibarı/pasaportu bizden 50 kademe önde. Kişi başı milli geliri bizim 5 katımız. Orada milyonlarca Türk çalışıyor. Bu durumda Almanya bizim neyimizi kıskansın ki?
Galiba daha önceki yazılarımda “Yazıya başladığımda Allah yardım ediyor” diye bir ifade kullanmıştım. Bülent Arınç gibi “Allah verdikçe veriyor” desem belki telif isteyebilir ama gerçekten de bilgiler katar katar geliyor, hatıralar canlanıyor ve yazdıkça yazasım geliyor. Gelip geçen iktidarlar tarafından kıymeti bilinmeyip göz ardı edilse de Prof. Dr. Osman Altuğ çok değerli bir ekonomi üstadı. İşi teknik terimlere boğmadan tam da halkın anlayacağı biçimde öyle güzel anlatıyor ki okuması yazması olmayan Ayşe Teyze de, Hasan Dede de anlar. Keşke Hazine ve Maliye Bakanı Damat Bey de O’nu dinleyebilse. O’nun tatlı tatlı anlattığı bir videoyu da M. İhsan Uzun kardeşim paylaşmış… Hoca, bir türlü belini doğrultamadığımız ekonomik durumu şöyle özetliyor:
“Bir ülke düşünün 100 tane yumurta üretiyor. Bu 100 yumurtaya karşılık 100 lira basıyor. Demir veya kâğıt... Bir yumurtanın fiyatı kaç lira? 1 lira. 100 yumurtanın üretimini daha fazla arttırmak için ne yapman lazım? Tavuklara yani üreticilere ve de horozlara yani yatırımcılara iyi bakman lâzım. Tavukların bakımını iyi yaparsan horozların yani yatırımcıların yatırım şevkini yüksek tutarsan yumurta üretimi 100'den 200'e çıkarsa bir yumurtanın fiyatı kaç lira olur? 50 kuruş olur. Yok, tavuklara bakmazsan horozların yani yatırımcıların moralini düzgün tutmazsan yumurta üretimi 100'den 50'ye düşerse ne olur? 2 lira olur yumurtanın tane fiyatı.
Fiyatı belirleyen neymiş? Daha doğrusu paranın değerini belirleyen neymiş? Bu ülkenin üretim gücüdür. Paranın değerini o ülkenin üretim gücü belirler. Hangi şekilde gelmiş olursanız olun. İster sözüm ona demokraside yüzde 100 oy ile gelin, isterseniz başka tarzlarda iktidara gelin. Siz paranın değerini belirleyemezsiniz! Paranın değerini ne Cumhurbaşkanı belirleyebilir ne Meclis belirleyebilir ne Merkez Bankası belirleyebilir ne de TÜİK belirleyebilir! Paranın belirleyicisi kimmiş? Üretim gücü!..”
İşte böyle Müslüman kardeşim ve işte durum budur Müslümanlığın umdelerini unutup “Süslümanca” yaşayan arkadaşlar… Müslüman sorgulamak zorundadır. Hani Amerikan filmlerinde sık sık duyarız: “Ben vergisini veren bir vatandaşım!” Yani, “Vergimi verdiğim için hesabını sorarım” diyor. Siz de sormalısınız. Unutmayın ki sorgulamayan Müslüman sorgulanır. Allah’ın hesabı bütün hesaplardan hızlı görülecektir ve ertelemesi yoktur.
İslam’ın aydınlığı ile Müsbet ilimleri birleştirip üretime yönelmez, bir zamanlar eleştirip kınadığınız şımarıklara rahmet okutacak davranışları sürdürürseniz felaket yakındır. Bu felaket belki sizi, bizi teğet geçebilir ama çocuklarımızı ve torunlarımızı mutlaka yakalayacaktır. Titreyin ve kendinize gelip Tüketen Türkiye’den Üreten Türkiye’ye geçmeye yardımcı olun, sevip oy verdiğiniz siyasetçileri de uyarın! Kısacası “Süslümanca” değil Müslümanca yaşayın!
Bilmem anlatabildim mi?