Bahçeli, “Öcalan meclise gelip DEM grubunda konuşsun, PKK ‘ya silah bırakma çağrısı yapsın umut etme hakkından yararlansın” dedi.
Umut etme hakkından yararlanabilmek için hükümlünün bazı şartları yerine getirmesi gerekir. Birincisi, 25 yıl içeride kalmaktır. Bu, 25 yıl nasıl geçerse geçsin anlamına gelmiyor, hükümlünün bu süreyi ‘iyi halle’ geçirmesi, pişman olduğunu göstermesi gerekir.

Açık bir nedamet yoksa, bu haktan yararlanamaz.

Peki, Öcalan böyle bir pişmanlık veya iyi hal sergiledi mi?

Öcalan, idam kaldırılana kadar asılma korkusu ile hep süt dökmüş bir kedi gibi davrandı. Pişman olduğunu, devlete hizmet ettiğini söyledi. İdam kalktıktan sonra, bu teslimiyetçi tutumunu değiştirerek fabrika ayarlarına döndü. Daha idamın kaldırılması tartışılırken,” idam iç savaş ve ayaklanma demektir, en az 15 bin gerillamız var… 15 bin kişiyle başlayan bir şiddetin Türkiye’yi nereye götüreceği belli olmaz” diyerek Türkiye’yi tehdit etti.

İdam kaldırıldıktan hemen sonra ise örgüte çağrı yaparak, “yalnız kuzey için değil tüm parçalarda antidemokratik uygulamalara karşı örgütün nitel ve nicel olarak güçlendirilmesini” istedi. PKK bu çağrı üzerine Irak’ın Kandil, Bradost, Zap ve Gara bölgelerini medya savunma alanı ilan etti, buraya girecek tüm yabancı güçlerin hedef teşkil edeceğini ilan etti.

Örgüt, 2002 yılında büyük bir kriz yaşadı, Öcalan avukatlarını merkez komiteye alıp Kandil’e göndererek örgütün tasfiyesini önledi. Kardeşi Osman Öcalan ve beraberinde olanları sağ tasfiyeci ve bozguncu ilan etti. Osman Öcalan dağdan firar etmek zorunda kaldı, Avrupa’da Ali Haydar Kaytan’ı kendi adına TV’lere çıkararak talimatlarını okuttu. Cemil Bayık’ın Osman Öcalan’ı öldürmemesini eleştirdi.

Yıllar sonra İstanbul Özel yetkili Savcılığın avukatlar hakkında yürüttüğü soruşturmada, Öcalan’ın 2010 martından itibaren mahkeme kararı ile izlenen 56 avukat görüşmesinde, avukatları ile hiçbir hukuki konuda görüşme yapmadığı bu görüşmeler üzerinden örgütü yönettiği ortaya çıktığı ifade edildi. Açılan soruşturmada, ”Avukatların KCK Sözleşmesi madde 14/6’da yer alan KCK önderlik komitesi başlığı altında düzenlenen komiteyi teşkil ettikleri ve Öcalan’ın PKK’yı yönetmesini sağladıkları belirlenmiştir” deniliyordu. ( İrfan Sönmez, Kayıp Barış, Elips Yayınları)

Sonraki süreçte de Öcalan aynı tavrı sürdürdü. Çözüm sürecinde değiştiğine dair çıkan bazı yazı ve haberlere karşı HDP’li vekillere şunları diyecektir: ”Öcalan, bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten vaz geçti diyorlar; Ben hiç bir şeyden vazgeçmedim. Ben sadece demokratik Türkiye olmadan bunların hiçbiri olmaz, zamanı değil, arabayı atın önüne koymayın” dedim diyordu. Yani bu hedefe ulaşmanın yolu önce demokratik bir zeminin sağlanmasıdır, o olunca, bu hedefleri gerçekleştirmek daha kolay olur diyordu.


Şimdi hapishanede bile rahat durmayan, Türkiye’yi bölmekten vazgeçmediğini söyleyen Öcalan için Bahçeli umut etme hakkından yararlanmalı diyor. Öcalan, Bahçeli’nin istediği çağrıyı kendini kurtarmak için yapar ama bunu hiçbir zaman realize etmez, taktiksel olarak yapar. Paçayı kurtardıktan sonra bıraktığı yerden devam eder.


Umut etme hakkı iyi halli, ıslah olmuş mahkumlar içindir. Üstelik bu kararı verecek olan siyaset kurumu değil yargıdır. Hiçbir yargıç halini değiştirmeyen böyle bir mahkûmu umut etme hakkından yararlandıramaz. Kaldı ki Öcalan’ın idamı kaldırılırken ömür boyu içeride kalmak üzere kaldırılmıştı. Örgüt ve eylemleri ile bağını kesmeyen bir kişi ne AİHM mevzuatına ne de iç hukuka göre “umut hakkından” yararlanamaz.