İsveç'in NATO'ya girmesine yol verilmesi -siyasi münafıklığın- ne dereceye vardığını bir defa daha gösterdi. Oysa neler neler demişlerdi. İsveç, PKK'nın Avrupa'daki merkezi ilan edilmişti. Yalan da değildi, örgüt militanları orada barınıyor, İsveç hükûmeti de onlara destek oluyordu.
Cumhur İttifakı’nın iki lideri Erdoğan ile Bahçeli, "Zinhar" İsveç, NATO'ya üye olamaz diyorlardı.
Bu asla'ların ne manaya geldiğini biz biliyorduk da, millete anlatamıyorduk. Son iki yılın gazetelerine bakın, İsveç'le ilgili neler söylendiğini göreceksiniz. Anlı şanlı kalemler, kelli felli uzman taslakları TV ekranlarında racon kesiyor, İsveç'e yol vermenin mümkün olmadığını söylüyorlardı. Gerekçe belliydi; PKK terörüne destek olmak.
Daha ılımlı olanlar, eğer yol vereceksek karşılığında şunu şunu almamız gerekir diyerek ABD'den F16'larla ilgili, İsveç'ten teröristleri iade etmekle ilgili gerekli anlaşmaların yapılması gerektiğini söylüyorlardı. Doğru olan, bu desteğe karşılık ABD ve İsveç'inde Türkiye'nin -hassasiyetlerini- dikkate alarak adım atmalarını istemekti. Uluslararası ilişkilerde karşılıksızlık yoktur. Bir devlet bir şey veriyorsa karşılığını da alması gerekir. Aylarca F16'larla ilgili hikâyeler anlatıldı, teröristlerin iade edileceği söylendi ama hiç biri olmadı.
İsveç'in teröre destek olmak kadar bir başka sabıkası da, yüce kitabımız Kur’an'ı yakanlara gösterdiği hoş görüydü. Terörün üstüne Kur’an yakmak da eklenince Milliyetçi-İslamcı iktidarımızın İsveç'in NATO'ya katılma kapısını sonsuza kadar kapattığını düşündük. CB Erdoğan, Kur’an yakanların NATO'ya girmelerine destek vermemiz düşünülemez demişti.
Onca patırtıya, gürültüye rağmen önceki gün İsveç'in NATO üyeliği Meclis’ten geçti. AKP-MHP-CHP, İsveç'in NATO üyeliğine destek verdiler. Bu vesileyle bir defa daha asla'ların, zinhar'ların ne manaya geldiğini öğrendik. İktidarın lügatinde asla, aslında olur anlamına geliyordu. Ama toplumun gazını almak için bu aslalar bir müddet gündemde tutuluyor, sonra vatandaşın enerjisinin boşaldığından emin olununca tam tersi yapılıyordu.
Hatırlayınız, Yunanistan 1974 yılında Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini engelleyemediği için NATO'dan ayrılmıştı. Sonraki yıllarda NATO'ya dönmek için çok çabaladı. O dönemin Türk hükûmetleri, Demirel ve Ecevit gibi liderler buna geçit vermediler. Her türlü baskıya direndiler. Lafa gelince Demirel'e, Ecevit'e yerlilik millîlik yakıştırılmaz. Ama onlar 12 Eylül darbesine kadar Yunanistan'a NATO yolunu açmadılar.
İsveç, hiç bir şey vermeden istediğini aldı. Türkiye ise yine avuçlarını yaladı. Tek bir terörist iade edilmedi. İsveç'te ikamet ettiği bilinen PKK'nın bir kısım yöneticisi orada kalmaya devam ettiler. Bu milletin yüreğini kanatan Kur’an yakma olaylarının tekrar etmeyeceğine dair taahhütte bulunmadı. Hâlbuki ne demişlerdi; İsveç, PKK'nın mağarası, bölücü örgütün üssüdür. O üs NATO'ya girdi. Şimdi soruyorum, PKK, NATO'ya mı girdi. Onca şamata, onca gürültü boşuna mıydı? Bir tek sözünüz doğru çıkmayacak mı?