Bir yerde bir köy varmış. Kış aylarında Kurtlardan, yaz aylarında eşkıyalardan mustaripmiş. Kış geldi mi Kurtlar saldırıyor, yaz gelince de eşkıyalar baskın veriyor ne var ne yok yağmalıyorlarmış.
Köylüler toplanmış bu soruna bir çözüm aramaya başlamışlar. Köyün kanaat önderleri sırası ile söz almışlar. Kimisi: göç edelim” demiş" kimisisilahlanıp hep birlikte köyümüzü savunalım” demiş. Bir diğeri:” aramızda altın gümüş para neyimiz varsa toplayalım her yıl düzenli haraç verelim hatta kutlar için her haneden birer hayvanı kış boyunca dışarıda bağlayalım bu sorundan kurtuluruz “demiş.
Bu arada köyün Muhtarı söz almış: ”Bütün bunlara gerek yok. Köyümüzde iyi yetişmiş aklı başında, düşmanlarımızla baş edecek, Ahmet ile Mehmet var, onları çağıralım bu görevi onlara verelim ”demiş. Muhtarın önerisi kabul edilmiş, Ahmet ile Mehmet çağrılarak görev onlara verilmiş.
Üç-Beş yıl köyde ne bir kuzu kaybolmuş ne de eşkıyalar köye girebilmiş. Gel zaman git zaman derken, bir gün Devlet köye Karakol kurmaya karar vermiş. Karakol kurulup bir bölük asker köye yerleşince, Ahmet ile Mehmet artık aranmaz sorulmaz olmuş. Hatta birçok köylü selam bile vermezlermiş. Ahmet le Mehmet kendi hallerinde kendi kaderlerini yaşarken bir gün ansızın köye kurulan karakol başka bir yere taşınmış. Bu arada köye tekrar kışın Kurtlar, Yazın eşkıyalar saldırmaya başlamış. Köylü tekrar toplanmış ortak kararla, Ahmet ile Mehmet’i tekrar göreve çağırmışlar. Ahmet ile Mehmet köylünün huzuruna gelmişler. Biraz üzgün biraz kırgın “siz görürsünüz ”dercesine görevi kabul etmişler.
Ahmet Mehmet’e sormuş: "ula kardaş neden kabul ettik görevi? Bunlar asker köye gelince bize selam vermediler, yüzümüze bakmadılar” deyince, Mehmet: "Bekle kardeş az sabırlı ol. Bak kardeş biz kışın Kurtları kovalıyorduk, yazın eşkıyaların tepesine biniyorduk. Şimdi durum değişti! Kışın Kurtları vuracağız, yazın eşkıyayı kovacağız. Ara sıra da köylüyü döveceğiz. Anladın mı?"
Bu hikâye İsmail Türk’ün Çilesine armağan olsun.