Vatandaşın yanında değil, karşısında korunan siyasetçi ile gidilecek hiçbir yer yoktur.
Türkiye’de siyaset kurumunun temel sorumluluklarından biri, demokratik bir ortamda halkın taleplerine cevap vermek ve toplumun her kesiminin eleştirilerini dinleyerek daha kapsayıcı politikalar üretmektir. Ancak son yıllarda, özellikle iktidar kanadında yer alan Cumhur İttifakı’nın bileşenleri (Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi), eleştiriyi sindirme aracı olarak yargıyı ve hakaret davalarını yoğun bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu yaklaşım, yalnızca bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlamakla kalmayıp, toplumun demokratik taleplerini dile getirme mekanizmalarını da ciddi şekilde zayıflatmaktadır.
Bu durum, yalnızca iktidar partileriyle sınırlı kalmayarak muhalefet partilerine de sirayet etmiş görünmektedir. Özellikle İYİ Parti içinde yaşanan son olaylar, bu eğilimin muhalefet içinde de bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. İYİ Parti’nin genel başkanlık seçim sürecinde aday olan ve partinin sorunlarına dair düşüncelerini dile getiren Mehmet Tolga Akalın’ın parti disiplinine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle cezalandırılma girişimi söylentisi, demokratik değerler açısından kaygı vericidir.
Siyaset, doğası gereği fikirlerin çarpıştığı ve eleştirinin yapıcı bir şekilde değerlendirildiği bir alandır. Siyasi partiler, toplumsal sorunları tartışmak ve çözüm yolları üretmek amacıyla kurulmuş organizasyonlardır. Bu nedenle, parti içindeki eleştiriler bir tehdit olarak değil, parti politikasının güçlenmesi için bir fırsat olarak görülmelidir.
Ancak İYİ Parti’nin Mehmet Tolga Akalın gibi bir siyasetçiyi eleştirileri nedeniyle disiplin soruşturmasına tabi tutması ihtimali, hem partinin büyüme hedeflerine zarar verebilir hem de partinin demokratik olgunluk seviyesini sorgulatır. Akalın’ın eleştirileri, parti politikalarını zayıflatmaya yönelik bir hamle olarak değil, İYİ Parti’nin küçülmesine yol açan faktörlerin sorgulanması ve daha iyi bir yol haritasının oluşturulmasına yönelik bir çaba olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye siyasetinde, eleştiri ile hakaret arasındaki sınırın sürekli bulanıklaştırılması, hem iktidar hem de muhalefet açısından yaygın bir pratik haline gelmiştir. Cumhur İttifakı’nın seçmen eleştirilerini “hakaret” kapsamına sokarak yargıya taşıması, toplumda korku ve otosansür ortamı yaratmaktadır. Aynı zamanda, bu yaklaşımın muhalefet partilerinde de kendini göstermesi, siyaset kurumu açısından vahim bir çelişkiye işaret etmektedir.
Muhalefet partilerinin eleştiriyi bastırma eğiliminde olması, demokratik sistemin sağlıklı işlemesi için büyük bir engeldir. Siyasi liderlerin ve partilerin eleştirilerden kaçmak yerine bunları dikkate alarak kendilerini geliştirmeleri, yalnızca partinin değil, demokrasinin de güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
İYİ Parti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kendine yer edinmiş, toplumsal desteğini zamanla artırmayı başarmış bir siyasi hareket olarak, eleştiriden beslenmesi gereken bir dönemde bulunmaktadır. Parti içindeki disiplin mekanizmalarının eleştiriyi bastırma amacıyla kullanılması, İYİ Parti’nin yalnızca kendi seçmen tabanı üzerinde değil, geniş kamuoyunda da güven kaybına neden olabilir.
Parti içindeki fikir ayrılıkları ve eleştiriler, çoğunlukla sağlıklı bir demokratik işleyişin göstergesidir. Bu bağlamda, İYİ Parti’nin Mehmet Tolga Akalın gibi fikir üreten, çözüm odaklı yaklaşımlar geliştiren bir siyasetçiyi ve başkaca parti politikalarına katkı verecek eleştirel yaklaşımları cezalandırmak yerine, eleştirileri dikkate alarak parti politikalarına yön vermesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde, siyasetçiler ve siyasi partiler eleştiriyi bir tehdit değil, bir gelişim fırsatı olarak görmelidir. Özellikle İYİ Parti gibi genç ve büyüme potansiyeli yüksek siyasi hareketlerin, eleştiriyi susturmak yerine, bu eleştirilerden istifade ederek kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
Eleştiriyi hakaret ya da suç olarak yorumlamak, yalnızca siyasal partilerin değil, Türkiye demokrasisinin de zarar görmesine neden olacaktır. Bu nedenle, tüm siyasetçiler, eleştiriye daha açık ve demokratik bir anlayışı benimsemelidir. Demokrasi, farklı seslerin bir arada var olabildiği bir düzende gelişir; baskıcı tutumlar ise yalnızca toplumdaki kutuplaşmayı artırır ve demokratik kazanımları geriye götürür.
Vatandaş kendinde karşı korunan değil, vatandaşını koruyacak siyasetçiler istemektedir…