Bir ara Fatma Betül Sayan Kaya ve sülalesinin devlet kadrolarında önemli görevlere getirilmiş olmaları gündemde idi, son haftalarda da Kavakçılarınki ayyuka çıktı. Hele asortik türbanlı, asortik makyajlı ve sivri mi sivri topuklu, bir o kadar da koca dilli genç kızları Saray’a “danışman” olarak atanınca bir hayli gündem oldu. Gerçi gündem oldu da ne oldu; geri adım yok, bir açıklama yapması beklenenlerden ses seda çıkmıyor. Duymadılar, görmediler, bilmiyorlar ya ya da “Biz yaptık oldu” diyorlar, bilmiyoruz. Liyakatmış, ehil olmakmış, bilgi ve tecrübe sahibi olmak gerekirmiş, kimsenin umurunda değil. “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” misali bizler söylenip duruyoruz.
Yalnız, “Her şerde bir hayır vardır” kavlince ve Bakara Suresi’nde geçen “Allah sizin yararınıza olan şeyleri iyi bilir fakat siz bilmeyebilirsiniz” buyruğunca neler hatırladık neler ve neler öğrendik neler!
Merve Kavakçı, Fazilet Partisi milletvekili olarak TBMM’ne seçildikten sonra 2 Mayıs 1999’da türbanını takmış olarak Meclis’e girdiğinde de tepki ile karşılanıp şiddetle protesto edilmişti. Aslında aynı dönemde MHP Antalya Milletvekili seçilen Dr. Nesrin Ünal da başörtülü idi ama İç Tüzük müsaade etmediği için, o yıllarda pek çok öğretmen ve kamu çalışanının görev yaptıkları yerlere girerlerken yaptıkları gibi toplantı salonuna girişte başörtüsünü çıkarmıştı.
Doğrusu, bu konudaki gerginliğin sona ermesi, başörtülü bayanların işyerlerinde ve devlet dairelerinde baskı altında kalmadan çalışabilmeleri gerektiği görüşünde olan bizler durumdan son derece rahatsız olmuştuk. Ancak zaman içinde Merve Kavakçı ve ailesini tanıyıp günümüzde iktidarın da sık sık şikâyetçi olduğu, bazı başarısızlıkları gıyaben de olsa fatura etmeye çalıştığı “dış güçler”le irtibatlarını öğrenince Türkiye’ye nasıl bir tuzak hazırlandığını geç de olsa öğrenmiş olduk.
Günümüzde, iktidar olsun, muhalefet olsun kimsenin başörtüsü ile ilgili bir sıkıntısının olmadığı sevindirici olmakla birlikte bazı gazetelerde köşe kapmış olan kaşarlanmış kişilerin dışında kaş yapayım derken göz çıkartarak iktidarın ekmeğine yağ sürenler de olmasa konu kapanıp gidecek ama o kaşarlanmışlar da tıpkı Kavakçılar gibi devamlı arı kovanına çomak sokuyorlar.
Durum onu gösteriyor ki bu konu daha çok su götüreceğe benziyor…
Merve Kavakçı’nın TBMM’deki olayı 2 Mayıs 1999’da olmuştu. Ancak, olayın kahramanı olan Merve Kavakçı’nın bu olaydan sonra dünya çapında meşhur olması akıllara durgunluk verecek boyutlarda. Merve Hanım’ın Kız kardeşlerinden birinin AKP Milletvekili olması, iki kızının Saray’a Cb. Danışmanı olarak atanması, yeğeni, eniştesi gibi yakın akrabalarına yine çeşitli kademelerde görev verilmesi gibi haberler çıkınca haliyle eski defterler de karıştırılıyor. Hele de Mariam Kavakçı isimli (kızların babaları yabancı da soyadları niye Kavakçı bilmiyoruz) kızının Cb. Danışmanı olarak atanması buna sebep oldu. Çünkü Mariam’ın bizzat kendi instagram hesabından paylaştığı fotoğrafları ile en azından yaş itibariyle liyakat, kariyer, tecrübe sahibi olmasının mümkün olmadığı açıktı.
Peki, niye böyle oluyor ve 81 milyonluk Türkiye’de kariyer sahibi pek çok işsiz varken bu kadrolar niye belirli çevrelere ve çok dikkat çekici bir halde “Sayan” ve “Kavakçı” soyadı taşıyan aynı ailelere veriliyor? Meşhur benzetmeye göre değerlendirecek olursak “İşe göre kişi değil de kişiye göre iş” mi bulunuyor? Bu ayrı bir konu da, tekrar geriye dönelim…
2 Mayıs 1999’da TBMM’de vuku bulan olaydan sonra Merve Kavakçı’nın adeta dünya çapında üne kavuşmuş olması akıllara pek çok soru getiriyor. Mehmet Akif’in, Çanakkale Şehitleri için yazdığı o meşhur şiirinde, bize saldıranlar için yaptığı “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” benzetmesine uyan ne kadar Türk ve İslam düşmanı devlet, kurum ve kuruluş varsa hepsi de Merve Kavakçı’yı göklere çıkaran davranışlar içine girdiler. Öyle ki, Türk devlet ve hükümet yetkililerinin bile davet edilmediği toplantılara, giremediği meclislere, salonlara davet edip konuşmalar yaptırdılar, ağırladılar, baş tacı ettiler. Bütün bunları da geçtik, Merve Kavakçı’nın TBMM’ye girdiği ve sonra bir daha takmadığı türbanı ya da eşarbını bir “kutsal emanet” gibi cam fanusa koyup Birleşmiş Milletlerin Cenevre, New York ve Washington’daki toplantılarında sergilediler! Şimdi siz siz olun da bunda bir art niyet, bir bit yeniği aramayın!..
Bu olup bitenleri elbette bölük pörçük biliyorduk ama doğrusu bir çetelesini de tutmamıştık. Aile ile ilgili olarak oldukça dikkat çeken son atamalardan sonra, Araştırmacı Yazar Cengiz Özakıncı’nın konu hakkında derlediği fotoğraflar da gündeme geldi. O fotoğraflara bakınca anlıyoruz ki, Hristiyan, Musevi/Yahudi, CİA, MOSSAD, Ateistler gibi pek çok dine, mezhebe, gizli servislere, dinsizlere kadar herkes, her devlet, her kurum ve kuruluş Merve Hanım’ı misafir etmiş.
Merve Hanım’a bir bakıyorsunuz ABD Kongresi’nde konuşuyor, bir bakıyorsunuz, Vatikan’da BM Temsilcisi ile yan yana oturuyor, Hilary Clinton’la samimi pozlarda, Eski Kanada Başbakanı ile birlikte, Avusturya Büyükelçisi ile yanyana, Irak’ı Cehennem’e çeviren ABD Dışişleri Bakanlarından Colin Powell ile görüşme halinde, İngiltere Lordlar Kamarası’nda kürsüye çıkmış konuşuyor, ABD’ de bilmem ne üniversitesinde CİA yöneticileri ile birlikte, Endonezya Cb, Ekvador eski Cb. ile resimler veriyor, yine ABD’de John F. Kennedy Üniversitesi’nde konuşmacı, ABD’nin meşhur CNN Televizyonu Canlı Yayını’nda konuk, Türkiye’den zamanın Diyanet İşleri Başkanı’nın bile çağırılmadığı BM “Dini ve Ruhani Liderler Milenyum Barış Zirvesi”nde Türkiye adına orada ve Katolik papazlarla yan yana oturuyor, BM İnsan Hakları Komisyonu’nda konuşmacı, Dinler Arası Diyalog toplantısında papazlarla yan yana, Amerikan Ü. Rektörü Benjamin’le görüşmede, Amerikan Kongresi Uluslar arası İlişkiler Komisyonu’nda el üstünde, "Bütün Dinler İçin Özgür İfadeyi Korur" sloganıyla yola çıkan ama İslam dinini görmezden gelen Becked Vakfı ya da Fonu’nun sergisinde yine hazır ve nazır…
Bu işleri sıralarken bile aklım karıştı, başım döndü. Başka bir şeyler yazıp çizmeye gerek yok. Babaları yıllardan beri ABD’de ve “Fethullah Gülen’i Anlamak” gibi sözler sarf edip yazılar yazarak ahkâm kesebiliyor. Merve Hanım’ın en yakın akrabaları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en hassas yerlerinde görevliler. Gerçekten de türban yalnızca saçları kapatan bir örtü değilmiş meğer; hem dış güçlerin elinde bir koz, hem de içeride sükseli bir poz!
Akrabaları buralardaki makamlarında da Merve Kavakçı’nın kendileri nerede mi? O da şu sıralar Malezya’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsilen Kuala Lumpur Büyükelçisi olarak bulunuyorlar. Bu kadar…