Astana’da düzenlenen ŞİÖ Dışişleri Bakanları zirvesinden sonra Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’i ziyaret eden Çin’in Dışişleri Bakanı Wang Yi, ziyaretin akabinde ‘’Çin, Tokayev’in yaptığı reformları çok anlamlı bulmakta ve tam destek vermektedir. Çin, Kazakistan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tehdit eden, güç kullanmaya dönük girişimlerin tamamına karşıdır. Kazakistan’ın iç ve dış politikasına müdahale edecek güçler, karşılarında Çin’i bulacaklardır.’’ açıklamasında bulundu.
Wang Yi, bu ifadeleriyle Rusya’yı hedef aldı. Zira Orta Asya, yeryüzünde ABD ve AB’nin en zayıf olduğu coğrafya. ABD, Afganistan’ın işgalini gerekçe göstererek Kırgızistan ve Özbekistan’da askeri üsler kurmuş, Kazakistan’ın Almatı Havalimanını izinsiz kullanma hakkı elde etmişti. Rusya, ABD’nin Orta Asya’ya yerleşmesine ilk andan itibaren tepki gösterse de etkili olamadı. ABD; Gürcistan ve Ukrayna’da başlayan Çiçek Devrimlerini organize edince, daha önce ABD’yi Rusya’ya karşı denge unsuru olarak gören Türk ülkeleri, siyaset değişikliğine gitseler de ABD’yi topraklarından çıkaramadılar.
Bu zayıflıktan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) doğdu. Kremlin, hiç istemese de bölgede ekonomik olarak zaten çok güçlü olan Çin’i, ŞİÖ vasıtasıyla, siyasi olarak ta, arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya’ya sokmak zorunda kaldı. Rusya ve Çin’in, Türk ülkeleriyle, aynı örgütün çatısı altında birlikte hareket etmesi, ŞİÖ’nün ABD’nin askeri üslerine sürekli tepki göstermesi, Amerika’nın üslerini boşaltmasını sağladı. Almatı havalimanıyla ilgili anlaşmada uzatılmayınca ABD, Orta Asya’dan tamamen çekilmiş oldu. Hele Afganistan’ın işgali bittikten sonra ABD, Orta Asya’da neredeyse sıfırlandı.
Gerçi Kremlin, Ukrayna Savaşı başladıktan sonra Amerika’yı, DEAŞ ve El-Kaide gibi terör örgütlerini kullanarak Orta Asya’yı karıştırmaya çalışmakla suçlamaya başladı. Bu terör örgütlerinin ABD’nin taşeronluğunu yaptıkları muhakkak. 2010’lu yıllarda özellikle Fergana Vadisinde nispeten güçlüydüler. Fakat DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de yenilgiye uğratılması, Afganistan’ın işgal edilmesi, Usame Bin Ladin’in öldürülmesi ve bölge ülkelerinin kalkınması bu örgütleri bitme noktasına getirdi. Yani Çin, bölgede kendisi ve taşeronları etkisiz olan ABD’ye değil, Orta Asya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya’ya tepki gösteriyor.
Rusya; ABD çekilir çekilmez bölgede güçlenme stratejisini başlattı. Çin ise ŞİÖ’yü kurumsallaştırmayı ve güçlendirmeyi hedefledi. Afganistan’ın işgalinin bitmesinden sonra daha da rahatlayan Kremlin; Hindistan, İran ve Pakistan’ı üye yaparak ŞİÖ’yü Orta Asya ağırlıklı olmaktan çıkararak Asya’nın tamamına hitap edecek noktaya getirdi. Rus stratejistler, bu siyasetin Çin’i Orta Asya’da zayıflatacağını öngördüler. Wang Yi, bu açıklamasıyla ‘’Zayıflamadık, zayıflamayacağız aksine Orta Asya’da var gücümüzle olacağız.’’ diyor. Pekin, Tayvan dışında, hiçbir uluslararası meselede bu kadar açık, kararlı ve güçlü tavır almadı.
Pekin’in Rusya’ya tavır almasının asıl nedeni, Rusya ile Türk ülkeleri arasındaki ilişkilerin Ukrayna Savaşından sonra eski sıcaklığını kaybetmesi. Orta Asya ülkeleri, Rusya’nın Kırımı ilhakını ve Doğu Ukrayna’yı işgal etmesini tanımadılar. Sınırlıda olsa tepki gösterdiler. Bu ülkelerin vatandaşları işgali protesto eden ve Ukrayna’yı destekleyen milyonlarca tweet attı. Türk ülkeleri, Ukrayna’dan sonra sıranın kendilerine geleceğini düşünüyorlar. Böyle düşünmekte son derece haklılar. Zira Rusya’yı yöneten Avrasyacıların uzun yıllardır Kazakistan topraklarında gözü var.
Gorbaçov SSCB başkanı seçildikten sonra Kazakistan’ın petrol ve doğal gaz rezervlerinin %97’sinden fazlasının olduğu batı bölgelerini Rusya’ya bağlamak için cumhurbaşkanı olan Kunayev’i görevden alarak yerine Sibirya’da valilik yapan Kolbin’i atamıştı. Kazaklar bu atamaya direndiler ve protesto gösterilerinde yüzlerce şehit vererek Nazarbayev’in cumhurbaşkanı olmasını sağladılar. Böylece Gorbaçov’un planı akamete uğradı. 1995 senesinden itibaren Avrasyacılar Rusya’nın yönetiminde ağırlık kazandılar ve her geçen gün daha da güçlendiler. 2000 yılında Putin’in başkan olmasıyla en kuvvetli oldukları dönem başladı.
Avrasyacılar’a göre ‘’Doğu Ukrayna yoktur, Güneybatı Rusya vardır. Kuzey Kazakistan yoktur, Güney Rusya vardır. Bu coğrafyalarda Ruslar çoğunluktadır, Kazaklar ve Ukraynalılar değil. Dolayısıyla söz konusu bölgeler Rusya’ya bağlanmalıdır.’’ Rusya’da bu fikirleri milletvekilleri, aydınlar, strateji uzmanları, gazeteciler ve emekli askerler sürekli seslendirdi. Rusya’nın Ukrayna ve Kazakistan’la ilişkileri iyiyken konu gündemden düştü, ilişkileri bozulunca gündemi işgal etti.
Geçmişte Batı Kazakistan’ın Rusya’ya bağlanmak istenmesi, Kuzey Kazakistan’la ilgili iddiaların sürekli dile getirilmesi, benzer iddiaların dile getirildiği Ukrayna’ya saldırılarak hedeflenen bölgelerinin işgal edilmesi başta Kazakistan olmak üzere tüm Türk cumhuriyetlerini endişeye sevk ediyor. Kazakistan’ın Ukrayna’nın işgaline tepki göstermesinden ve Kırım’ın ilhakını tanımamasından sonra Kazakistan topraklarıyla ilgili iddiaların Rus TV kanallarındaki tartışma programlarında neredeyse her akşam gündem olması ve Kızıl Ordunun Ukrayna’da galibiyete yaklaşması endişeleri arttırıyor. Batıyla iplerini atmış, uygulanan yaptırımlara ve Ukrayna’ya verilen trilyon doları aşan desteğe rağmen hedeflerine ulaşmış Rusya’nın Kuzey Kazakistan’ı işgal etmesini kim engelleyecek? Çin’in Dışişleri Bakanı açıklamasıyla bu soruya açık, anlaşılır ve kesin bir cevap verdi. Cuma günkü yazımızda Türkistan’da meydana gelen diğer gelişmeleri ve bu gelişmelerin Türkiye’yi, Türk Dünyasını ve Türk Devletleri Teşkilatını nasıl etkileyeceğini ele alacağız.
NOT: Konuya ilgi duyan okurlarımıza sitemizin yazarlarından Mustafa Güler’in kaleme aldığı ve Kitapyurdu tarafından yayınlanan TÜRK DÜNYASI kitabını tavsiye ederim.