Batı Türkistan’ın ve Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuştuğu 1991’de başbakan olan Süleyman Demirel, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk Dünyası ortaya çıkmıştır.” cümlesiyle, ülkücülerin gönül verdiği Türk Birliği idealini Türkiye’nin vizyonu olarak belirledi. Bu ifade geniş ve ırka dayanmayan bir coğrafyayı işaret etmektedir. Demirel’in sınırının batısı Adriyatik’tir. Meriç, Karasu ya da Tuna değildir. Tuna deseydi Batı Trakya, Bulgaristan ve Romanya Türklüğünü dahil ediyor derdik. Adriyatik deyince Türk Dünyasının sınırlarına Makedonya’yı, Arnavutluk’u, Kosova’yı ve Bosna-Hersek’i yani Boşnak ve Arnavutları da dahil ederek çok doğru yapıyordu. Tarif ettiği sınırların doğusu ve kuzey doğusu Çin seddi olan Demirel böylece, Doğu Türkistan, Tuva, Hakasya, Yakutistan, ve Altay gibi özerk cumhuriyetlerinde Türk yurdu olduğunu vurguluyordu.
Demirel, Türk devletlerinin liderleriyle tesis ettiği yakın ilişkiler ve dostluklar marifetiyle Türk ülkeleri arasında iş birlikleri geliştirmeyi hedeflemiştir. Aliyev ve Nazarbayev’le çok yakın ilişkiler kuran Demirel, özellikle BTC boru hattı projesinin gerçekleşmesi için çok emek harcadı. Cevadov komutasındaki OMON birliklerinin yapacağı darbeyi Aliyev’e haber vermesi sayesinde darbenin önlenmesi, iki lider arasında güven duygusu tesis ettiği gibi, diğer Türk devletlerinin liderleri de bu davranıştan etkilendiler. Türkiye’ye olan güvenleri arttı. On binlerce genç Demirel’in başlattığı programla Türkiye’ye getirildi, Türkçe öğrendi ve üniversite eğitimi aldı. Bu sayede Türk memleketlerinde güçlü bir Türkiye lobisi oluştu.
Türk devletlerinde faaliyete geçen elçiliklerimizin bünyesinde kurulan Din İşleri Ataşeliklerinde yüzlerce din görevlisinin istihdam edilmesi ve devleti içselleştirmiş dini hareketlerin desteklenmesi, Şii ve Selefi propagandalarının Türk coğrafyasında akim kalmasını sağladı. Ordular arası ilişkiler ve bilgi paylaşımları onun inisiyatifiyle başladı. Demirel’in kurulmalarına ve gelişmelerine öncülük ettiği Kazakistan’daki Ahmet Yesevi ve Kırgızistan’daki Manas Üniversitelerinin mezun sayısı 2024 yılı itibariyle yüz bin rakamını aşmış durumda. Manas, Kırgızistan’ın en başarılı üniversitesi.
Demirel; Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan’ın arasındaki ilişkilerinin yakın ve sıcak olmasını, Moldova’daki Türklerin Gagavuz Yeri Özerk Bölgesini kurmalarını ve Kırım Tatar Milli Meclisinin resmi olarak tanınan bir kurum olarak kurulmasını ve Kırım Türklerinin Kırım’a dönmesini mümkün kılan çalışmalar yaptı. Moldova’yı, Gagavuz Türklerine özerklik vermeye ve bu özerkliği anayasal güvence altına almaya Demirel ikna etti. Gagavuz Türklerinin Rusya’ya bağlanma taleplerini geri çekmelerini sağladı. Ukrayna’yı, Kırım Milli Meclisi’ne resmi statü vermeye ikna edende Demirel’dir.
Demirel’in en akıllıca hamlesi, bu süreçleri Alpaslan Türkeş’le birlikte yürütmesidir. Zira Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmasına en hazırlıklı ve dış Türkler konusunda en bilgili kişi Türkeş’ti, en donanımlı parti MHP’ydi. Türkeş ve MHP, bağımsızlıklara cumhuriyetlerin kendilerinden dahi daha hazırlıklıydı. Dış Türkler konusunda yıllarca çalışmışlardı. Bu konuyu ısrarla, her fırsatta Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun gündemine getirmişlerdi. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatının (KEİT) kurulması fikri Özal’ındır. Teşkilatı kuran, üye yapısını oluşturan, faaliyete geçiren Demirel’dir. Türkiye’nin öncülüğünde kurulan ilk uluslararası inisiyatif olması bakımından çok önemli olan KEİT, Demirel’den sonra atıl bir organizasyona dönüştü.
Bağımsızlığını kazandığında Rusların, Kazaklardan çok olduğu Kazakistan’ın kuzeyinde ve batısında nüfusun %70’den fazlası Rus’tu. Başkentini güneydoğudaki Almatı’dan kuzeydeki Astana’ya taşıyarak nüfus yapısının kademeli olarak değiştirilmesi fikri Türkeş’indir ama Nazarbayev’i buna ikna eden Demirel’dir. 2024 yılı itibariyle Kazakistan nüfusunun %70’den fazlası Kazak ve sadece %15 kadarı Rus’tur. Batı’da ve iki kent hariç kuzeyde Kazaklar ekseriyeti teşkil ediyorlar.
Türk cumhuriyetleri, içinde bulundukları kaotik durumdan kurtulabilmek için Türkiye’yle ilişkilerini geliştirmek istiyorlardı. Beklentilerini Kerimov şu şekilde açıklamıştır: “Türkiye’nin bize vereceği destek, Özbekistan’ın geleceği açısından çok önemli. Biz bir tufandan çıktık. Türkiye tedavi için umuyoruz bize destek olacaktır. Şu anda Orta Asya Türkiye’den çok şey bekliyor. Biz Sovyet sisteminin yeni alacağı biçimden endişeliyiz. Yine ezilenler olmak istemiyoruz.” Fakat Özal ve Demirel’den sonra heyecanı ve vizyonu olmayan Sezer’in göreve gelmesi, Türkeş’in vefatı, takip edilen hatalı politikalar ve birbirini takip eden baş ekonomik krizler, Türkiye’nin o coğrafyaya beklentilerle orantılı ekonomik ve kültürel destek vermesine, imkân vermedi. Türkiye iç meselelerine yoğunlaştı. 2000 yılında Demirel’in cumhurbaşkanlığındaki görev süresi uzatılabilseydi, Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki ilişkiler ivme kaybetmeye bilir ve MHP’nin ülke yönetiminde etkili olması sayesinde vücut bulan Türk Devletleri Teşkilatı daha önce kurulabilirdi.