Sitemizin yazarlarından Alparslan Güler, Putin’in yaptığı ateşkes çağrısının Batılı ülkelerce kabul edilmesinin mümkün olmadığından hareketle savaşın uzayacağını ve Rusya’nın bu savaşta zafer kazanmasının mümkün olmadığını iddia etti. Güler’e göre bu başarısızlık Rusya’yı bölünmeye götürecek. Bence de Rusya’nın bölünmesi mukadder. Savaşın sonucu bölünmeyi çabuklaştırabilir ya da geciktirebilir.

ABD ve İngiltere, Rusya’nın bölünmesinde kararlılar. Avrupa’nın yanı başında nükleer güç sahibi bu kadar büyük bir ülke istemiyorlar. Rusya, dünyanın en zengin doğalgaz yataklarına sahip ve önde gelen petrol üreticilerinden. Batı, bu kadar zengin kaynakların tamamının Çin’in müttefiki olan bir ülkenin kontrolünde olmasını çok riskli buluyor. Bu kaynaklar çok sayıda küçük ülkenin kontrolünde olursa Batının enerji tedariki hem kolaylaşır hem de ucuzlar. Zaten Batı bu savaşı bu nedenle çıkardı. Rusya bir batağa sürüklendi ve debelendikçe batıyor.

ABD ve İngiltere blokunun bir amacı da Çin’i yalnızlaştırmak. Bu savaş olmasaydı yani Kremlin, Pekin’in Tayvan ve Güney Çin Denizi sorunlarında takip ettiği siyaseti benimseyerek Ukrayna krizini savaşsız yönetebilseydi, bugün Avrasya bloğu çok daha güçlü olurdu. Rusya’nın savaşta olması Çin’i yalnızlaştırıyor yani zayıflatıyor. Savaştan sonra öngördüğümüz gibi Rusya bölünürse, bölünmüş Rusya, Çin blokunda kalsa dahi bugüne göre çok zayıflamış olacak.

Oysa savaştan önce bambaşka bir tablo vardı. Avrasya blokunun global ekonomiden aldığı pay artarken Batılıların azalıyordu. Rusya; Avrupa, Türkiye, Çin ve Hindistan’ın majör enerji tedarikçisiydi ve doğalgazıyla petrolünü piyasa fiyatlarından ihraç ediyordu. Rus bankaları muteberdi. Kızıl Ordu, Amerikan ordusundan sonra en güçlü ordu olarak kabul ediliyordu. Gelinen noktada daha az miktarda doğalgaz ve petrolü piyasadan çok daha düşük fiyatlara ihraç edebiliyor. Para transferindeki zorluklar nedeniyle ülkedeki sektörlerin tamamı hızla küçülüyor. Rus Bankalarının çoğu batık halde. Havaalanları, alışveriş merkezleri terkedilmiş durumda. Hepsinden önemlisi Kızıl Ordunun kağıttan kaplan olduğu tescillendi.

Dış dinamiklerin yanında iç dinamiklerde Rusya’nın bütünlüğünü korumasını zorlaştırıyor. SSCB yıkıldığında Rusya’nın nüfusu 148 milyondu. Orta Asya, Kafkasya, Doğu Avrupa ve Baltıklardan 15 milyon civarında göçmen kabul etmesine, çoğu Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve Kazakistan’da yaşayan 10 milyondan fazla Rus’a vatandaşlık vermesine rağmen nüfusu 141 milyona düştü. Nüfus her yıl yarım milyondan fazla azalıyor. İmkan bulan eğitimli gençler, aydınlar ve zenginler ülkeyi terk ediyor.

Rusya’da Rusların nüfus içindeki payı da azalıyor. SSCB yıkıldığında Rusya nüfusunun %80’den fazlası Rus’tu. 2024 itibariyle bu oran %70’in altına düşmüş durumda. Demografi uzmanları Rus nüfusun, 2040’larda %50’lere, 2050’lerde %40’lara düşeceğini tahmin ediyor. SSCB yıkıldığında özerk Türk cumhuriyetlerinin biri dışında hepsinde Ruslar çoğunluktayken 2024 itibariyle biri hariç hepsinde Ruslar azınlıkta. Mesela Dağıstan’da nüfusun sadece %4’ü Rus.

Nüfusun ve nüfustaki Rusların payının azalmasının yanında, Rusların doğudan batıya göçmesi bir başka sorun. Ülkenin doğusunda Rus nüfus azalırken başta Türkler ve Çinliler olmak üzere azınlıkların ve göçmenlerin sayısı hızla artıyor. Rus-Çin sınırından 600 km kuzeye kadar olan Rusya topraklarında ahalinin %30’u Çinli. Bu topraklar ekonomik olarak Rusya’dan kopmuş ve Çin ile bütünleşmiş durumdalar. (Rusya ile Çin arasında sınır anlaşması yok. Çin, 1,6 milyon kilometre kare büyüklüğündeki bu coğrafyanın kendisine ait olduğunu ve Afyon savaşlarından sonra İngiltere tarafından yarı sömürge haline getirildiği dönemde zorla işgal edildiğini iddia ediyor.)

Savaşa kadar olan dönemde, her yıl çoğu Türk cumhuriyetlerinden olmak üzere yarım milyon dolayında yabancı işçi kabul edilmesi, Türk nüfusun artmasının bir başka nedeni. Yabancı işçiye ihtiyaç duyulmasının nedeni ekonominin hızlı büyümesi değildi. Nüfusun azalmasıydı. Çalışmak için Rusya’ya gelmiş, akabinde ailesini getirmiş ve vatandaş olmuş altı milyon civarında Türk yaşıyor Rusya’da. Putin geçen hafta yaptığı seyahatte, Kuzey Kore’den işçi tedarik etmek konusunda bir anlaşma imzaladı. Hayata geçirilmesi çok zor olan bu anlaşma dahi Rus devlet aklının Türk nüfusun hızlı artışından rahatsız olduğunu gösteriyor.

Rusya dünyanın en çok ağır alkollü içecek tüketilen ülkesi. Buna bağlı olarak 40’lı, 50’li ve 60’lı yaşlardaki erkek ölümlerinde dünya birincisi. Kadınların erkeklerden çok fazla olması nüfustaki bir başka dengesizlik. Rus erkeklerinin alkole olan düşkünlüğü kadınların Rus olmayan erkeklerle evlenmeyi tercih etmesine yol açıyor. Buda Rusya’daki Rus nüfusu zayıflatıyor. Uyuşturucu kullanım oranı Avrupa ülkelerinin çoğundan fazla. Kalitesiz uyuşturucular kullanıldığından gençlerde uyuşturucuya bağlı ölüm oranları çok daha yüksek. Putin iktidara geldiğinden beri bu sorunları çözmek için uğraşsa da mesafe aldığı söylenemez.

Rusya’nın bir başka sorunu da tek adam rejimi. Putin güçlü bir lider ve ülkenin bugünlere bölünmeden gelmesini sağladı. Ukrayna’ya saldırmasına kadar hep stratejik hamleler yaptı. Artık yaşlı ve sağlık sorunları var. Putin’den sonra ne olacağı belirsiz. Bu sorun bütün diktatörlüklerde geçerli denilebilir ama aslında öyle değil. Mesela Çin’de çok güçlü kurumlar var ve liderin yerine kimin geleceği belli. Liderin ölmesi ya da görevi bırakması Çin’i sarsmaz. Rusya kadar lidere bağlı bir diktatörlük yok desek yanlış olmaz. Yeltsin yönetimindeki Rusya dolu dizgin bölünmeye gidiyorken Putin geldi ve her şey değişti. Putin’in yerini dolduracak bir lider adayı olmaması Rusya’nın geleceğindeki belirsizliği yani bölünme riskini arttırıyor.