‘’Tek millet iki devlet’’ tanımlamasını yaptığımız Türkiye ile Azerbaycan’ın arasına kara kedi girdi. Maalesef yıllarca bin bir ihtimamla inşa edilen ilişkilerimiz bozuluyor. Kardeşlik hukuku zedeleniyor. Sürece acilen müdahale edilmez ve yılanın başı ezilmezse çok üzülürüz.
Devletler arasında fikir farklılığı olmasından daha doğal bir şey olamaz. Sorun fikir ya da yaklaşım farklılığı değil. İlişkilerin nasıl yönetildiği. İki ülke arasında ilk yaklaşım farkı Ermenistan’la ilgili takip edilecek siyaset konusunda çıktı. Bakü; Erivan üzerine düşen adımları atmadan yani Anayasa’dan Karabağ’ın Ermeni toprağı olduğuyla ilgili ifadeyi çıkarmadan, barış anlaşmasını imzalamadan ve Zangezur Koridorunun inşaatı belli bir aşamaya gelmeden hiçbir adım atmama taraftarı.
Ankara; Paşinyan’ a yoğun muhalefet yapıldığından biz adım atmadan Erivan’ın adım atamadığını, ilişkilerin kilitlendiğini düşünüyor. Ankara’da ‘’Biz adım atmadıkça Paşinyan zayıflıyor, aşırılar güçleniyor.’’ görüşü hakim. Bakü; ‘’Attığımız adımla kalırız, biz adım attıkça rahatlarlar ve hiçbir şey yapmazlar.’’ diye düşünüyor. Ankara bu konuda uçak seferleri koymak gibi sınırlı birkaç adım attı ve fikir farklılığı olduğundan durdu. Ne Azerbaycan’ın ne de Türkiye’nin siyaseti uygulanamadığından Ermenistan konusunda hiçbir ilerleme olmadı.
Asıl büyük fikir farklılığı HAMAS ve İsrail konusunda. Bakü; ‘’İsrail bize en zor zamanımızda destek verdi. ABD, Avrupa, Rusya hatta Çin bile bize silah satmazken İsrail sattı. Türkiye’den sonra en büyük dostluğu İsrail’den gördük. Asla İsrail’e karşı tavır almayız, alamayız. Biz topraklarımız işgal altındayken, Araplardan ve Filistin’den hiçbir destek görmedik. HAMAS’ın hamisi İran her iki savaşta ve İşgal sırasında da Ermenilerin bir numaralı destekçisiydi.’’ çizgisinde. Buna rağmen BM’deki oylamalarda sadece Türkiye rica ettiği için İsrail aleyhine oy verdiklerini ifade ediyorlar.
Türkiye’nin petrol sevkini durdurmak istediğini, bunu asla kabul etmeyeceklerini vurguluyorlar. Ankara’nın İsrail’e olan tavrını sertleştirmesinden rahatsızlar. Azerbaycan, TDT toplantılarından sonra yayınlanan bildirilerde Ankara’nın İsrail ile ilgili istediği ifadelerin yer almasını engelledi. Ankara, Filistin’e siyasi hesap yapmadan yaklaşmamız gerektiğini düşünüyor. ‘’Türk milleti yaşanan bu katliama sessiz kalamaz. Bu milletimizin tarihi misyonuna yakışmaz.’’ fikrini savunuyor. Ankara petrol sevkiyatının kesilmesinin gündeme getirildiğini doğruluyor ama baskı yapılmadığını savunuyor.
Taraflar birbirlerinin takip ettikleri siyasetten duydukları rahatsızlıkları TDT’ nin Şusa Zirvesine kadar dışarıya yansıtmıyorlardı. Bakü, Karabağ’ın Türk toprağı olduğunun dünyaya ilan edileceği ve ‘’Türk ülkeleri tek yürek’’ mesajının verileceği bu zirveye çok önem veriyordu. Zirvenin olağanüstü olması önemli kararların alınarak ilan edileceği beklentisine yol açmıştı. Bakü; Tayyip Bey, bozkurt işareti yaptığı için bir futbolcumuz ceza alanınca, milli takımımızı desteklemek için programını değiştirerek zirve yerine Almanya’ya gidince şok oldu. Bu değişikliği, Ermenistan ve İsrail’le ilgili farklı politikalar takip etmelerine ve yayınlanacak bildiride İsrail’le ilgili sert ifadelerin yer alınmasına izin vermemelerine tepki gösterildiği şeklinde yorumladılar.
Azerbaycan’da İsrail’in ve Yahudi iş adamlarının etkili olduğu ve Rusya taraftarı çok güçlü bir damar olduğu unutulmamalı. Bu damar, otuz yıl sessiz kaldıktan sonra İkinci Karabağ Savaşında Kremlin’in önce tarafsız kalıp sonra Azerbaycan’ı desteklemesinin ardından harekete geçti. Planlanandan çok daha silik geçen zirveden sonra Azerbaycan medyasında, Zangezur koridorundan vaz geçilebileceği bu koridorun yerini Kuzey-Güney koridorunun alabileceği, Azerbaycan’ın Rusya ve Çin’i ihmal ederek yanlış yaptığı ve Türkiye’nin Ermenistan’a yumuşak davrandığı konularını ele alan yazılar çıkmaya başladı.
Erdoğan’ın zirveye katılmamasına verilen tepkiler sönümleniyorken Cumhurbaşkanımızın bir parti toplantısında irticalen yaptığı konuşmada, PKK’ya destek veren İsrail’e tepki göstermek amacıyla sarf ettiği ‘’Karabağ’a, Libya’ya girdiğimiz gibi oraya da gireriz.’’ ifadesi gerginliğin zirve yapmasına yol açtı. Azerbaycan medyası son derece sertleşti, çok öfkeli ve suçlayıcı bir üslup kullanılmaya başlandı. Oysa Tayyip Beyin kötü bir niyeti olmadığı ortada.
Tayyip Beyin konuşmasından sonra arka arkaya iki manidar gelişme oldu. Tokayev; Aliyev’i, Orta Asya Devletler Birliğinin Devlet Başkanları Zirvesine davet etti. Aliyev zirvede hüsnükabul gördü. Bir yıldan uzun süredir ülkemize gelmesini beklediğimiz ama bir türlü müsait olamayan Putin, Azerbaycan’a önceden planlanmamış bir gezi düzenledi. Her iki gelişmeyi de Türk cumhuriyetlerindeki Rusya taraftarların iş birliği yaparak atağa geçtiği şeklinde değerlendiren analistler oldu. Azerbaycan dışındaki Türk ülkelerinin de Ankara’nın buyurgan tavırlarından rahatsız olduğu ve bu nedenle Aliyev’in zirveye davet edildiği iddia edildi.
Türk milleti tektir. Çok sayıda devletimiz olması zenginliğimizdir. Bu devletler arasındaki ilişkiler; nüfus, zenginlik, kalkınma gibi kriterleri dikkate almadan, eşitler arası ilişkiler olarak düzenlenmelidir. Aksi halde Türk dünyası bir hayal olarak kalır. Aynı millete mensup olmak, ortak değerleri paylaşmak, dil, din, örf, tarih ve kültür birliği müşterek bir dünya kurmak için gerekli ama yeterli değildir. Yeterli olsaydı onlarca devlete bölünmüş ve birbirlerine düşmanlaşmış olan Slavlar, Araplar ve Latinler kendi dünyalarını kurabilirdi.
Türk halkları yüz yıllar süren işgallerden ve sömürüden sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Rusya’nın ağabeyliğinden yeni yeni kurtuluyorlar. Yeni bir ağabey aramıyorlar. Daha doğru ve net bir ifadeyle, kendileriyle aynı dili konuşsa, aynı inançları ve değerleri paylaşsa bile bir ağabey istemiyorlar. Dostluk, arkadaşlık ve kader ortaklığı yapmak istiyorlar; ilişkilerin eşit olması koşuluyla.
‘’Ortak bir dünya kurmak hem zordur hem de uzun bir süreç gerektirir. Buna benzer nice sorun muhakkak yaşanacaktır. Türk birliğine karşı olanlar bu sorunları kaşıyacaklar, büyütecekler, istismar edecekler. Bu kaçınılmazdır. Yapılması gereken, sorunlar büyümeden, uzamadan yani ilişkilere onulmaz yaralar vermeden harekete geçmektir. Yılanın başını küçükken ezmektir. Cumhurbaşkanımız ilk fırsatta Bakü’ye gitmeli ve yanlış anlamaları gidermelidir. Tayyip Bey bugün ‘’BEN O KONUŞMADA BİZ DERKEN TÜRKİYE’Yİ DEĞİL TÜRK MİLLETİNİ KAST ETTİM. AZERBAYCAN ORDUSUNU TÜRK ORDUSUNDAN AYIRMADIM.’’ dese sorunun büyük kısmı çözülür.