Dönüp dönüp aynı noktaya geliyoruz. Erdoğan iktidarı, PKK ile 2005 yılından itibaren görüşmeye başladı. Önce gizli sonra açık görüşmeler oldu. Ardından Oslo'da -hakemli- görüşmeler yapıldı. PKK muhatap alınarak -Kürtlerin temsilcisi- ilan edildi. Tutanaklar hep Kürt tarafı, Türk tarafı diye tutuldu. Bu görüşmelere İngilizler de bir anlamda hakemlik ve tanıklık etti. Sona yaklaşılırken görüşmelere Hakan Fidan gönderildi. Fidan, o tarihte Başbakan olan Erdoğan adına vaatlerde bulundu. Merkezin bazı yetkilerinin önce Valilere, vatandaş bu zokayı yuttuktan sonra da Belediye başkanlarına devredileceğini söyledi. Sağlık, eğitim, emniyet gibi bakanlıkların bazı yetkilerinin Belediyelerde olacağını belirtti. Yani "devlet içinde devlet olacaksınız" dedi. Siz bakmayın şimdi Hakan Fidan güzellemelerine, o tarihte bu düzenleme ve yetki devrine kendisinin de katıldığını söylüyor, Apo'ya neredeyse filozof payesi biçiyordu.
Hakan Fidan'ın Erdoğan adına vaatlerde bulunduğu görüşmenin kayıtları bir süre sonra sosyal medyaya düştü.Ortalık toz duman oldu. Yıldıray Oğur kayıtları o zamanki adıyla cemaatin sızdırdığını yazdı.(Ayrıntılar Kayıp Barış kitabımda var) Gelen tepkiler üzerine görüşmeler askıya alındı, o tarihte MHP, MHP gibiydi. Sonraları MHP, AKP gibi olacaktı.
Ama iktidar uslanmadı, AKP iktidara gelmeden ABD'ye verilmiş sözler vardı. İslam yeniden yorumlanacak, Batı için zararsız hale getirilecekti. ABD'nin İsrail'in güvenliğine yönelik tasarruflarına destek olunacaktı. Kürtler ‘in(siz buna ayrılıkçılar deyin, çünkü bu bir devletleşme meselesidir) hakları verilecekti. Sözler verilmiş, sıra yerine getirilmeye gelmişti. Bu iddialar benim iddialarım değil daha önce Merkez Partisi eski genel başkanı Abdurrahim Karslıoğlu bunları her mecrada anlatmış, tanık göstermiş onlar da itiraz etmemişlerdi. 2011'de Erdoğan'ın yönlendirmesi Hakan Fidan'ın girişimleri ile yeni süreç başlatıldı. Görüşmelerin merkezinde bu defa doğrudan Öcalan vardı. HDP'li vekiller İmralı'yı yeni hükümet merkezi yaptılar. Artık iki iktidar odağı vardı, biri Ankara'da öteki İmralı'daydı. Öcalan, gelip gidenlere kasılarak- devleti yeniden kuruyorum, anayasa yapıyorum diyordu. Bizimkiler de bu tiyatroyu bel bel seyrediyorlardı. Görüşmelerin mantığı kazan kazandı. Erdoğan PKK'ya bir şeyler verecek onlarda Erdoğan'ı CB yapacaklardı. Önemli olan ne verildiği değil Erdoğan'ın ne aldığıydı. O süreçte Kavala, Öcalan'a haber gönderip CB sistemine cevaz vermemelerini bunun Türkiye’yi diktatörlüğe götüreceğini söyledi. Ardından Demirtaş " seni başkan yapmayacağız" dedi, Suruç'ta iki polisimiz şehit edildi. AKP hala nasıl süreci ayakta tutar, Erdoğan'ın beklentilerini tatmin ederiz diye düşünürken süreç bitti, buzdolabına konuldu.
Kim kazandı bu süreçte? Tabi ki ihanet örgütü kazandı. Liderini siyasi bir aktör haline getirdi. Daha önce kriminal bir hareket olduğu için kendine yaklaşamayan aşiretler ve toplum kesimleri onun meşru muhatap alınmasından hareketle ona yaklaştılar. Oyunu yüzde 6'dan yüzde 13'lere kadar çıkardı. Türkiye'yi oyalayarak Suriye'deki yapılanmasını tahkim etti. CB olmanın bu ülkeye maliyeti onlarca yıl altından kalkılamayacak bedeller oldu.
Belli i bundan hiç ders alınmamış. Bu defa sürece direnen MHP'de Bahçeli vasıtasıyla sürecin içinde. Erdoğan'ın karşısında örgütlü bir muhalefet yok. Zaten bütün cesaretlerini bundan alıyorlar. Daha önce üç dört defa yazmıştım, yine yazıyorum. Bu ülke çeşitli adlar altında (Özerklik, yetki devri, federalizm, ana dilde eğitim vs.) bölünecekse buna mutlaka milliyetçilerin dahil edilmesi lazım. Milliyetçiler susarsa vatandaş demek ki başka çare yokmuş diye düşünüp her şeyi sineye çeker. Çözüm sürecinden daha zor ve tehlikeli bir döneme giriyoruz. Mesele Bahçeli'nin DEM'cilerle tokalaşması değil, çok yazdım, siyasette dışlama DEM'e yarar, kitlesini o dışlama üzerinden yabancılaştırır. Ancak bu yakınlaşma öyle bir şuurun ifadesi değil, Erdoğan'ı ömür boyu koltuğunda tutmak için yapılmış bir girişim. Tehlike de bundan kaynaklanıyor. Sinan Ateş cinayetinden sonra Bahçeli iyice Erdoğan'a mahkûm oldu. Özgür hareket etme kabiliyetini kaybetti. Zaten önceden de yoktu. Şimdi bütün iş bu ülkenin birliğini, vatanın bütünlüğünü hiçbir siyaset ve siyasetçiye feda etmeyecek vatanseverlerine düşüyor. Çok büyük bir mücadeleye hazır olmalıyız. Hiçbir fani için bu ülkenin tek bir taşından bile fedakârlık edilemez!