Artık kritik eşiğe gelmiş bulunuyoruz. Adaysız geçen her dakika her saat muhalefetin aleyhine işliyor.
Seçime az bir zaman kaldı, hala Millet İttifakı'nın CB adayı belli değil. Bu, topluma güvensizlik olarak yansıyor. Bugün anlaşamazlarsa yarın nasıl anlaşacak ve Türkiye'yi nasıl yönetecekler gibi sorgulamalara neden oluyor.
Şüphesiz aday belirlemek kolay iş değil, bir tarafta hırslar, beklentiler, öbür tarafta toplumsal gerçekler var.İkisini uzlaştırmak çok zor.
Sistemin değişmesi, parlamenter sisteme dönüş ancak CB seçimini almakla mümkün. Bunun için de kazanmaya en yakın adayda ittifak dilmesi gerekiyor. Bu iş öyle binde bir oyu olan DP'nin Altılı Masa'da daha uzlaşılmış bir karar yokken adayını ilan etmesine benzemez. Milletvekilliği kapmak ayrıdır, Türkiye'nin kaderini etkileyecek bir seçimde doğru aday çıkarmak farklıdır.
Milletin kaderi, masadaki liderlerin kendilerini geri çekerek doğru adayı belirlemelerine bağlı. Farklı düşünceleri bastırmaya çalışmak, tıpkı AKP'nin yaptığı gibi Türkiye'ye tek gözle bakmak, tek kulakla dinlemektir. Oysa toplumsal eğilimleri tespit etmek ancak çoklu bir bakışla mümkün. Her toplum kümesi aynı mesajlardan etkilenmiyor. Bir milliyetçi ile bir sosyal demokratın etkilenme veya seferber olma çizgileri farklıdır. Önemli olan bu farklı hassasiyetleri bir noktada buluşturacak mahareti göstermektir.
Mesela ben tutuklu/hükümlü olan Selahattin Demirtaş'ın sosyal medyada önünün bu kadar açık tutulmasını yadırgıyorum. Demirtaş'ın hitap ettiği bir oy kitlesi var ve fakat bu alan çok sınırlı. Ama onun birkaç katı da antipati alanı var. Ondan dolayı Millet İttifakına oy verecek bir kişi varsa ondan dolayı o vermeyecek belki beş kişi var. Bu ülkede milliyetçilerin gücü hep küçümseniyor. Hatta dikkate bile alınmıyor. Çünkü yeterince organize ve birleşik değiller. Medyada kamuoyu oluşturacak kalemleri yok. Nedense birileri ısrarla terazinin bir tarafına milliyetçileri değil, hep HDP'yi koyarak, siyaseti HDP'ye göre tanzim etmek istiyor. Bu siyaset tarzı da toplumun büyük bir kesimi tarafından şüphe ve tereddütle karşılanıyor. Demirtaş da kendine sağlanan bu -dikkat çekici- özgürlük alanını tepe tepe kullanıyor. Tutuklu olduğunu unutup teknik direktörlüğe soyunuyor. Demokratik güçleri Kılıçdaroğlu'nun arkasında dizilmeye çağırıyor. Emin olun bu çağrılar Millet İttifakının hareket alanını daraltmaktan, Erdoğan'ın masanın altında başkaları var söylemine haklılık kazandırmaktan başka işe yaramıyor. Demirtaş, gerçekten Millet İttifakının kazanmasını istiyorsa yapacağı tek şey susması, ona tanınan bu imkanın boşuna tanınmadığını anlamasıdır.
Şunu da unutmamak gerekir: İttifak etmiş partilerin hiç birinin oyu çantada keklik değil. Tek adam düzenine karşı olmak, ülkeye, demokrasinin, adaletin gelmesini istemek partilerin oylarını bir havuzda toplamaya yetmez. Kazanmanın maliyetinin kaybetmenin maliyetinden yüksek olacağı yönünde bir algı oluşur-(oluşturulur)-sa bugüne kadar verilen mücadele boşa gider. Oyların aynı mecraya akması liderler arasında bir uzlaşma ve uyumun olduğunun gösterilmesine bağlıdır. Bir lideri uzlaşmaz, yahut tefrikacı göstermek onun tabanını ittifaktan uzaklaştırır, motivasyonunu bozar. Onun için Millet İttifakı içindeki farklı seslere de kulak verilmesi, bir karara varırken ortak akıldan uzaklaşılmaması gerekiyor. Oldu bitti yaratmak ne kadar yanlışsa, akıl birliği aramadan, hatta farklı sesleri sabotör olarak görmek de o kadar yanlıştır.