Küreselleşme ile milliyetçiliğin aşılacağı, başka bir evreye geçileceği düşünülüyordu, öyle olmadı, milliyetçilik hala gücünü korumaya devam ediyor, aşılacağına dair bir belirti de yok.Çünkü milliyetçilik dünyanın tarihsel gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıktı, onu var eden tarihi ve sosyolojik şartlar varlığını sürdürüyor.
Bu demektir ki, daha uzun yıllar milliyetçilikle birlikte yaşamaya devam edeceğiz. 21.yüzyılda nasıl bir milliyetçilik sorusu bu bakımdan büyük önem taşıyor, ama önce milliyetçiliğin tarihi ve anlamı üzerinde durmakta fayda var.
Milliyetçiliğin Fransız İhtilalinin bir sonucu olduğuna dair neredeyse bir konsensüs var:İhtilal, yeni bir ideoloji, yeni bir toplum biçimi, yeni bir devlet şekli getirmiştir. Getirdiği ideoloji milliyetçilik, toplum biçimi millet, devlet şekli ise ulus/milli devlettir. 1789 İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi'nde "Her türlü hakimiyetin kaynağının yalnızca ulus olduğu ve hiç bir makam ve kişinin kaynağını ulustan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı" belirtilmiştir. Milleti her türlü yetki kullanımının meşrulaştırıcı kaynağı haline getiren bu ölçü, İhtilalden sonra çok milletli imparatorlukların yerini giderek milli devletlere bırakmasının çıkış noktası olmuş, ihtilalle milliyetçilik arasında kurulan ilişkiyi doğrulamıştır.
Bizde bazı çevrelerin Fransız ihtilaline düşmanca yaklaşımlarının arkasında İmparatorluğun dağılması ile Fransız İhtilali arasında kurdukları ilişki vardır. Bu ilişkilendirmenin doğru yanları vardır ama bir başka doğru da toplumsal değişmelerin, tarihi akışın, Fransız İhtilalini hazırladığının gözden kaçırılmasıdır. Tarihi ve sosyolojik değişim bu ihtilali hazırlamış, ihtilalin ortaya çıkardığı yeni fikir ve düzen de çok milletli imparatorlukların sonunu getirmiştir. Milliyetçiliğin doğum günü Fransız İhtilali olsa da, insanlığın bu fikirlere hamile kalması daha önceye dayanmaktadır. Milliyetçilikle ilgili değerlendirmelerde bu gerçeğin dikkate alınması ve hiç bir devrimin öncesiz olmadığı ve öncesi dikkate alınmadan anlaşılamayacağı gözden ırak tutulmamalıdır.
Milliyetçiliğin doğum günü Fransız İhtilali olmasına rağmen, ete kemiğe bürünerek sahne alması, kuvveden fiile çıkması daha çok Sanayi Devrimi ve Matbuat teknolojisinin yaygınlaşması ile ilgilidir.Milliyetçilik standart bir kültürü, homojenleşmeyi öngörür.Matbuat ve Sanayi devriminin yarattığı ilişki biçimi insan topluluklarını birbirine yaklaştırarak kolektif bir bilincin oluşmasını, ortak duygular geliştirmesini kolaylaştırmıştır.Her gün ülkenin en ücra köşelerine yayılan gazeteler, kitaplar, aynı fabrikalarda, işyerlerinde toplanan insanların içiçeliği milliyetçiliğin en önemli zemini olmuştur. Milliyetçilik kuramları arasındaki farklılık da burada -milletin oluşumu ile ilgili- görüşlerde ortaya çıkmaktadır. Gelner ve B.Andersen gibi düşünürler, milleti bir inşa, tahayyül edilen siyasal bir topluluk milliyetçiliği de bunun aracı olarak tanımlarken, ilkçiler olarak bilinen diğer bazıları ise, milletin evvelden beri var olduğunu modernizmin var olmayan bir şeye ivme kazandırmadığını, ancak var olan bir şeyi belirginleştirerek mümkün hale getirdiğini savunurlar.Bu tez milliyetçiliğe uyuyan bir toplumu uyandırma işlevi yüklemektedir. Modernciler etnik kimliği yok sayarlarken, ilkçiler etnik kimliğin önemini öne çıkarırlar. Bu iki görüşten farklı olarak, bu iki görüşü birleştiren üçüncü bir görüş de, Smith'in etno-sembolizmidir. Smith, milletin ancak hakim ve baskın bir etni üzerine inşa edilebileceğini söyleyerek ilkçilerle modernistlerin görüşlerini birleştirmiştir. Devletlerin çoğunun hakim bir etni tarafından kurulması Smith'in görüşlerini doğrulamaktadır.
Bu kısa tarihçeden sonra milliyetçiliğin mana ve muhtevası için bir şeyler söyleyebiliriz.Milliyetçilik en özet ifadeyle, milleti ilgi odağı haline getiren, millet ve onun devletini oluşturmayı hedefleyen bir doktrindir. Milliyetçiliği ortaya çıkaran da budur, millet ve onun devletini kurmak...Ortak noktası millet olan daha farklı tanımlar da vardır: millet olma bilinci, duygudaşlık, etnik bilincin son aşaması,asabiyenin en üst biçimi bunlardan bazılarıdır. Milliyetçilik, millet kurucu yönüyle kültürel, devlet kurucu yönüyle siyasal bir doktrindir. Etkisinin büyüklüğü de iki kanatlı -siyasal/kültürel-olması ile ilgilidir. Bu tanımdan hareketle şu sonuca varmak mümkündür; milliyetçilik yapan her toplumsal birim, devletini kurmuşsa dağınık toplulukları bir araya getirerek bütünleştirmeyi hedeflemekte, devletini kuramamışsa devlet veya devlet benzeri bir siyasi egemenlik alanı isteyerek ayrışmayı amaçlamaktadır. Smith'in milliyetçilikleri devlet kuranlar- kuramayanlar şeklindeki tasnifi de bu merkezdedir. Smith, devlet kurmuş milliyetçiliklerin bütünleştirici, kuramamış olanların ayrılıkçı olduğunu söylemektedir ki, 20. ve 21. yüzyıla damga vuran etnik kalkışmalar bu tespitin haklılığını ortaya koymaktadır.
Not: Gelecek yazı Türk Milliyetçiliği