Gerçekten herkes şaşırmış durumda ve akıl başlardan, idrak, iz’an, vicdan gönüllerden, yüreklerden firar etmiş gidiyor da tutabilene aşk olsun.
Bütün dünya gibi biz de zor günlerden geçiyoruz. Böyle günler bir millet için birleştirici olmalı, kin ve nefret duyguları bir kenara bırakılıp ortak akılla hareket edilmeli, salgın kurallarına uyulacaksa beşiktekinden eşiktekine ve dahi en sade vatandaşından en yüksek yöneticisine kadar herkes harfiyen uymalı değil midir? Gelin görün ki bizde öyle olmuyor.
Çok konuşuldu, çok yazılıp söylendi ama asıl muhatapları üzerlerine kondurmadı, tarihe geçecek olan adıyla “Lebaleb Kongreler” olarak tescillenen toplantılardan en çok rahatsızlık duyması gereken Sağlık Bakanı, “Bu konuyu gündemde tutmanın kimseye faydası yok” diyerek işin içinden çıkıverdi. Oysa gündemde tutulması gerekir ki ders alınsın, örnek olunsun. İşte, o kongrelerden sonra salgının yurt çapında dalga dalga yayılması da özellikle gündemde tutulması gerektiğini apaçık, açık seçik ortaya koyuyor. Sokakta vatandaş açık alanlarda, sahillerde ve hatta özel araçlarında bile maskesiz dolaştı, üç beş kişi bir araya geldi diye ceza yerken, bekçi ve polis şiddetine uğrarken tıka basa salonlarda kongre yapılması kamu vicdanını rahatsız etmiştir. Ne yazık ki tıpkı Sağlık Bakanı gibi İçişleri Bakanı da bu konuda sessiz kalmayı tercih etti.
Aynı İçişleri Bakanı, “Kurallara uymayanlar” için nerede ise “Gözlerinin yaşına bakmayız” gibi sert sözler kullandı. Sayın Cumhurbaşkanı da “Üç adım kuralına uymayanlar cezalandırılacak” demişti. Nitekim bu kurala uymayan vatandaşlara 3.150 TL para cezası kesiliyor. Peki, tıka basa dolu otobüslerde güle oynaya, hatta göbek ata ata AKP kongrelerinin yapıldığı illere gidenlere, yasak olmasına rağmen Hatay’da gece düzenleyip şamata yapan AKP Gençlik Kolları’na, kongre salonlarının içinde ve dışında sosyal mesafe kuralına uymayanlara ceza verildi mi? Hayır!
Ya cenaze törenleri?
Vatandaşın kovidli cenazesi varsa nerede ise en yakınları bile katılamıyor. Normal cenaze namazlarına bile otuz kişilik sınırlama var. Ancak bir AKP’li bürokrat, AKP’li yetkililerin aile fertlerinden biri, bir tarikat ya da cemaat lideri vefat etmişse ne maske ne mesafe ne temizlik ne de sayı sınırlaması ve tabii ki ne de ceza uygulaması var! Cumhurbaşkanı da orada, Sağlık Bakanı da, İçişleri Bakanı da!.. Peki ya Diyanet İşleri Başkanı? “Yaptığımız istişareler sonucu teravih namazlarının evlerde kılınmasının uygun olduğu kanaatine vardık” açıklamasını yapmıştınız malum ve doğru bir karardı. Teravih namazlarında bilemediniz yüz kişi, cami büyük ve yeri uygunsa hadi üç yüz kişi olur. Peki, son katıldığınız ce cenaze namazını kıldırdığınız “Nur Cemaati Lideri”nin cenazesi için kaç kişi toplanmıştı acaba? Resimlerde gördüğümüz üzere bin kişiden fazlası var ama eksiği yok. Ne dersiniz? Cenaze namazlarına katılım için de bir istişarede bulunsanız ve öncelikle kendiniz uysanız olmaz mı?
Sahi biz neden böyleyiz?
Bizde durum böyle iken geçtiğimiz günlerde İngiltere Kraliçesi’nin eşi Edinburg Dükü Prens Philip vefat etmişti. İngiltere malum, gelenekleri olan bir devlet. Normal şartlarda öyle bir cenaze töreni düzenlenir ki adeta yer yerinden oynar ama salgın kurallarının gelenekleri bir kenara itiverdiğine bütün dünya gibi biz de şahit olduk. Düşünebiliyor musunuz? Devletin Başbakanı bile “Aile fertlerine yer açmak” için törene katılmayacağını açıkladı. Bizde ise hayret ki ne hayret; hurraa! Bütün protokol cenazede, yüzlerce binlerce kişi lebalep cami avlularında ve mezarlıklarda. İletişim çağındayız, her an her şeyden haberimiz oluyor. Norveç Başbakanı Solberg, organize ettiği bir aile toplantısında on iki kişi ile bir arada yemek yiyerek salgın kurallarını ihlal ettiği için 2.532 dolar para cezasına çarptırıldı. Bizde lafı bile edilemez değil mi? Ey kural, ey adalet, ey medeniyet bize de uğrasan ne olur?
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Avrupa’yı görüp döndükten sonra, “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi” diye boş yere söylememiş. Bugünleri görse idi kim bilir daha neler söylerdi!
İş – güç sahibi Bakanlar!
Yeni getirilen yönetim sisteminin bir cilvesi olarak Milli Eğitim Bakanı’nın Özel Okul, Kültür ve Turizm Bakanı’nın Tur Şirketi, Sağlık Bakanı’nın Hastane sahibi olduklarını, Tarım Bakanı’nın birtakım kuruluşların temsilcisi ya da ortağı olduğunu biliyorduk da en azından ben Ticaret Bakanı ya da eşinin Şirket Sahibi olduğunu bilmiyordum. Şimdi bir yaşıma daha girdim ve onu da öğrenmiş oldum. Sayın Bakan, yönetmekte olduğu Bakanlığın çeşitli birimlerine kendi şirketlerinden galiba 9 milyon TL tutarında dezenfektan satmış. Olacak iş değil ama vay anasına sayın seyirciler; liyakatli liyakatsiz demeden birtakım kişilere birkaç yerden ballı kaymaklı maaş bağlanmasına akıl erdiremezken ölmeden buna da şahit olduk! Gece yarısı bu yazıyı kaleme alırken söz konusu Bakan’ın yerine atama yapıldığı haberini aldım. Konu ile ilgisi var mıdır bilmiyorum ama zaten çoktandır birkaç Bakanın değişeceği söyleniyordu.
128 Milyar Dolar meselesi!
Para pul işlerinden hiç anlamam. 128 milyar doların kaç TL ettiğini, eski paramızla ne kadar ettiğini de hesaplayamam ama günlerdir, hatta aylardır kamuoyunu meşgul ediyor. Ortaya makul bir açıklama yapılabilse, bir döküm verilse belki mesele kapanacak ama o da yapılmıyor, yapılan açıklamalar da tatmin edici olmuyor. Onun için valilikler, kaymakamlıklar birbirini tutmayan uygulamalar yapıyor, bu konuda afiş asanlara birbirinden farklı cezalar kesiyorlar. Öyle ki, galiba Edirne Valiliği, “Kovid tedbirleri gereği 15 gün süre ile her türlü afiş ve pankart asılması yasak” mealinde bir genelge bile yayınlamış! Doğrusu ne diyeceğimi bilemedim.
Bazı AKP’li Belediyeler İnsan Kaçakçılığı İle Suçlanıyor!
İster inanın ister inanmayın işte bu da oldu… Malatya Yeşilyurt Belediyesi, şurası burası derken Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne kadar sıçrayan bir “İnan Kaçakçılığı” faslı açıldı. İşte Muhalefet bunun için önemli, bunun için gerekli ve şart. Ancak, muhalefete ait belediyelerde böyle bir skandal olsa idi iktidar çevreleri mangalda kül bırakmaz, malum basın yayın organları neler neler yazarlardı ama “tıs” yok. Belediye Başkan Yardımcısı ve Vali Yardımcısı gibi fazla dikkat çekmeyen görevden almalar ve açılan soruşturmalar var ama bu işlerde asıl imza sahibi Belediye Başkanları değil midir?
Belediyelerden söz etmişken bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Hatay Dörtyol Belediyesi’ne hediye ettiği 50 ya da 100 at sırra kadem basmış. Sucuk olup midelere mi indi yoksa hayal edilen dört şeritli yoldan Ay yollarına mı düştüler bilinmiyor! Bakalım daha nelerle karşılaşacağız derken o da ne?
Nutuk Bile Yasaklandı Beyler!
Akıl gerçekten firarda… Mersin’de, Çamlıyayla Ülkü Ocakları Temsilciliği, Atatürk’ün Milli Kurtuluş Mücadelesi’ni anlattığı Nutuk isimli eserini okullarda dağıtmak üzere İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvuruyor ve bu başvuru reddediliyor.
Ülkü Ocakları Genel Merkezi bu konuda bir açıklama yaptı mı doğrusu bilemiyorum. Ancak hemen her konuda iktidara kayıtsız şartsız destek veren ve hatta işi “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” noktasına kadar götüren MHP Genel Başkanı, Ülkü Ocakları Genel Başkanı tarafından kendisine de hediye edilmiş olan Nutuk kitabının yasaklanması konusunda bir şeyler söyleyecek midir merak ediyorum. Doğrusu, bazı örnekleri yaşandığı için Çamlıyayla Ülkü Ocakları Başkanı’nın görevden alınmasından da endişeliyim.
Gelişmeleri merak edip araştırdım. Mersin’den bir arkadaşım, Türkiye Kamu Sen’in konu ile ilgilendiği ve İlçe Milli Eğitim Müdürü ile ilgili soruşturma açıldığına dair bir bilgi verdi. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün İnternet Sitesi’nde ise özürü kabahatinden büyük bir açıklama yapılmış. Açıklamaya göre, Atatürk’ün kitaba konan resminden ve Ülkü Ocakları kaşesinin yer almasından rahatsız oldukları anlaşılıyor. O halde soruyoruz: Anadolu Gençlik Vakfı, Ensar Vakfı, Server Vakfı ve bilmem ne vakıfları gibilerden niçin rahatsız olmuyorsunuz? Onlar aracılığı ile gelen kitaplar Türkiye sathında bütün okullara girdi ve bazılarında ahlaka aykırı ifadeler bile yer alıyordu. Asıl bu açıklamadan sonra MHP gereğini yapmalıdır.
“Akıl Tutulması Salgından Beter” diye başlık atmıştım ama salgına çare bulabilmek için aşılar bulan, ilaç geliştirmeye çalışan bilim belki bu tutulmaya da çare bulabilir. Ancak görünen o ki Akıl Firarda! Elle tutulup gözle görülen bir nesne olmadığı için nerelere kaçıp gittiği belli olmayan aklı kim bulup yerine koyabilecek?
Velhasıl işimiz çok ama çok zor görünüyor.