Radyoda bir Karacaoğlan türküsü “ziyaret olmuşsun kurban istersin, kurban bulamadım candan ileri” diyerek grileştiriyor ortamı. Kurban olmak ne çok duyduğumuz iki kelime. Sanki kaderimizmiş gibi yapışmış ruhumuza. Sevdiklerimize sevgimizi göstermek için bile söylediğimiz iki kelime.

Oysa kurban olmak aslında bir anlam da mağduriyetin işareti. Hak etmediğimiz bir muameleyle karşılaşarak mağdur edilmemizin dillenişidir sosyal hayatta. Ne de çok kurban olmuşluğumuz vardır aslında. Devlete kurban olmuşluğumuz, aileye eşe dosta kurban olmuşluğumuz, zamana kurban olmuşluğumuz, şartlara kurban olmuşluğumuz, yanlış inançlara kurban olmuşluğumuz gibi değil mi?

Duygulara kurban olmuşluğumuz da az değildir hani. Sevmişliğimize, sevilmişliğimize, ağlamışlığımıza, aldatılmışlığımıza, kederimize, neşemize kurban olur gideriz hep. Gitmek dedim de gitmişliğimize de kalmışlığımıza da kurban olmuşluğumuz vardır zaman zaman.

Düşüncelerimizde zanlısıdır kurban oluşlarımızın. İyi ve kötü şartlara göre değiştiği için kurban olmamızın sebebidir bazan. Bir dönem düşüncelerimiz iyi adlandırılırken aynı düşüncelerden dolayı bir zaman sonra kurban edilmişliğimiz vardır. Aslında kurban edilen zahiren biz olsak da düşüncenin öznesidir kurban. Değişen şartların değişmeyen kurbanı vardır her zaman. O da sen, ben, biz.

Eksikliklerimiz de fazlalıklarımız da kurban olmamızın gerekçeleri olur zamanla. Eksikliklerimizi tamamlasak da kurbanız, tamamı eksiltsek de kurbanız. Yani eksikleri tamamlamak hırs kurbanı yapar bizi, tamamı eksiltmek başarısızlığa kurban eder.

Kavramlar da kurban eder bizi. Adalet gibi, dostluk gibi, samimiyet gibi, iyilik saflık gibi. Devlet gibi, sistem gibi mesela. Kurumsal kimliklerde kurban olmamızın sebebidir kimi zaman. O kimlikler bazan kahramanlığa bazan hainliğe kurban eder hepimizi.

Vesselam insanlık var olduğundan bu yana kendisini kurban olmaya vazifeli kılmıştır sanki. Tarihin geçmişinde Tanrılar kurban istiyor denerek kurban edilmişiz. Sonra kendisini tanrı zannedenler kurban etmiş bizi. Kul olmayı kurban olmak anlamışız kimi zaman. Oysaki yaratan bizi eşrefi mahlukat yani yaratılmışların en şereflisi kılmamış mıydı? İbrahim’in İsmail’i kurban etmesine müsaade etmeyen Allah’ın verdiği mesaj niye hiç etkilememiştir bizi.

Ortalıkta kurban psikolojisiyle gezen bir toplumdan doğru tercihler yapmasını doğru kararlar vermesini, sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasını ve geleceğe sağlıklı çocuklar yetiştirmesini beklemek trajikomik değil mi. Boynunu sürekli bıçağa uzatan topluma her zaman Allah bir koç göndermez.